Hafıza Merkezi zamanaşımı kavramının Türkiye’de ağır insan hakları ihlallerine ilişkin yargılamalardaki suistimalini değerlendirmeyi ve konu etrafındaki farkındalığı artırmayı amaçlayan etkinlikler kapsamında İspanya, Endonezya ve Eski Yugoslavya’ya uzanıyor, dört filmlik gösterim programı ile farklı coğrafyalarda geçmişle yüzleşmenin zamanla olan ilişkisine bakıyor.
Zamansız suçların zamanaşımı olmaz denilen kampanya kapsamında gösterimi yapılacak filmlerin hepsinde ortak tema yüzleşmenin zamanla olan ilişkisi. Başkalarının Sessizliği İspanya’da 40 yıllık General Franco diktatörlüğünün mağdurlarının mücadelesine tanıklık ederken, Franco’nun ölümünden on yıllar sonra bile ülkenin halen yüzleşmek istemediği acı veren bir geçmişi gün yüzüne çıkarıyor. Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde görev almış Çek bir soruşturmacının izini takip eden Soruşturmacı filmi ise eksiğiyle fazlasıyla işletilmiş olan bir adalet mekanizmasının bugüne olan adalet mirasını tartışıyor. Yönetmen Joshua Oppenheimer’ın birbirini takip eden iki filmi Öldürme Eylemi ve Sessizliğin Bakışı filmleri ise Endonezya’da önce soykırım suçu işleyen faillerin dünyasını farklı bir mercekten gösteriyor, ardından odağını soykırım mağdurlarının deneyimine çeviriyor.
Filmlere rezervasyon yaptırmak için tıklayın.
Önemli Not: Salon 50 kişilik olduğundan salondaki sınırlı kapasite nedeniyle kayıt sonrası gelemeyecek olmanız halinde [email protected] adresinden ulaşarak etkinliğe katılamayacağınızı bildirmeniz çok önemli.
Gösterim Programı
Tarih: 18-21 Eylül 2023, 19.00
Mekân: Kadıköy Sineması – Osmanağa, Bahariye Cad. Kadıköy Pasajı No: 25, Kadıköy, İstanbul
- 18 Eylül Pazartesi: Başkalarının Sessizliği (The Silence of Others) – yön. Almudena Carracedo, Robert Bahar (2018)
- 19 Eylül Salı: Soruşturmacı (The Investigator) – yön. Viktor Portel (2022) (Türkiye prömiyeri)
- 20 Eylül Çarşamba: Öldürme Eylemi (The Act of Killing) – yön. Joshua Oppenheimer (2012)
- 21 Eylül Perşembe: Sessizliğin Bakışı (The Look of Silence) – yön. Joshua Oppenheimer (2014)
Film Bilgileri
Başkalarının Sessizliği
Dünyanın çoğu, günümüz İspanya’sında işkence mağdurlarının, serbestçe gezen ve tanınan polisler olan işkencecileriyle aynı mahallelerde, aynı sokaklarda yaşadıklarını bilmiyor. On binlerce ebeveyn, çocuklarının doğumda çalınmış olabileceği ihtimaliyle hala onları arıyor. Ve İspanya’nın dört bir yanında binlerce toplu mezarda sevdiklerinin bedenlerini bulmaya çalışan aileler, kendi hükümetleri tarafından engelleniyor.
The Silence of Others, Franco’nun 40 yıllık İspanya diktatörlüğü (1939-1975) sırasında işlenen bu ve diğer suçların 1977’de çıkarılmış bir af yasası sebebiyle on yıllardır cezasız bırakılmış faillerine karşı mağdurların yürüttüğü mücadeleyi ortaya koyuyor. İspanya’nın Franco’nun ölümünden on yıllar sonra bile halen yüzleşmek istemediği acı veren bir geçmişi gün yüzüne çıkaran film, mağdurlar ve onların torunlarının adalet için 7 bin mil öteden nasıl bir mücadele verdiklerini anlatıyor. Emmy ödüllü sinemacılar Almudena Carracedo ve Robert Bahar’ın altı yıl boyunca takip ettikleri hikâye, birinin mutfağında başlayıp yüzlerce mağdur ve torununu İspanya’nın “sessizlik sözleşmesi”ni bozmak için bu suçları soruşturacak uluslararası bir dava dosyası vesilesiyle bir araya getiren toplumsal bir hareketi anlatıyor.
Soruşturmacı
Vladimír Dzuro, Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICTY) ilk Çek ceza soruşturmacısıdır. 1990’larda resmi görevi kapsamında savaş suçlularına karşı delil topladı ve etnik temizlik faillerinin izini sürdü. Bu filmde Vladimír Dzuro’ya, eski Yugoslavya’ya ve soruşturmaların yürütüldüğü mekânlara yaptığı mecazi ve fiziksel ziyaretlerinde eşlik ediyoruz. Filmde Dzuro dahil olduğu en büyük iki dosyayı hatırlıyor: biri Hırvatistan’daki Vukovar belediye başkanı Slavko Dokmanović’in dahil olduğu Ovčara Katliamı, diğeri ise Bosna-Hersek’teki Sanski Most’ta savaş ağası Zeljko Ražnatović Arkan’ın işlediği etnik temizlik. Filmde bu olaylardan hayatta kalanlar tanıklıklarını paylaşıyor ve sıklıkla acı veren geçmişi şimdiki zamana taşıyor.
Yirmi beş yıl önce kardeş kavgasına sahne olan Balkanlardaki manzara bugün nasıl? Hâlâ orada yaşayan insanlara ve anılarına ne oldu? Dışarıdan getirilen adaletin anlamı ve önemi nedir? Ve adalet sağlanabilir mi? Film, Vladimír Dzuro’nun Soruşturmacı – Balkan Savaşlarının Şeytanları (Grada, 2017 ve Potomac Books, 2019) adlı çok satan kitabından esinlenilerek yapılmıştır.
Öldürme Eylemi
Endonezya hükümeti 1965’te askeri darbeyle devrildiğinde, bir yıldan az bir süre içinde bir milyondan fazla insan öldürüldü. Darbe sonrasında Anwar ve arkadaşları bilet simsarlığından ölüm mangası liderliğine yükseltilmiş, sadece Anwar elleriyle yüzlerce insanı öldürmüştü. Öldürme Eylemi’nde Anwar ve arkadaşları, faili oldukları katliamların hikâyesini bize anlatmayı kabul ediyor. Fakat bir filmde yer almaktan anladıkları şey bir belgesele tanıklık sunmak değil; daha ziyade kendilerini mafya, Western, müzikal gibi en sevdikleri film türlerinin yıldızları olarak görmek istiyorlar. Senaryoları kendileri yazıyor; kendilerini ve hatta kurbanlarını oynuyorlar.
Öldürme Eylemi bize kâbus gibi bir dünyaya – pişman olmayan faillerin, şok edici sıradanlıktaki yozlaşma ve cezasızlık rejiminin anı ve hayallerine bir yolculuk sunuyor.
Sessizliğin Bakışı
Öldürme Eylemi, günlük gerçekliğimizi korku ve yalanlar üzerine inşa ettiğimizde ortaya çıkan ve hepimizi ilgilendiren sonuçları anlatıyordu. Sessizliğin Bakışı ise böyle bir gerçeklikte hayatta kalan olmanın nasıl bir şey olduğunu keşfediyor. Soykırımdan hayatta kalanlar üzerine herhangi bir film yapmak klişelerin mayın tarlasına adım atmak anlamına geliyor. Bu klişelerin çoğu özdeşlik kurabileceğimiz kahraman (hatta neredeyse aziz) bir ana karakter yaratmaya hizmet eder ve böylece bize vahşetin ahlaki felaketinde faillere nasıl hiç de benzemediğimize dair yanlış bir güvence verir. Öte yandan hayatta kalanlara azizlik atfetmek ise iyi olduğumuzu kendimize ispat etmek için hayatta kalanların deneyimlerini kullanmaktır. Bu, hayatta kalanların deneyimlerine hakaret ve bir felaketten sağ çıkmanın, toplu şiddetin parçaladığı bir hayatı sürmenin, korku ile susturulmanın ne anlama geldiğini anlamamız adına bize hiçbir faydası yok. Klişelerden oluşan bir mayın tarlasında yolumuzu bulmak için sessizliğin kendisini keşfetmemiz gerekiyordu.
Ortaya çıkan sonuç, yani Sessizliğin Bakışı, umuyorum ki dehşetten doğmuş olan sessizliğin bir şiiridir. Yalnızca sessizliği kırmanın gerekliliğine dair değil, aynı zamanda o sessizlik kırıldığında beraberinde gelen travmanın da şiiri. Belki de film sessizliğe bir ağıttır – devam etmek, öteki yana dönmek ve başka şeyler düşünmek istesek de hiçbir şeyin kırılanı tekrar bütün yapmayacağına dair bir hatırlatma. Hiçbir şey ölüyü uyandırmayacak. Durmalı, yok edileni görmeli ve peşinden gelen sessizliğe kulak vermeliyiz.
– Joshua Oppenheimer, Yönetmenin notu