Muazzam bir yazar kitabında “Bize aslında kim olduğumuzu gösteren şey yeteneklerimizden çok seçimlerimizdir.” diye yazmıştı. ‘The Assassination of Gianni Versace: American Crime Story’yi izlerken istemsizce aklıma geldi, hem de neredeyse her bölümde. Zira yapımcılığını üstlendiği ‘Nip Tuck’, ‘Glee’, ‘American Horror Story’ gibi birbirinden değişik işlerden tanıdığımız Ryan Murphy tarafından üstlenilmiş olan bu dizi Gianni Versace ve Andrew Cunanan’ın tercihlerinin onları getirdiği yerleri izleyenlere muazzam şekillerde göstermekte.
Bir tarafta 1946’da İtalya’da dünyaya gelen ve çocukluğundan beri büyük ilgi duyduğu şey için çalışan, yaptığı işe ruhunu aktaran, tasarladığı kıyafetler dikilemez bulunduğunda yılmayıp kendi kumaşını tasarlayan (bkz: Oroton) innovatif bir modacı olan Giovanni Maria Versace verken; diğer tarafta orta halli bir ailenin çocuğuyken bile bir istediği iki edilmeyen, oldukça zeki ancak hayatında bir kez bile çalışmayı denememiş olan, sıradan olmaktan ölümüne korkmasına rağmen farklı olmak için sadece rol yapmayı seçen ve gerçekliğinden utanan Andrew Cunanan bulunuyor. İki ismin tarihi açıdan bir araya gelişi ise 1997 yılında Versace’nin Florida’daki evinin basamaklarında Cunanan tarafından öldürülmesi gibi aslında engellenebilecek trajik bir hadiseye dayanıyor.
Aynı zamanda dizinin açılış sahnesi olan bu hadise olayları retrospektif bir açıyla anlatırken karakterlerin, özellikle de Cunanan’ınkinin, oluşumunu anlamlandırmaya çalışıyor. Çalışıyor çünkü bilindiği üzere Andrew Cunanan, Gianni Versace dahil beş kişinin daha katili. Versace’yi öldürdükten bir müddet sonra da intihar ediyor. Dolayısıyla daha ilk cinayetten itibaren suç motivi hakkında kesin bir bilgi bulunmamakta. Durum böyle olunca da her suçluda olduğu gibi adımlar tersten atılıp çocukluğa inilmeye, başlangıç noktası orada bulunmaya çalışılmış gibi bir his veriyor dizi. Nitekim dizi tanıdıkların, tanıkların ve Maureen Orth’ın Vulgar Favors: Andrew Cunanan, Gianni Versace, and the Largest Failed Manhunt in U.S. History isimli kitabına dayandığından ötürü ulaşılan mantık parçacıklarının gerçekliği elle tutulur olmasa da varsayımsal bir açıklama teşkil ediyor.
Bu açıklamaya göre Gianni Versace iş hayatında tam da yukarıda bahsedilen karakterde. Özel hayatında ise ailesine oldukça bağlı, tarihi, mimariyi ve sanatı seven, insan ilişkileri kuvvetli olan bir insan. Toplum tarafından oldukça sevilen ve saygı duyulan bir Versace, özellikle ölümcül olarak tanımlanan hastalığını (diziye göre AIDS, kimilerine göre iç kulak kanseri) yendikten sonra hayattan zevk almayı ve kendisinden utanmamayı önceliği haline getirmiş. Zaten Antonio D’Amico ile birlikte yaşadığını saklamayan Versace, verdiği röportajlardan birinde onu “partneri” olarak tanıtarak, kardeşi Donatello ile tasarımlarının hayatı, aşkı ve renkleri yansıtması için tartışarak önceliklerini koruma konusunda ne kadar kararlı olduğunu gösteriyor.
Cunanan hakkında yukarıda yazanlara ek olarak dizide psikolojik sorunlara sahip bir anne ve kendisine tacizde bulunan bir baba ile büyüdüğü gösterilmekte. Babası ile olan ilişkisi sebebiyle kendisine evdeki en büyük oda verilmekte, daha reşit değilken araba alınmakta ve en güzel okullara gönderilmekte. Birçok kez ses çıkartabileceği adaletsizliklerle karşı karşıya kalmış olsa da elde ettiği kazanımlardan vazgeçmek istemeyip susmuş ve şımartılmaya devam etmiş. İlerleyen yaşlarda ise kendisinden daha yaşlı ve oldukça zengin erkeklerle birlikte olarak çalışmadan zengin olarak sıradanlıktan kurtulmuş. Ne var ki bu son zengin sevgilisi kendisini terk edince bunalıma giren Cunanan, istediklerini para ile satın alamamaya başladığında hem kendisi hem de çevresi için sorunlar başlar. Bu açıdan bakıldığında dizinin isminde ve konusunda Gianni Versace yer alsa da esasında Cunanan’ın sonunu anlatmada ve tezatlık oluşturmada bir enstrüman gibi kullanılmış hissi vermekte. Öyle ki sadece Cunanan’ın ahlaki açıdan sorunlu olan kararlarının haricinde diğer karakterlerin de başına gelen toplumsal olarak “tartışmalı” davranışın ardından (karakterlerin cinsel tercihleri konusunda dürüst olamamaları veya saklamak zorunda olmaları gibi) Versace’nin konu ile alakalı bir sahnesi verilmekte. Böylece farklı davranışlar arasındaki keskinlik daha da belirginleşirken aynı zamanda izleyiciye tek bir seçenek olmadığı sinyali verilmekte.
‘The Assassination of Gianni Versace: American Crime Story’nin bir diğer önemli yanı olayların yaşandığı dönemde aslında cinayetlerin engellenebileceğini göstermesi. Çünkü Andrew Cunanan’ın hem cinayet işlediği hem de kendisine saklanma alanı bulduğu topluluk Florida polis departmanı tarafından ciddiye alınmayan, yeterince bilinmeyen ve hatta uzak durulmaya çalışılan bir topluluktu. Nitekim Versace öldürüldükten sonra D’Amico’nun sorgulanışında, Detektif Lori Wieder’ın aranıyor ilanlarının neden dağıtılmadığını sormasında ve de zanlının yaklaşık iki ay kadar burunlarının dibinde olup suç işlemeye devam edip yine de bulunamamasının sorgulanışında toplumun algısına getirilen eleştiri açık bir şekilde görülmekte.
Kadroya gelindiğinde ise başrol olması sebebiyle öne çıkan isim Andrew Cunanan’ı canlandıran Darren Criss. Şimdiye kadarki en önemli iki projesi ‘Glee’nin Blaine’ini ve Hedwig and the Angry Inch’de Hedwig’i canlandırmak olan Criss, şımarık burjuva tavırları ile harmanladığı performansında o kadar başarılı ki izleyenler oldukça uyuz olduklarını ve tekinsiz bulduklarını özellikle belirtiyor ki bu da amaçlanan etkiydi. Bir diğer muazzam isim başrol olmamasına rağmen Donatello Versace’yi adeta aksanıyla, hareketleriyle ve izleyene aktarmayı başardığı duygularıyla Penelope Cruz. Bu performansta Donatello Versace ile tanışıklığı olmasının ve dizi ile alakalı olarak görüşmüş olmalarının katkısı olmuş olsa da Cruz’un oyunculuğu bu projedede göze çarpıyor. Gianni Versace’yi canlandıran Edgar Ramirez ise ilk anda göz yanılmasına sebep olarak derecede Gianni’ye benzetilmiş. Fiziksel benzerliğinin üstüne sevgilisine, işine, ailesine ve hayata olan sevgisini o kadar narin ve üstünlük taslamadan, eğreti durmadan canlandırmış ki tekrar tekrar Gianni’nin ve Ramirez’in fotoğraflarına bakıp iki aynı insan olmadıklarını teyit etmem gerekti. Bu isimlerin yanı sıra Ricky Martin, Finn Wittrock, Judith Light, Max Greenfield, Cody Fern gibi başarılı isimlerle de desteklenen dizi oyunculuk manasında oldukça tatmin edici. Hal böyle olunca Emmy ve Altın Küre başta olmak üzere birçok ödülün sahibi de olan ‘The Assassination of Gianni Versace’ izlenmesi gereken eserlerin arasında kendisine yer edinmiş bulunmakta.