Yapımcı ve Dağıtımcı Milad Khosravi ile Değişen Sinema Dünyasında Yapımcılık ve İran Sineması Üzerine Söyleşi

Yazan: Esra Kars

Milad Khosravi, pek çok güncel ve toplumsal olayla ilgili bağımsız filmler üreten İranlı bir yapımcı ve dağıtımcı. Çok sayıda pitching forumuna, laboratuvarlara ve atölyelere katılan Khosravi, Ali Asgari ve Alireza Hatemi tarafından yönetilen ve 2023 yılında Cannes Film Festivali’nde Belirli Bir Bakış seçkisine dahil olan Terrestrial Verses filminin yapımcılığını Ali Asgari ile birlikte üstlendi. Ayrıca 2021 yılında Tahran merkezli Seven Springs Pictures’ı kurdu.

Ekibimizden Esra Kars Milad Khosravi ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Değişen sinema dünyasında yeni yapımcılık anlayışı, yükselen İran sineması ve Milad’ın çalışmaları üzerine yapılan bu sohbetin detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.

İyi okumalar dileriz…

Bir Yapımcının Yolculuğu

Merhaba Milad, öncelikle bu söyleşiyi kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz. Söyleşiye senin sinema yolculuğunla başlamak istiyorum. Bildiğim kadarıyla mühendissin ve sonradan sinemaya yöneldin. Bize yolculuğundan bahsedebilir misin?

Merhaba Esra. Evet, tabii ki. Aslında mühendislik eğitimi aldım ancak hiç bu alanda çalışmadım. Lisansımı tamamladıktan sonra kendimi film prodüksiyonunun içinde buldum. İranlı bir yapım şirketi tarafından bir seri için yapım müdürü olmak üzere davet aldım ve memnuniyetle kabul ettim. Bu, benim için büyük bir maceraydı çünkü İran’ın dört bir yanını dolaşmam ve prodüksiyonla ilgilenip çeşitli iyileştirmeler yapmam gerekiyordu. Teklifi kabul etmem üzere yolculuğa başladım ve 40 günlük bir çekim için İran’da yaklaşık 10.000 km’lik bir yol kat ettik.

Ben, bu süreçte tüm ekibi ve prodüksiyonu yönettim. Çalıştıkça işi çok sevdim ve oldukça ilginç buldum. Ardından film yapımcısı olmaya karar verdim. Bu proje, sinema sektöründeki ilk deneyimimdi ve sanırım 2017 yılı civarında gerçekleşmişti. Bu deneyimin ardından sinemayı gerçekten öğrenmeye başladım. Bundan hemen sonra aynı yapım şirketinde, yine yapım müdürü olarak başka bir projede yer aldım. Hatta bu proje için İstanbul, Şile’de yaklaşık on gün çekim yaptık. Burada oldukça büyük bir ekip vardı ve benim için çok zor bir deneyim oldu. Ancak bu proje sayesinde bağımsız sinema yapmayı gerçekten sevdiğimi fark ettim.

Yavaş yavaş, bağımsız bir şekilde kısa film üretmeyi öğrendim ve İran’da birkaç kısa film yaptım. Bunlardan bazıları kız kardeşime aitti. Bu filmlerle dünya çapında pek çok festivale gittim. Hatta İstanbul’daki bazı festivallere katılma fırsatı da buldum. Buradan edindiğim vizyonla, uluslararası bağımsız film yapımcılığı yapmaya ve projelerimiz için uluslararası pazarlama ve kaynak yaratma yoluyla çalışmaya karar verdim.

Gerçekten ilham verici bir yolculuk. Tebrik ederiz. Anladığım kadarıyla kariyerinin başından beri yapımcılık alanında ilerlemişsin. Ancak bilindiği üzere film yapımcılığı çok fazla güncel gelişme içeren ve sürekli gelişen bir alan. Sana göre değişen yapımcılık anlayışına göre günümüz dünyasında, bir yapımcı ve dağıtımcının rolü nedir?

Bu durum, sadece film yapımcılığı için değil film üretiminin her alanı için geçerli. Yönetmenlik, senaristlik, görüntü yönetmenliği, yapımcılık… bunların hiçbir zaman eskisi gibi kalmadı, hepsi sürekli değişti çünkü bu durum, üretmenin doğasıyla ilgili. Dolayısıyla sinema tarihini klasik sinema döneminden, Avrupa Yeni Dalgası’ndan itibaren incelediğimizde, Yeni Dalga’nın kendisinin bile artık eskidiğini ve sürekli yeni dalgaların gelmekte olduğunu görüyoruz.

