Yeni Sezonun Merakla Beklenen Filmleri Yine Filmekimi’nde!

Yazan: Gamze Çakan

16. Filmekimi 29 Eylül-8 Ekim’de İstanbul’da, Ekim boyunca 6 şehirde

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16. kez düzenlenen sonbaharın müjdecisi, sinemaseverlerin Ekim ayı gözdesi Filmekimi bu yıl da İstanbul’un yanı sıra Türkiye’nin farklı şehirlerindeki gösterimlerini sürdürüyor.

Filmekimi, her yıl olduğu gibi, saygın festivallerde gösterilmiş, ödüller almış, eleştirmenlerin ve izleyicilerin ilgisini çekmiş ve merakla beklenen yeni yapımları içeren zengin programıyla Ekim ayının en çok konuşulan sinema etkinliği olacak. Filmekimi, 29 Eylül-8 Ekim tarihlerinde İstanbul’da, Ekim ayı boyunca da İstanbul dışında gösterimlerine devam edecek.

Filmekimi gösterimleri İstanbul’da bu yıl da Beyoğlu ve Atlas Sinemaları, Kadıköy Rexx Sineması ve Cinemaximum City’s Nişantaşı’nda yapılacak.

Filmekimi programında bu yıl, Cannes’da Altın Palmiye kazanan The Square’den, Juri Büyük Ödülü dahil dört ödül kazanan 120 BPM’ye;Juliette Binoche, Gérard Depardieu gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı Bright Sunshinein’den, The Lobster ile aklımızı alan Yorgos Lanthimos’un Cannes En İyi Senaryo ödüllü yeni filmi The Killing of A Sacred Deer’a, birçok sıra dışı yapım yer alıyor. Filmekimi kapsamında Michael Haneke’nin Cannes Film Festivali’nde yer alan filmi Happy End ve Robert Pattinson’ın müthiş performansıyla dikkat çeken Safdie kardeşlerin son filmi Good Time gibi merakla beklenen birçok filmi izlemek mümkün olacak.

Müzik dünyasının en özgün, en karizmatik, en gizemli isimlerinden Morrissey’in gençlik yıllarını anlatan England Is Mine ve Lynne Ramsey’in Cannes’da Joaquin Phoenix’e ödül getiren ve En İyi Senaryo ödülünü alan filmi You Were Never Really Here’da Filmekimi programının dikkat çeken filmleri arasında yer alıyor.

Filmekimi’nin bu yıl bir de sürprizi var. Günümüz Fransız sinemasının en büyük dehalarından Bruno Dumont’un Fransa tarihinin en önemli kahramanlarından Jeanne d’Arc’ın çocukluk ve gençlik dönemini müzikal formunda anlattığı filmi Jeanette’in programda yer almasının yanı sıra, filmin müziklerini yapan, Fransız break core dehası, prodüktör Gautier Serre’in ne müzikal ne mental sınır tanıyan projesi Igorrrda Filmekimi işbirliğiyle 2 Ekim’deilk defa İstanbul’da Salon’da bir konser gerçekleştirecek.

Filmekimi Türkiye’nin Farklı Şehirlerine Uğramaya Devam Ediyor

İstanbul dışı gösterimlerine 2011’de başlayan Filmekimi, bu yıl da Türkiye’nin farklı kentlerindeki sinemaseverlere yılın en iyi ve en güncel filmlerini sunmaya devam edecek. İstanbul’un ardından bu yıl 27-29 Ekim tarihlerinde ilk kez Bodrum’a da uğrayacak olanFilmekimi gösterimleri 6-8 Ekim’de Edirne, 13-15 Ekim’de Eskişehir, 13-17 Ekim’de Ankara, 20-22 Ekim’de Diyarbakır ve 20-24 Ekim’de İzmir olmak üzere 7 farklı şehirde gerçekleştirilecek.

Biletler ne zaman, nerede?

