Önsöz
Ünlü Çinli yönetmen Chen Kaige’nin yönettiği ve 2017 çıkışlı olan “Legend of the Demon Cat” isimli fantastik xianxia türündeki film, yakın dönem Çin sineması içinde en çok ses getiren filmlerden biri.
Filmin ana karakterleri Kukai adındaki bir Japon rahip ve Bai Letian adındaki Çinli bir şair. 800’lü yılların başına denk gelen ve Tang Hanedanlığı’nın son dönemlerinde geçen filmin ana mekânı imparatorun sarayıdır. Bir gün bir iblis kedisi saraya musallat olup tüm huzuru dağıtınca bu olayı araştırıp çözmesi için Bai Letian görevlendirilir. Letian, kısa süre sonra Kukai ile karşılaşır ve bu iblis kedi gizemini beraber araştırmaya başlarlar.
Taoizmden Beslenen Bir Fantastik Türü Olarak Xianxia
Film, genel izleyicilere ilk bakışta sıradan bir dönem filmi gibi görünse de filmin ait olduğu tür aslında oldukça spesifik. Xianxia adındaki bu türün tarihi milattan öncesine ve antik dönemde yazılmış hikayelere dayanıyor. Tarih boyunca bir şekilde var olmaya devam bu tür, özellikle 1932 yılında çıkan “Legend of the Swordsmen of the Mountains of Shu” adlı roman ile modern zamanda tekrardan öne çıkan bir tür haline gelir ve filmden çizgi romana her tür hikaye anlatımı şeklinde kendisine yer edinir. Bu türün en önemli özelliği, klasik Çin kültürünün tüm dallarını ayrıca mitoloji ve Taoizm çerçevesinden geçirmesi. Hikayelerin önemli bir teması olarak genelde acı çekmenin ve bu şekilde karakterin büyümesi gibi konular olması Taoist anlayışın bir yansımasıdır. Ek bilgi olarak, karakterler acıyı yönetmek için genel olarak taichi hareketlerine ve felsefesine başvururlar.
Xianxia’nın bir diğer önemli özelliği ise “ölümsüz kahramanlar” algısı. Bu algıya göre hikâyenin ana karakteri daima bir şekilde ölümsüz olmaya çalışır veya bunu tüm kalbiyle ister. Buradaki ölümsüzlük oldukça geniş bir kavramdır. Kelime anlamıyla bedenen ölmemeyi de kastedebileceği gibi bir eser veya yaptığı işle de ölümsüz olmayı da kastedebilir. Filmin ana karakterinde özellikle bu ikinci türden ölümsüzlüğün isteğini görmek mümkün.
“Çin’in Dört Büyük Güzeli” Mitine Japon Yorumu
Filmin hikayesi aslında Japon yazar Yumemakura Baku’nun “Sramana Kukai” adlı kitabından baz alınmıştır. Şu anda 71 yaşında olan yazar, Japon bilim kurgu ve fantastik macera roman çevresinde oldukça önemli bir yere sahip. “Sramana Kukai” adlı kitabındaki karakterler ve filmin işlediği gizem ise gerçek tarihe dayanıyor.
Kukai ve Bai Letian, gerçek hayatta da var olmuş kişiler. Letian’in Çin edebiyat tarihinde yeri büyük ve bunun sebebi “Changhenge” adlı şiiri. Şiirin adının çevirisi “Sonsuz Kederin Şiiri” olmakla beraber işlediği konu da Yang Guifei’in ölümü. Yang Guifei, dönemin Çin imparatorunun favori cariyesidir ve 756 yılında 37 yaşındayken ölmüştür. Guifei’nin ölümünden 16 yıl sonra doğan Letian, Guifei’in dillere destan güzelliğini tarih boyunca yazılmış şiirlerden ve resimlerden öğrenir. Bu eserlerden etkilenen Letian de Changhenge şiirini yazar. Filmdeki Letian’in de bu şiirini yazmakta olduğunu görürüz.
Yang Guifei’in güzelliğinden bahsetmişken “Çin’in Dört Büyük Güzeli” mitinden de bahsetmek gerekir. Guifei’in yanında isimleri geçen güzellerin isimleri sırasıyla Xi Shi, Wang Zhaojun ve Diaochan’dır. Bu dört kadının hepsi güzelliklerini ve zekalarını kullanarak sarayda seviye atlayıp kendi dönemlerinin imparatorlarının favori cariyeleri olmuştur. İmparatorları ve hatta ülkenin tamamını ele geçiren bu kadınları Osmanlı tarihindeki Hürrem Sultan’a benzetmek mümkün.
Yönetmenin Filme Saplantılı Olması Ters Tepince
Tekrar filmin kendisine ve hatta yapım aşamasına dönelim. Chen Kaige, bu filmin hikayesine öyle güvenir ki yapımı için de yıllarını verir. Filmde özellikle mekan tasarımı oldukça etkileyici ve bunun sebebi setlerin tamamen gerçek olması. Çin’in ufak bir köyünde, sadece bu filme özel olarak oldukça büyük bir alana inşa edilen setin bitkileri bile planlıdır. Chen, istediği türden ağaçların olması için ağaçların özellikle ekimini sağlar ve onların büyümesi için beş yıl bekledikten sonra görüntüden tatmin olup filmin çekim aşamasına girer.
Yönetmen her ne kadar filme aşırı seviyede güvense de bunu filme gerçekten yansıttığı söylenemez. Filmin baz aldığı kitap oldukça uzun ve kapsamlı olduğu için bir film uzunluğuna sığdırabilmek için kitabın sadece kısa bir kısmını alır ama bunu yaparken hikâyenin akışında kopukluklara sebep olur. Buna ek olarak karakterlerin gelişim süreçleri de kopar. Yönetmenin eksikliğini ayrıca oyuncuların performanslarında da görmek mümkün. Bazı sahneler arasında devamlılık pek sağlanamamış. Aynı şekilde aynı sekansta bir oyuncu gerçekçi bir performans sergilerken bir diğeri ise oldukça teatral olabiliyor. Bunlar ne yazık ki izleme zevkini etkileyen unsurlar.
Sonsöz
Filmin senaryo kısmında sıkıntılar olduğu ve izleyici asıl çeken unsurun mekân ve karakter tasarımı olduğu gerçek. Buna rağmen kendisini bir çerezlik film olarak izlettirebiliyor. Genel bir izleyicinin Çin tarih ve kültürünün çeşitli alanlarına uzak olabileceği için filmi anlaması zor olabilir ama artık bu yazıyı okuyanlar için filmin senaryo sıkıntılarına rağmen anlaşılır olacağına eminim.