Şunu söyleyebilirim ki her yıl, sinema dünyasındaki filmlerin tarzı, konseptleri ve hikaye anlatma şekilleri değişiyor. Dolayısıyla, tüm film yapımcılarının mutlaka kendilerini güncellemeleri, en güncel filmleri takip etmeleri, en güncel ve en yeni atölyelere, marketlere, pitching platformlarına katılmaları ve güncel insanlarla çalışmaları gerekiyor. Asla tamam, bu kadar yeter veya öğrenmemeliyiz demiyoruz yani.

Bir film yapımcısı olarak benim için en iyi çalışmalarımın Ali Asgari ile birlikte yapımcı olarak yer aldığım Terrestrial Verses ve Higher than Acidic Clouds adlı iki film olduğunu düşünüyorum. Biz, Ali ile on yıldır tanışıyoruz. Ali, her zaman büyük festivallere katılır. Kendisi mutlaka Cannes Film Festivali’ne gider ve orada birçok film izler. On gün boyunca orada bulunup bu yeni çalışmaları izleyerek sinemanın nasıl değiştiğini öğrenir. Bu yıl Ali ile hem Cannes’a hem de Venedik’e aynı tarihlerde katılma fırsatımız oldu. Her sabah 08:00’de kalkıp sinemaya gider ve film seyrederdik. Venedik’te bazen günde dört film izlediğimizi hatırlıyorum. Sinemacıların bu şekilde yaparak yani bir festivalde başarılı olan, eleştirmenlerin veya seyircilerin dikkatini çeken filmleri seyrederek kendilerini güncel tutmaları gerekmekte.

Sinema, diğer tüm sanat dalları gibi, her zaman değişiyor ve gerçekten akışkan. Bizim de kendimizi sürekli güncel tutmamız gerekiyor. Bu gerçekten çok önemli. Örneğin birçok geleneksel sinemacının ya da gerçekten kötü bir egoya sahip olan sinemacıların, hayır, benim filmim festival için değil, dediğini görüyorum. Hatta birkaç gün önce eski bir İranlı sinemacı şöyle dedi: Festivaller umurumda bile değil. Ben, filmimi kalbim için yapıyorum. Ama bu, bence doğru değil. Çünkü festivaller, filminizi izleyen insanlar ve profesyoneller için özel olarak oluşturulur ve filminizin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlar.

Bir Meslek Olarak Yapımcılığı Öğrenmek

Sinema sanatçılarının kendilerini güncel tutması gerekliliğiyle ilgili söylediklerine kayılıyorum. Peki bir yapımcı ve dağıtımcı olarak senin kendine örnek olarak aldığın bir yapımcı veya yapımcılık anlayışı var mı?

Dürüst olmak gerekirse yok. Elbette dünyada pek çok iyi yapımcı var ve ben onların çalışmalarından gerçekten ilham alıyorum. Ancak İran’da ve bölgemizde, onların yaptığı gibi çalışamıyoruz çünkü her ülkenin kendine özgü bir film üretme yöntemi var. Bu yüzden asla bir Avrupalı, Amerikalı ya da hatta bir Türk yapımcıyı bile örnek alamam çünkü her şey tamamen farklı.

Örneğin, bir Fransız veya Kanadalı bir yapımcı diğer birçok ülkeyle kolaylıkla ortak yapımcılık yapabilir çünkü onların birçok ülkeyle anlaşması var. Ya da bölgesel fonlara, ulusal fonlara ve diğer şirketlerle ortak yapım fonlarına kolayca ulaşabilirler. Ancak onların bir filmi planlama şekli İran’dan %100 farklı, çünkü İran’da bağımsız film yapımı için fon yok, bölgede de aynı şekilde. Peki biz ne yapıyoruz, nasıl üretiyoruz? Bazen hiç paramız olmadan film üretiyoruz. Ancak bu şekilde bir film yapımcılığı olamaz. Çünkü telafisi mümkün olmayan bir maddiyatla karşı karşıya kalıyoruz. Bu nedenle film yapımcılığı bizim için aslında sadece aşktır. Sinema ve film yapımcılığını tutkumuz ve aşkımız için yapıyoruz, buna gerçekten inanıyoruz, sinemayı seviyoruz ve önemsiyoruz.

Bu yüzden hayır diyebilirim, kendime örnek aldığım biri ya da bir yapımcılık anlayışı yok.

Anladım, yani sen, bu süreci sürekli pratik yaparak ve sürekli üreterek kendi başına öğrendin.

Dünyadaki hemen hemen her market ve atölye çalışmasına katıldım. Gerekli olan her atölye ve pazarda pratik yaparak yeni şeyler öğrenebiliyorum. Örneğin Cannes ve Berlinale’e birkaç kez katıldım. Berlin Talents Hot Docs Kanada belgesel laboratuvarı, IDFA, Sunnyside of the Doc, DMZ IDFF Lab/Industry, Vision du Réel Forum, European Film Market, Venice Production Bridge, ve DOHA Film Institute Producers Lab gibi diğer birçok atölye ve eğitim forumuna katıldım. Hatta en son Lüksemburg’da EAVE tarafından düzenlenen atölyeye katılmak için kabul aldığımı öğrendim.

Bu yüzden kendimi güncel tutmaya ve bilgilerimi pratik olarak uygulamaya çalışıyorum. Hiçbir zaman sadece oturup öğrenmeye çalışmadım. Sinema alanında çalışmaya başladıktan sonra, bir mühendis olarak hiçbir bilgim olmadan ürettim, aynı zamanda da öğrenmeye çalıştım.

Öğrenmenin en iyi yolunun da bu olduğuna inanıyorum.

Gerçekten etkileyici. Çok tebrikler!  

Bir şeyi yaparken aynı zamanda onu öğrenmenin mümkün olduğuna inanıyorum.

Bir yapımcı Olarak Ali Asgari ile Çalışmak

Ali Asgari’ye yeniden dönmek istiyorum. Onun hakkında zaten konuştuk ancak o çok yetenekli ve gerçekten zeki bir yönetmen. Ayrıca Türkiye’de de çok izleyicisi var. Onun hakkında değinmek istediğin başka şeyler olup olmadığını merak ediyorum.

Ali, inanılmaz bir yönetmen, gerçekten çok yetenekli, yaratıcı ve mütevazı bir insan. On altıdan fazla kısa film, dört tane de uzun metraj film yaptı. Benim de çeşitli filmlerinde, onunla işbirliği yapma şansım oldu ve buna devam etmeyi planlıyoruz. Ali, şimdiye kadar çalıştığım en iyi yönetmen ve onunla çalışmak gerçekten çok rahat.

Hikayelerini çok basit bir şekilde anlatıyor. Hepimizin etrafında görebileceği sıradan hikayeleri, çok basit ve minimal bir anlatımla sunuyor. Bu, Ali’nin en önemli özelliği. Birlikte çalıştığımız Higher than Acidic Clouds filminde, yeni hikayeler ve yeni kavramlara değindi. Bu film, IDFA’da prömiyerini yaptı ve çok yakında Hot Docs’ta gösterilecek. Bu, bir belgesel ancak aynı zamanda melez bir film. Bu nedenle festivallerde, kurmaca seçkilerine de dahil edilebilir. Söylediğim gibi, kendini her zaman güncel tutmaya çalışıyor.

Ali, hikayelerini sürekli yeni yollarla anlatmaya çalışıyor. Gerçekten alçakgönüllü ve çok çalışkan biri. Kısa filmlerinden bazıları Cannes, Venedik ve Berlin’de gösterildi. Ayrıca kendisi dünyadaki neredeyse tüm belgesel ve uzun metrajlı film festivallerine katıldı.

Ali için dünyanın en bağımsız film yapımcılarından biri olduğunu söyleyebilirim. On altı tane kısa filmden sonra tekrar bir başka kısa film yapmak istiyoruz. Çünkü biz kısa filmleri, bir sanat eseri olarak kabul ediyoruz, sadece kendini kanıtlamak ve uzun metraj film yapmak için bir araç olarak görmüyoruz. Ancak dünyadaki yönetmenlerin çoğu kendilerini kanıtlamak ve uzun metrajlı bir film yapmak için kısa film yapıyor. Ali bunu hiç yapmadı. O, kısa filmleri başlı başına bir iş olarak görüyor.