Sinemaseverlerin merakla beklediği Filmekimi biletleri İstanbul’da, 23 Eylül Cumartesi 10.30’da Beyoğlu Atlas, Kadıköy Rexxsinemalarına açılacak gişelerden ve Biletix satış kanalları (biletix.com, Biletix Çağrı Merkezi, satış noktaları) üzerinden satışa sunulacak. Diğer şehirlerde bilet satışları ise 23 Eylül’den itibaren Biletix satış kanalları (biletix.com, Biletix Çağrı Merkezi, satış noktaları) üzerinden ve etkinlik tarihinden bir gün önce etkinlik gişelerinden yapılacak.

Lale üyeleri bu yıl da biletlerini %25’e varan indirimlerle öncelikli olarak alabilecekler. Lale üyeleri için ön satış günleri; Siyah ve Beyaz Lale üyeleri için 19 Eylül, Kırmızı ve Sarı Lale üyeleri için 20-21-22 Eylül.

Ayrıntılı bilgi için: filmekimi.iksv.org
Filmekimi’ni sosyal medyada takip etmek için:
facebook.com/filmekimi / twitter.com/filmekimi_iksv / instagram.com/filmekimi
#filmekimi17

Filmekimi programından seçmeler

Altın Palmiyeli The Square

Bir önceki filmi Force Majeure/ Turist ile aile kurumunu eleştiren Ruben Östlund, Altın Palmiyeli yeni filmi The Squareile bu kez sanat dünyasını tiye alıyor. İsveç’in Oscar için aday adayı gösterdiği filmin yönetmeni Östlund’un “görselliği ve hikâyesiyle izleyiciyi kışkırtıp eğlendirecek zarif bir taşlama” olarak tanımladığı The Square, Cannes ana yarışma jüri başkanı Almodovar’a göre “siyaseten doğruluğun tahakkümünü” ele alıyor. Müzeler ve sergi alanlarının steril ortamını mekân alan The Square stilize görselliği, sivri yaklaşımı ve kavramsal sanatı ele alışıyla hem çok çarpıcı, hem de gerilimli. Ruben Östlund’un 2014’te yine Cannes’da Jüri Ödülü kazanan filmi Force Majeure de Türkiye prömiyerini Filmekimi’nde yapmıştı.

The Square, Ruben Östlund

The Square, Ruben Östlund

Safdie kardeşlerin son filmi Good Time

Robert Pattinson’ın müthiş performansıyla dikkat çeken Good Time, Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı. Hastaneden lunaparka, bakımevinden tefeciye, New York’un en tuhaf mekânlarında geçen, birbirinden acayip karakterlerle dolu Good Time, kara mizahtan da beslenen, son derece hareketli, nefes nefese bir suç fırtınası. Josh ve Benny Safdie kardeşlerin yönettiği, Benny Safdie’nin Robert Pattinson’la birlikte rol aldığı Good Time, hapisteki kardeşini kurtarmak için her yolu deneyen bir adamın çabalarını bitmek bilmeyen bir gece boyunca izliyor. Cannes’da Altın Palmiye için yarışan Good Time’da son zamanların en sempatik anti-kahramanını canlandıran Robert Pattinson’ın şaşkınlık verici dönüşümünü mutlaka izlemek gerek.

Good Time, Safdie Brothers

Good Time, Safdie Brothers

“Artist”in yönetmeninin gözünden Jean-Luc Godard: Le Redoutable

Michel Hazanavicius’un yönettiği filmde Godard’ın gençliğini Louis Garrel canlandırıyor. Artist’in yönetmeni Michel Hazanavicius’ın bu yıl Cannes’da ana yarışmada yer alan son filmi Le Redoutable, Filmekimi programında. Efsane yönetmen Jean-Luc Godard’ın eşi ve yıldızı Anne Wiazemsky ile beraberliğini anlatan renkli ve romantik dramın başrollerinde Stacy Martin ve Louis Garrel’le birlikte Artist filminin yıldızı BéréniceBéjo da rol alıyor. Stacy Martin, Bir Liderin Çocukluğu filmi ile 2015 İstanbul Film Festivali’ne konuk gelmişti.

Jean Luc Godard: Le Redoutable, Michel Hazanavicius

Jean Luc Godard: Le Redoutable, Michel Hazanavicius

1970’lerde Morrissey: England Is Mine

1970’lerde Manchester’daki ilk gençliğinden The Smiths’i kurduğu günlere Morrissey’in portresi, Mark Gill’in yönettiği England Is Mine’da anlatılıyor. Duygu yüklü şarkı sözleriyle, benzersiz ses tonuyla, The Smiths ile başlayıp solo kariyeriyle İngiliz ve hatta dünya müziğini hâlâ etkilemeyi sürdüren idol müzik adamı Morrissey’i filmde ChristopherNolan’ın son filmi Dunkirk’te de rol alan, yükselişteki genç oyuncu JackLowden canlandırıyor. Morrissey’in arkadaşı, feminist punk sanatçı LinderSterling’i ise DowntonAbbey dizisinde LadySybil rolündeki Jessica Brown Findlay canlandırıyor. Dünya prömiyerini temmuz ayında Edinburgh Film Festivali’nin kapanışında yapan England Is Mine, adını The Smiths şarkısı “Still Ill”den alıyor.

Morrissey: England Is Mine, Mark-Gill

Morrissey: England Is Mine, Mark-Gill

Filmekimi’nde “Mutlu Son”

Michael Haneke’nin Cannes’da yarışan son filmi HappyEnd, gitgide duyarsızlaşan toplumumuzu, burjuva bir aile ve sosyal medya üzerinden anlatıyor. Filmin başrollerini Haneke’nin fetiş oyuncularından IsabelleHuppert, Jean Louis Trintignant ve yönetmenliğiyle de tanıdığımız MathieuKassovitz paylaşıyor. The Guardian gazetesinin “saf psikopatlığın şeytani pembe dizisi” sözleriyle tanımladığı HappyEnd, Haneke’nin işlevsiz aile, intikam, suçluluk ve bastırılmış duygular gibi alışageldiğimiz temalarını ele alıyor.

Happy-End-Michael-Haneke

Happy End, Michael Haneke

Lynne Ramsay ve You Were Never Really Here

Lynne Ramsay’nin Kevin Hakkında Konuşmalıyız’dan 6 yıl sonra çektiği You Were Never Really Here, Jonathan Ames’in öyküsünden beyazperdeye uyarlandı. Müziklerini Radiohead gitaristi Jonny Greenwood’un yaptığı, özellikle usta yönetmenliği, klasik anlatımı reddeden yaratıcı kurgusu ve karanlık atmosferiyle dikkat çeken film, küçük bir kızı seks tacirlerinin elinden kurtarmaya çalışırken her türlü şiddete başvurmaktan çekinmeyen bir tetikçiyi izliyor. Film, Cannes’da Lynne Ramsay’ye En İyi Senaryo ödülünü getirirken, Taxi Driver’daki Travis kadar unutulmaz bir anti-kahraman portresi çizen Joaquin Phoenix de En İyi Erkek Oyuncu ödülünü hakkıyla aldı.

You Were Never Really Here, Lynne Ramsay

You Were Never Really Here, Lynne Ramsay

Cannes’ın Jüri Büyük Ödülü’nü eve götüren 120 BPM

Robin Campillo’nun senaryosunu yazdığı, yönettiği ve kurgusunu üstlendiği 120 Battements Par Minute / 120 BPM, Cannes’da dört ödül birden kazandı. Film, 1990’ların başında, AIDS’in hiç durmadan can aldığı umutsuz günlerde, toplumdaki umursamazlığa, tahammülsüzlüğe ve ayrımcılığa karşı eylemlerini yükselten Act Up Paris örgütünü ve eylemcilerini merkez altına alıyor. Cannes’da jüri başkanı Pedro Almodovar’ın gözyaşlarıyla en çok etkilendiği film olduğunu söylediği ve jüriden Büyük Ödül alan 120 BPM, bunun yanı sıra Kuir Palmiye, FIPRESCI ve “dünyamızın gerçeklerini en iyi yansıtan” filme verilen François Chalais Ödüllerini de kazandı. Filmin oyuncu kadrosunda Nahuel Pérez Biscayart, Arnaud Valois ve Adèle Haenel yer alıyor. Yönetmen Robin Campillo’nun önceki filmi Eastern Boys / Doğulu Çocuklar, 2014 İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.

120 BPM, Robin Campillo

120 BPM, Robin Campillo

Yorgos Lanthimos’un yeni filmi The Killing of A Sacred Deer

Köpek dişi ve The Lobster ile aklımızı alan Yorgos Lanthimos, suçluluk, vicdan ve öç alma kavramlarını tavizsiz bir sertlikle ele aldığı son filmi The Killing of A SacredDeer ile seyirciyi yine garip bir oyuna davet ediyor. Başrollerini Colin Farrell ile Nicole Kidman’ın olağanüstü bir performans göstererek paylaştığı film, Cannes’da En İyi Senaryo ödülünü aldı. Hem izleyenleri hem eleştirmenleri ikiye bölen bu cüretkâr film, Lanthimos’tan beklenenleri fazlasıyla karşılıyor.

The Killing of A Sacred Deer, Yorgos Lanthimos

The Killing of A Sacred Deer, Yorgos Lanthimos

Jüri Ödülü’nün sahibi Loveless

Cannes’da Jüri Ödülü kazanan Loveless boşanma arifesinde çocuklarını gözden çıkaran çiftin hikâyesini anlatıyor. Günümüz Rus sinemasının büyük ustası Andrey Zvyagintsev, şiddetle, kavgayla ve sevgisizlikle yoğrulmuş, hayalleri kırılınca ağlamayı bile unutmuş Rus toplumunun portresini çiziyor. Zvyagintsev’in önceki filmleri Dönüş, Sürgün, Elena ve LeviathanFilmekimi ve İstanbul Film Festivali’nde gösterilmişti.

Loveless, Andre Zvyagintsev

Loveless, Andre Zvyagintsev

Fatih Akın’ın yeni filmi In the Fade

Cannes’da DianeKruger’e En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazandıran ve Almanya’nın bu yıl “Yabancı Dilde En İyi Film” kategorisinde Oscar aday adayı olarak gösterdiği In The Fade bir intikam ve vicdan hikâyesi. Filmin kahramanı, kocasını Hamburg’da terörist bir patlamada kaybeden, hakkını önce mahkemede, sonra da yollarda arayan Katja. 2011’de yabancı düşmanı neo Nazilerin işlediği cinayetlerden ve sonuçlanmayan soruşturma ve adli süreçlerden esinlenen Akın, filminin “evrensel yas tutma duygusu” hakkında olduğunu ve Katja karakterinin kendi alter-egosu olduğunu söylüyor.

In the Fade, Fatih Akın

In the Fade, Fatih Akın

Efsane heykeltıraşın hikâyesi Rodin

Efsane heykeltıraşın yapıtları, hayatı, aşkları… Modern heykel sanatının en tanınmış, usta ismi Rodin, “Düşünen Adam”, “Öpücük” gibi yapıtlarını ortaya çıkartırken hayatında neler oluyordu? Jacques Doillon’un yönettiği filmde Rodin’i İnsanın Değeri ile tanıdığımız Vincent Lindon, muhteşem bir performansla canlandırıyor; Camille Claudel’i ise Fransız rock yıldızı Izïa Higelin oynuyor.

Rodin-Jacques-Doillon

Rodin Jacques, Doillon

Sofia Coppola’dan The Beguiled

Colin Farrell, Kirsten Dunst, Nicole Kidman ve Elle Fanning’in başrollerini paylaştığı bu film, Cannes’da Sofia Coppola’ya En İyi Yönetmen ödülünü kazandırdı. Amerika İç Savaşı sırasında bir yatılı kızlar okulunda geçen gerilim, 1971 tarihli Don Siegel’ın yönettiği, Clint Eastwood’un başrolünde yer aldığı filmin yeniden çevrimi. Colin Farrel ve Nicole Kidman, Filmekimi’nde gösterilecek The Killing of A Sacred Deer filminin de başrollerini üstleniyorlar.

The Beguiled, Sofia Coppola

The Beguiled, Sofia Coppola

Hong Sang-soo yine ilişkileri inceliyor: The Day After

Aşklar, aşk acıları, duygu patlamaları, yüzleşmeler, kadınlar ve onlara âşık zayıf erkekler… Neredeyse her filminde kadın-erkek ilişkisini farklı bir düzlemde inceleyen Koreli yönetmen Hong Sang-soo, siyah-beyaz çektiği filminde bu kez karısını genç bir kadınla aldatan ve içten içe bunun acısını yaşayan bir adamın başka bir genç kadınla tanışma hikâyesini anlatıyor.

The Day After, Hong Sang-Soo

The Day After, Hong Sang-Soo

Dostoyevski’ye bir gönderme A Gentle Creature

Dostoyevski’den esinlenerek büyük Rus filmleri geleneğini izleyen bir dram… Belgeselciliğiyle de nam yapan Ukraynalı usta yönetmen Sergey Loznitsa, müthiş bir sanat ve görüntü yönetimiyle, yozlaşmış, umudunu ve insanlığını yitirmiş bir doğu Avrupa ülkesinin kâbusunda dolanıyor.Adını Dostoyevski’nin “Uysal Kız” öyküsünden alan filmin başkahramanı, hapisteki kocasına yolladığı erzak paketi iade edilince teslimatı bizzat yapabilmek için yollara düşen ancak vardığı hapishanede de kocasının izini bulamayan bir kadın.

A Gentle Creature, Sergei Laznitsa

A Gentle Creature, Sergei Laznitsa

Doğaüstü güçlere sahip bir mülteci ile yoz bir doktorun hikâyesi: Jupiter’s Moon

Köpeklerin isyanını nefes kesici Beyaz Tanrı’da sinemaya aktaran Macar yönetmen Kornél Mundruczó, göçmen hikâyelerine yeni bir çerçeve kazandırıyor ve doğaüstü güçlere sahip bir mülteci ile yoz bir doktorun hikâyesini anlatıyor. Sürprizlihikâyesiyle Macar ve nihayetinde Avrupa toplumunu eleştiren film, çarpıcı görselliğiyle de öne çıkan çağdaş bir mesel.

Jupiter's Moon, Kornel Mundruzco

Jupiter’s Moon, Kornél Mundruczó

Fransa’nın efsaneleri Jeannette – The Childhood of Joan of Arc Filmekimi’nde

Günümüz Fransız sinemasının en büyük dehalarından Bruno Dumont, kendinden başka hiçbir yönetmenin eline yakışmayacak tuhaf mı tuhaf bir müzikalle geri dönüyor. Jeannette – The Childhood of Joan of Arc, Fransa tarihinin en önemli kahramanlarından Jeanne d’Arc’ın çocukluk ve gençlik dönemini müzikal formunda anlatıyor, üstelik rahibelerin “headbang” yaptığı, hiç alışık olmadığınız, muzip bir evrende geçiyor. Filmin müziklerini yapan, Fransız break core dehası Igorrrda Filmekimi işbirliğiyle 2 Ekim’deilk defa İstanbul’da Salon’dasürpriz bir konser gerçekleştirecek.

Jeannette - the Childhood of Joan of Arc, Bruno Dumont

Jeannette – the Childhood of Joan of Arc, Bruno Dumont

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir