Ödüllü film yönetmeni Luca Guadagnino’nun ilk televizyon dizisi olan We Are Who We Are , 8 bölümlük sezonuyla izleyiciyle buluştu. Blutv üzerinden izleyebileceğiniz, Paolo Giordano ve Francesca Manieri’ nin yaratıcılığını yaptığı We Are Who We Are, İtalya’daki bir Amerikan hava üssünde bulunan bir grup gencin büyüme hikayesini queer bir gözle anlatıyor.
Fraser (Jack Dylan Grazer) 14 yaşında, ergen olduğu yetmiyormuş gibi queer bir çocuk olarak, oldukça göze batan bir tiptir. Yüzünde her an böyle cımbızla koparmak isteyeceğiniz belli belirsiz bir bıyık, moda ikonu gibi giyim tarzı ve tek tarafı sarkan kulaklığıyla ortalarda dolanan Fraser’ın hikayesi, eşcinsel çift olan ailesinin New York’tan İtalya’ya taşınmasıyla başlar. Biyolojik annesi Sarah, İtalya’da yer alan Amerikan hava üssünde komutan olarak göreve getirilir. Dizinin tüm hikayesi Fraser’ın çevresinde dönmeye başlar fakat daha sonrasında herkesin kendini keşfettiği, sınırlarını aşmaya çalıştığı veya olanı olduğu gibi kabullenişini görmeye başlarız. Tarz olarak asker çocuğu olmakla uzaktan yakından alakası olmayan Fraser, bulunduğu ortama gelmek konusunda hiç istekli değildir. Arkada bıraktığı arkadaşlıklarını, düzenini zaten zar zor kabullenmiş bir çocuk olarak, tekrar bir değişime dahil olmak ve bir üs içerisinde iyice bastırılmış olmak hiç ona göre değildir ki bunu okul kaydı için çektiremediği vesikalık fotoğraf sahnesinde bile çok net görüyoruz.
Bir yandan da yerinde duramayan, meraklı bir kişilik olan Fraser, üssü keşfetmeye başlar. Bisikletiyse turladığı muhteşem sekanslardan oluşan çekimlerle genel olarak üssü bizlere tanıtan Fraser’ın dönüm noktası Caitlin (Jordan Kristine Seamón) ve çevresi ile tanışmak oluyor. Caitlin’e yakından bakacak olursak; kendisi ona atanmış cinsiyeti yaşayan, bunu sorgulamayacak kadar babasının kızı olan ve bir şekilde ‘olması gereken ne ise’ onu yerine getiren 14 yaşında bir kadın. Regl olması ve erkeklerle öpüşmesinin normal olması gerektiği ama onun bundan aslında hoşlanmıyor oluşuyla Fraser’ın hayatına girişi aynı noktaya geliyor. Caitlin’i ilk gördüğü andan itibaren kendine yakın hisseden Fraser, yavaş yavaş Caitlin’in de Fraser’la ortak noktalarını keşfetmesiyle apayrı bir büyüme hikayesine evriliyor.
Fraser ve Caitlin karakterlerini tek tek düşüneceğimiz zaman, Fraser uçarı, her şeyden şikayet eden fakat bunların altında çok derin bilgi birikimlerinin olduğunu gördüğümüz, düzene karşı gelen bir çocuk. Caitlin ise babasının kızı olan, onunla sabah motorlarmış işleri bir ‘erkek çocuk’ olarak yerine getiren bir karakter. İkisinin birbiri ile olan arkadaşlığı; kişiliklerinde ve kendilerini keşfedişlerinde farklı bir yol açıyor. Zamanla anlıyoruz ki bize sunulan distopik askeri üs, aslında toplumun bireyler üzerindeki baskısını sembolize ediyor. Askeri üs nedir; belli kuralları olan, o kurallardan sapamayacağın ve savaş ortamını yaratan yerdir. Caitlin ve Fraser’ı içine alan o üs, onlar gibilere kurulan baskının ta kendisidir.
Bölümleri birer birer geçerken, herkesin kendi olmayı unuttuğunu veya unutmayı seçtiğini görüyoruz. Erkeklerden hoşlanan bir askerin bunu saklamasını da evli ve çocuklu bir kadının aslında kadınlardan hoşlandığını da gördüğümüz askeri üs, bize, çocuklukta keşfe çıkmayan ruhun, yetişkin hayatlarımızda bize ait olmayacağını gösteriyor. We Are Who We Are serisini izlediğimiz diğer queer hikayelerinden farklı yapan şey; Fraser ve Caitlin karakterlerine benzer karakterleri ayrı ayrı film ve dizilerde izledik. Fakat hiç ikisini bir arada aynı ortamda izleme fırsatı bulmamıştık. Böylece dizi ikinci evreye geçmiş oluyor; sıkışmış kaldıkları o dünyadan nasıl kaçabilirler? Fraser ve Caitlin kendi olmayı seçtikleri o yolu o kadar güzel ve o kadar tam da ergenlik çerçevesi içerisinde kuruyorlar ki en sonunda birbirleri ile olan o muhteşem son sahne, hepimizin içinde çok güzel bir yere yerleşiveriyor.