Ali ayrıca diğer film yapımcılarına, pratik yapmaları için yardım ediyor. Diğer sinemacılara yardım etmeye, onlardan bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.

Kalpten Gelen, Kalplere Gider…

Kısa filmler hakkında söyledikleriniz çok önemli, çünkü dediğin gibi yönetmenlerin çoğu, uzun metraj film çekmeyi öğrenmek için kısa filmler çekiyor. Bu noktada özellikle Ali Asgari’nin kısa film yapma şekli ve özellikle kısa filmlere verdiği değere gerçekten önem veriyorum. Bu konuda gerçekten başarılı. Film üretimi konusunda başka bir soru sormak istiyorum. Bir film üretme yönteminizi anladım ama bunu üretirken göz önünde bulundurduğunuz kriterleri merak ediyorum. Sanırım yeni bir fikir ya da yaklaşım olması ve sinemaya farklı bir bakış açısı getirmesi sizin için gerçekten önemli. Peki söyleyebileceğiniz başka spesifik şeyler var mı?


Bana her hafta hem İran’dan hem de farklı ülkelerden, ondan fazla film teklifi geliyor ve bunları değerlendirmem gerekiyor. Bu teklifler içinde benim asıl aradığım şey, yönetmenin dünyayı nasıl gördüğü ve neden bu hikayeyi anlatmak istediği. Bu filmi sadece bir festivale gitmek için, sadece bir film yapmak için yaptığını veya gerçekten anlatacak bir şeyi, gerçekten önemsediği bir şey olduğunu anlayabiliyorum. Örneğin, çalıştığım diğer bir yönetmen Marjan, kız kardeşim. O gerçekten kalbinden gelen önemli bir şeyi anlatmak için film yapmak istiyor. Belki de bu yüzden birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Bu nedenle ben de tüm çabamla onu desteklemeye çalışıyorum.

Örneğin regl dönemi ile ilgili bir film yapmak istiyorum çünkü regl dönemi, ziyaret ettiğim kırsal bölgedeki genç kızlarla ilgili güncel bir sorun ve bu konuda bir film yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Bu yüzden bir etki yaratmak istiyorum. Böylece dünyayı iyi bir şekilde görebiliyor ve ben de bunu anlayıp hissedebiliyorum. Böyle bir film yaptığımda bunun festivaller ve seyirciler tarafından kolaylıkla benimsendiğini de görebiliyorum. İran edebiyatında bir deyim vardır: Kalpten gelen, kalplere gider.

Kalbinizin derinliklerinden gelen bir film yaptığınızda, bu başkalarını da etkileyecektir. O zaman bu hikaye, festivallere ve marketlere seçilebilir. Bu sayede alıcılar onu satın alacak, dağıtımcılar dağıtacak ya da yayıncılar yayınlayacak çünkü siz, onu kalbinizin derinlikleriyle anlatıyorsunuz, ona inanıyorsunuz yani. Bununla birlikte tam tersi de söz konusu olabilir. Film yapımcısı sadece bir film yapmak, bunu finanse etmek ve biraz para kazanmak istiyor olabilir. Ama benim için gerçekten önemli olan bir diğer şey, biriyle çalışmayı gerçekten seviyor olmam.

Film yapımcılığının diğer işlerin yanında yapılan bir ek iş olarak değil, tam zamanlı bir iş olduğunu düşünüyorum. Yapımcılık da tam zamanlı bir iş ancak film yapımcısının gerçekten sürekli o işin içinde olmak gerekiyor. Örneğin Kiyarüstemi, Farhadi ve diğer büyük isimler gibi birçok örneğin başka hiçbir iş yapmadıklarına inanıyorum. Sadece film yaptılar.

Bu noktada sinemacıların, yapımcılıkla daha az ilgilendiğini söyleyebilirim çünkü pek çok kişi, işin sanatsal kısmında yer almak istiyor. Oysa sinemacı olmak, sadece yazmak ve filmi yapmak değil. Okumak ve bazen perdenin arkasında durup dışarıya bakmak da sinemacının işinin bir parçası. Örneğin biri bana diyor ki, benim asıl bir mesleğim var ancak ben, arkadaşlarıma kendimi kanıtlamak için bir film yapmak istiyorum. Ben bu şekilde gelen filmleri hiç izlemiyorum çünkü bu kişilerin sadece kırmızı halıya çıkmak için bir film yapmak istediklerini biliyorum. Halbuki böyle bir şey, bağımsız film sanatı için söz konusu olamaz. Belki bir kere yaparsınız ama asla bir film yapımcısı olamazsınız çünkü bu sanatı gördüğünüz açı sinema değildir.

Dolayısıyla bir film yapımcısı olarak, başka bir yönetmenle bir film yapmak istediğimde, o kişinin; projeye, senaryoya ve yönetmenliğe %100 dikkatini vermesine gerçekten ihtiyacım var. Özellikle de uluslararası fon toplama sürecine girdiğimizde bunun aksi olması mümkün değil. Çünkü bir sürü başvuruda bulunuyoruz ve her bir başvuru için başarı oranı %10’dan az. On başvuru yaptığımızı ve bunlardan birinin başarılı olacağını söyleyebilirim. Bu nedenle başvuru sırasında pek çok materyale ve ek çalışmaya ihtiyacım oluyor. Bu noktada, yönetmenin bana yardım etmesi gerekiyor, özellikle de ilk kez filmini yapıyorsa. Çünkü başka türlü fon bulmak mümkün değil ve bunu bir yapımcı olarak tek başıma yapamam.

Yönetmenin ya da yazarın dünyasından ve kalbinden gelen senaryo, bir projenin seçilmesinde ana faktördür. Bununla birlikte bu projeyi nasıl sunduğunuz da çok önemlidir. Bir yapımcıya, sadece bana değil, dünyadaki herhangi bir yapımcıya bir proje gönderiyorsanız, gerçekten güzel bir pitching dosyasına ve tekniğine sahip olmanız gerekir. Örneğin birine bir proje gönderiyorsanız bu, beş sayfayı geçmesin. Çok basit ve akılda kalıcı sinopsisler, güzel görseller ve referanslar ekleyerek biraz kendinizden ve önceki çalışmalarınızdan bazı bağlantılar sunabilirsiniz. Böylece birileri sizi anlayabilir. Kariyerinize ve o projenize gerçekten önem verdiğinizi gösterebilirsiniz. Bu da bir diğer parametre. Bunun hakkında konuşmak istiyorsanız, belki başka finansal parametreler de önerebilirsiniz. Örneğin, eğer üretim yapacaksanız projeyi nasıl finanse etmek istediğinizi de gösterebilirsiniz. Çünkü bir filmin nasıl finanse edileceği, bir projeye başlamadan önce gerçekten cevaplamamız gereken başka bir sorudur.

Uluslararası Bir Yapımcı Olmak

Çalışmalarımdananladığım kadarıyla sen, uluslararası ortak yapımlarda sıklıkla yer alıyorsun ve kendini de bu alanda geliştirmeye çalışıyorsun. Peki bu türdeki yapımlarda, auteur yönetmenler veya senaristler ve yapımcılar arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?

Bence bu konu yerel veya uluslararası yapımlarda, pek de farklı değil. Burada iş, uluslararası boyuta taşınmış oluyor. Uluslararası kaynak yaratma sürecinde, auteur yönetmen veya bir yönetmen ve bir yazara sahip olmak, elbette dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir proje için çok önemli. Ama uluslararası kaynak yaratma sürecinde, uluslararası prodüksiyon aşamalarından geçtikten sonra, uluslararası bir yapımcıya sahip olmanın gerçekten gerekli olduğuna inanıyorum. Örneğin Türkiye’de, İran’da ve pek çok ülkede çok iyi yapımcılarımız var ama bunların çoğu yerli yapımcılar. Bu kişiler, çeşitli kurumlar aracılığıyla projeyi finanse edebilirler. Ancak diğer yapımcılarla nasıl iletişim kuracaklarını, nasıl pitching yapacaklarını, finansman forumlarında nasıl yer alacaklarını, nasıl fon geliştireceklerini ve nasıl sözleşme imzalayacaklarını bilmiyorlar.

Bu da uluslararası yapımcıların bilmesi gereken parametrelerin ve şeylerin bir listesi aslında. Dolayısıyla bence üreticileri, ulusal ve uluslararası üreticiler olarak ikiye ayırabiliriz. Elbette ulusal ve yerli filmler, film üretimi için gereklidir ancak uluslararası yapımcılar, uluslararası kaynaklar aracılığıyla projeyi nasıl finanse edeceklerini ve bunları ulusal kaynaklarla nasıl birleştireceklerini bilirler. Dolayısıyla bu iki yapımcılık anlayışı gerçekten birbirinden çok farklı.

Örneğin İranlı bir şirket, Fransız bir şirket ya da dünyadaki herhangi bir şirket, diğer ülkelerden bir proje üretmek istediğinde sanırım onlar için kilit faktörlerden biri, film yapımcılarının menşei ülkesinden uluslararası bir yapımcıya sahip olmasıdır. Yani bir projeye uluslararası bir Türk film yapımcısının dahil olması, dünyadaki diğer yapım şirketleri gibi diğer ortak yapım projelerinde yer alması süreci için her zaman kıymetlidir çünkü birlikte daha kolay tartışabilirler hatta bu konuda profesyonel oldukları bazı şeyleri tartışmak zorundadırlar. Çoğu zaman, yapımcılık konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan bir film yapımcısı ya da yönetmen, uluslararası bir yapım şirketinde çalışamaz.

Senin önceki röportajlarını incelediğimde, İranlı sinemacıların karşılaştıkları pek çok sorundan, en çok da filmlerini finanse etmek için fon bulmakta zorlandıklarından bahsettiğini gözlemledim. Bana göre yapımcı olmak, en çok zor zamanlarda çözüm üretebilmeyi gerektirir. Peki sen böyle zamanlarda kendini nasıl motive ediyorsun?

Çalışmaya başladığım ilk bir yıl boyunca neredeyse hiçbir şey olmadı. Hiçbir dönüş alamadım dolayısıyla herhangi bir başarı da elde edemedim. Ama her gün çalıştığımı hatırlıyorum. Günde 10 saat ya da daha fazla çalışıyor ve sadece başvuru yapıyordum. Hatırladığım kadarıyla aldığım ilk fon, Hot Docs‘tan gelmişti. Uzun bir çabadan sonra gelen bu başarı gerçekten çok güzeldi. Bu bir yıllık sıkı çalışmanın ardından çok şey başardık.

Böyle zor bir dönemden geçerken sadece çalışıyordum. Çünkü çalışmaya devam etmek de oldukça keyifli. Özellikle çeşitli başvurular yapıp geri bildirimler aldığınızda, süreç içinde motive olabileceğiniz pek çok fırsat çıkıyor.  

Şiir ve Sinema

İran filmlerinin güncel durumu hakkında bazı sorular sormak istiyorum. İran filmleri ve İran sineması gerçekten dünyanın her yerinden hayranlara sahip olan bir ekol. Özellikle ben, Türkiye’de bir film üreticisi olmaya çalışıyorum ve bunu net bir şekilde gözlemleyebiliyorum. Peki İran filmlerinin dünya genelindeki bu etkisini sen nasıl değerlendiriyorsun?

Bunu gerçekten kalbimin en derinlerinden umut ediyorum. Bu güzel fenomenin efsaneleşmesini diliyorum. İran sineması gibi bir ekol, önceki nesil İranlı sinemacıların 50 yıldan fazla süren çalışmalarıyla bize ulaştı. Umarım bu böyle devam eder. Bugünlerde İran’daki sinemacılar, pek çok sorun yaşanıyor ama umarım güzel filmler yapılmaya devam edilir. Bana göre İran sinemasının bu yaratıcılığının ve güzelliğinin büyük bir kısmı İran edebiyatından ve İran şiirinden geliyor.

İran şiiri ve edebiyatının bin yıldan uzun bir ömrü var. İran edebiyatı bugüne kadar yüzlerce harika şair yetiştirdi. Örneğin Rumi, Rudaki, Firdevsi gibi. O güzel hikaye anlatma ve şiirsel bir şekilde bir araya getirme biçimi, İran sinemasını etkileyen en önemli şeydir. Kiyarüstemi, Arkadaşımın Evi Nerede filmini Sohrab Sepehri’nin bir şiirinden esinlenmiştir. Gerçekten İran filmlerinin birçoğunda onu, direkt veya dolaylı olarak gerçekten zenginleştiren bir İran edebiyatının varlığından söz etmek mümkün.

Şiir ve şiirsel hikaye anlatımına ek olarak metaforlardan bahsedebilirim. İran vatandaşlarına, İranlı sanatçılara ve hikaye anlatıcılarına, yazarlara ve entelektüellere son 1000 yılda uygulanan yüzlerce yıllık baskı nedeniyle İranlı sanatçılar metafor kullanarak nasıl hikâye anlatacaklarını öğrendiler. Suudilerin şiirlerini incelerseniz, bir kalkanın arkasına yerleştirilmiş pek çok kavram görürsünüz ki bu kalkan sadece bazı kurallara uymak olarak görünür. Örneğin şaraptan ve aşk şarabı içmekten, Allah’tan ve Allah’ın aşkından bahsettiklerinde, bu aslında bir metafordur. Örneğin Anahita İran şiirinde yüzlerce yıldır kullanılıyor. Geçen yüzyılda İranlı sinemacılar sansürden ve üzerlerindeki baskılardan kaçmak için bazı hikayeler anlatırken bunu çok kullandılar.

Hazır şiir ve sinema arasındaki ilişkiden söz etmişken kendi adıma İran filmlerinin benim için öneminden söz etmek istiyorum. Benim hukuktan sonra sinema kariyerime yaptığım bu ilginç değişikliğin nedeni İran filmleridir aslında. Onların film yapma yöntemini, bir iğnenin ucundan iplik geçirmeye benzetiyorum. Bu sembolik anlatımın, asıl nedeninin de köklü edebiyat kültüründen kaynaklandığının farkındayım. Bildiğim kadarıyla Ali Asgari ve Alireza Hatemi’nin birlikte yazıp yönetmenliğini yaptığı film Terrestrial Verses (Fani Diziler / Yeryüzü Ayetleri) Füruğ Ferruhzad’ın şiirinin ismini taşıyor. Sen bu konuyla ilgili neler söylemek istersin?

Evet, Terrestrial Verses tam da Füruğ’un bu apokaliptik şiirinden esinlenerek verilmiş bir isim. Şiir, sinemayı besleyen bir sanat. Bu noktada filmin yönetmeni Alireza Hatemi’den bahsetmekte fayda var. Son filmi The Things You Kill dünya prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yaptı. Hatemi’nin bu başarısı, İran sineması ve şiirine dair derin bilgiye sahip olmasından kaynaklanıyor, diyebiliriz. Çünkü kendisi bir sinemacı olmakla birlikte Kanada’da dersler veren bir profesör.

Türk ve İran Sinemasının İlişkisi

Biraz Türk sinemasından söz etmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla senin de çeşitli ortak yapımcısı olduğun Türk filmleri var. Bize Türk sineması hakkındaki düşüncelerini ve ilgilendiğin yönetmenleri söyler misin?

Nuri Bilge Ceylan benim en sevdiğim yönetmenlerden biridir. Bununla birlikte çok yetenekli bir yönetmen olan Gözde Kural’ın Cinema Jazireh filminde de ortak yapımcı olarak bulunuyorum ve onun yönetmenlik anlayışını da çok beğeniyorum.

Son zamanlarda pek çok İranlı sinemacı Türkiye’de film çekiyor. Sen bu iki ülke arasındaki sinema ilişkisini nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye iş birliği yapmamız için gerçekten harika bir ülke çünkü birçok ortak noktamız var. Ayrıca bizim için birçok sınırlamayı kolaylaştırabilir, özellikle bir filmde başörtüsü söz konusu olduğunda, Türkiye’de film yapmak bu sınırlamaları esnetebiliyor. Bununla birlikte Türk film yapımcıları da İranlı sinemacıların deneyimli yeteneklerinden, oyuncularından ve kaliteli ekiplerinden yararlanabilme fırsatı bulabilirler.

Türkiye ile İran arasında yapılacak olan ortak yapım filmleri sabırsızlıkla bekliyorum. Milad, söyleşimize gösterdiğin ilgi ve tüm paylaşımların için teşekkür ederiz. Bizler için verimli bir sohbet oldu.

Ben de teşekkür ederim. Farsçanın ünlü deyimiyle bitirelim: Kalpten gelen, kalplere gider.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir