“Bisiklet”, “Musa” ve “Dondurma” kısa filmleriyle tanınan Serhat Karaaslan‘ın ilk uzun metrajlı filmi olan “Görülmüştür”, Türkiye’den ve dünyadan pek çok festivale katılarak geniş yelpazedeki festival izleyicisinin beğenisini kazanmış ve pek çok ödülün sahibi olmuştur.
Senaryosunu da Serhat Karaaslan’ın kaleme aldığı film, cezaevi mektup okuma komisyonunda çalışan genç bir adamın, kontrol ettiği bir mektupta karşısına çıkan fotoğraftaki kadını takıntı haline getirmesini konu almaktadır.
Uzun soluklu ve bol ödüllü festival sezonunun ardından 20 Eylül 2019 tarihinde Başka Sinema dağıtımıyla gösterime giren Görülmüştür’ün yönetmeni Serhat Karaaslan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Eczacılık Fakültesi’nden mezun olduğunuzu biliyoruz. Ne oldu da daha sonra film yapmaya karar verdiniz? Bize sinema yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Eczacılık Fakültesi’ne girmeden önce, daha lisedeyken film yapma isteği daha doğrusu sinemayla ilgili bir şeyler yapma isteği vardı. Hatta yıllarca Tıp Fakültesi’ne girebilmek için üniversite sınavına hazırlandığım halde son anda kararımı değiştirip Eczacılık Fakültesi’ne girdim. Bu kararı vermemin en büyük nedeni de İstanbul’a gidip sinema yapmanın yollarını aramaktı. Tam olarak ne yapacağımı bilemesem de sinema alanında bir şeyler yapma isteği vardı. Senaryo yazabilirim diye düşünüyordum ilk başlarda. Henüz yönetmenin varlığından ve ne yaptığı hakkında pek fikrim yoktu çünkü. Bunlar çok net ve emin olduğum planlar değildi ama en azından denemek istiyordum. Aslında sinemayı biraz geç keşfettim. Üniversite için İstanbul’a gelene kadar da sadece televizyondan, video kasetlerden film izledim. O yüzden ilgim de geç başladı. Ama hikaye anlatıcılığına çocukluğumdan beri ilgim vardı. Üniversitedeyken hem Türkiye sinemasından hem de dünya sinemasından yönetmenler ve filmler keşfettim. İlgim daha da arttı. Üniversiteden sonra amatör kısa filmler yapmaya başladım. Pek iyi kısalar olduğu söylenemez hatta şimdi bazılarını görmek bile istemem. Ancak benim için öğretici ve cesaret verici denemeler oldu.
Ödüllü pek çok kısa filmin ardından ilk uzun metrajlı filminizi çektiniz. Ki oldukça ses getiren bir yapım oldu Görülmüştür. Film fikrinin ortaya çıkış süreci nasıl oldu?
Uzun zamandır hapishanede olan bir tanıdığım var. Politik bir tutsak. Onunla mektuplaşırken cezaevlerinde mektup okuma komisyonları olduğunu öğrendim. Konu ilgimi çekti ve peşine düştüm. Bilmediğim bir dünya olduğu için bir süre araştırma yaptım. Sonra yazmaya başladım.
Türkiye’de sansür ve ceza sistemi hassas ve tartışmalı konular; senaryoyu yazdığınız süreçte bu konularda alabileceğiniz tepkilere dair endişeleriniz oldu mu?
Hiç öyle bir endişem olmadı. Ama içeriğinden dolayı finansman bulur muyuz veya izinler konusunda sorun yaşar mıyız gibi kaygılarımız vardı tabii. Türkiye’de bağımsız filmler için tek fon Kültür Bakanlığı fonu olduğu için en büyük endişemiz bakanlık fonunu alır mıyız olmuştu. Çünkü bakanlık fonunu alamadığınız zaman projenin uluslararası fon arayışının da önü kapanmış oluyor. Çok zorlaşıyor. Eurimages’a başvurmanız için bile kendi ülkenizden belli bir oranda destek almış olmanız gerekiyor mesela. Senaryoyu yazmaya başladığım zamanlar henüz bu kadar kötü durumda değildi Türkiye. Bu günlere göre nispeten daha iyiydi her şey.
Görülmüştür, Orta Avrupa’dan Orta Doğu’ya kadar kadar geniş bir yelpazede beğenildi, ödüller kazandı. Farklı izleyici grupları tarafından sevilmesinin nedeni neydi sizce?
Bence filmin mizah duygusu ve bu konuya yaklaşım şeklinden dolayı. Böyle bir konuyu bu şekilde ele aldığımıza dair yorumlar, güzel tepkiler aldık. Seyircinin kolay ilişki kurduğu bir film. Türkiye’de de yurt dışında da seyirci ilgisi çok iyiydi. İzleyicinin soru sorduğu, üzerine konuşmak istediği ve tartıştığı bir film oldu.
Filmde Zakir yazar olmak isteyen bir cezaevi memuru ancak yazarlık kariyeri sekteye uğruyor. Zakir neyi yanlış yaptı sizce? Onu “stalker”den usta bir yazara dönüştürecek şey neydi?
Zakir harekete geçti. Yazdığı hikayeye müdahale etmeye kalkıştı, gerçek hayatta hikayeyi değiştirmeye çalıştı. Bir yerden sonra yazdıklarının hikaye olduğunu unuttu ya da hikaye olmasına aldırmadı diyebiliriz. O yüzden kendi yazdığı hikayenin içinde kayboldu. Bu süreç içinde bulunduğu gerçek dünyayla bağı giderek koptu ve kendi kafasında kurduğu dünyaya daha çok inanmaya başladı. Gerçek bir yazar bunu yapmazdı. Kontrolü daha fazla elinde tutardı muhtemelen.
Filmde mahkumların, uygulanan sansüre karşı yeni metodlar geliştirdiklerinden bahsediliyor. Özellikle günümüz şartlarında, yasaklar ve sansürün yaratıcılık üzerinde nasıl bir etkisi var sizce?
Kısıtlamaların, engellemelerin kafamızı daha çok çalıştırmamıza neden olduğu söylenir. Zorlandıkça daha zekice çözümler ve yöntemler geliştirir insan. Lars Von Trier’nin engellemelerin yaratıcılık üzerindeki etkisine güzel bir örnek olan “De fem benspaend” belgeseli var. Trier yönetmen Jorgen Leth’in önüne birtakım engeller koyarak Leth’in çok sevdiği filmi olan “Perfect Human”ı yeniden çekmesini ister. Leth, Trier’nin koyduğu engellere göre filmi 5 kez daha çeker. Filmin her yeniden çekimi Trier’nin ortaya koyduğu yeni engellere göre yapılır. Leth çalışmaya başlar, aylarca dünyanın farklı yerlerine yolculuklar yaparak filmi önüne konulan engellere göre yeniden yapar ancak geri döndüğünde Trier onu daha da çok zorlayacak yeni engeller getirir. Leth, her seferinde Trier’nin engellerini aşmayı başarır ve ortaya çok iyi filmler çıkarır. Bunun sanatta çok fazla örneği vardır. Günümüzde sinemadaki en güzel örneği İran Sineması.
Görülmüştür bağımsız bir film. Hem ülkemizde hem de dünya sinema endüstrisinde bağımsız yapımlar, yapım öncesi, sırası ve sonrasında sektör filmlerine nazaran çok daha fazla emek, fedakarlık ve özveri gerektiriyor. Görülmüştür’ü çekerken bütçe, mekan ve dağıtım süreci açısından karşılaştığınız zorluklar nelerdi?
Dediğiniz gibi bağımsız filmler için finansman bulmak, çekim, dağıtım… vs. bütün aşamalarda ekstra zorluklar oluyor. Bu filmin özelinde mekan çok büyük bir zorluktu. Gerçek bir hapishanede filmi çekmek gibi bir hayalim vardı ancak bu da mümkün değildi. Türkiye’de doğru dürüst hapishane dekoru da yok. Dizilerde kullanılan hapishane dekorlarında filmi çekmek istemiyordum. İstediğimiz gibi bir hapishane dekoru yapacak bütçemiz de yoktu. O yüzden bu durum bizi çok sınırlayan bir şey oldu. Hatta yazarken çekemeyeceğimiz sahneler yazmamaya çalışıyordum. Dağıtım ve tanıtım bütün bağımsız filmler için büyük bir sorun. 33 kopyayla bazı büyük şehirlerde vizyona girebildik. Reklam yapamadığımız için bir çok yerde vizyondan kalktıktan sonra insanların haberi oldu. Yine de bağımsız filmler için iyi ki Başka Sinema var. Filmler az sayıda salonda ve seansta da olsa en az 4 hafta vizyonda kalıyor.
Görülmüştür oldukça nitelikli bir kadroya sahip. Öncelikle Füsun Demirel gibi bir usta var. Berkay Ateş de bunca iç çatışmaya sahip Zakir karakterinin altından başarıyla kalkmış. Aynı şekilde Saadet Işıl Aksoy, Müfit Kayacan ve Erdem Şenocak’ın oyunculukları akılda kalıcı. Oyuncu seçim süreci nasıl ilerledi?
Oyuncu arayışımız toplamda 8-9 ay gibi bir süreyi buldu. Cast direktörümüz Pınar Gök yorulmadan aylarca oyuncu aramayı sürdürdü. Çoğunlukla audition yaparak oyuncularımızı bulduk. Anne karakteri için Füsun Demirel aklımdaydı ama Zakir’i oynayacak oyuncuyu bulmadan anneye karar vermek istemiyordum. Bizi en çok zorlayan da Zakir’i oynayacak bir oyuncu bulmaktı. Zakir için çok fazla oyuncuyla görüştük, deneme çekimleri yaptık. Sonunda Berkay çıktı karşımıza. Berkay’ın audition’ı diğer bütün görüştüğümüz oyunculardan çok daha farklı ve iyi bir yorumdu. Erdem Şenocak, Emrah Özdemir, Baran Şükrü Babacan Zakir için audition veren oyunculardı ama her biri filmde başka bir karakter için seçtiğimiz oyuncular oldu.
Geçmişten günümüze sizi etkileyen ve sanatınıza yön veren sanatçılar var mı?
İlk aklıma gelenler, biraz herkesin saydığı isimler olacak; Dostoyevski, Camus, Barış Bıçakçı, Tanpınar ve Orhan Pamuk. Son zamanlarda Ayhan Geçgin ve Erlend Loe’yi keşfettim ve çok severek okuyorum. Sinemacılardan Yılmaz Güney, Kiarostami, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge, Farhadi, Paul Thomas Anderson. Bir de ressam ekleyeyim. Monet’yi çok severim.
Son olarak gelecek projeleriniz hakkında bilgi alabilir miyiz?
Yapmak istediğim bir kısa film var. Ona hazırlanıyoruz. Yazmak istediğim bir iki fikir var kafamda ama daha zamanı var.
Görülmüştür’ün 19 Ekim tarihinde saat 16:00’da Bezgin Bekir Diyarbakır’da yönetmen Serhat Karaaslan’ın katılımıyla özel bir gösterim gerçekleştireceğini duyuralım. Filmin vizyonda olmadığı bir yerde yaşıyorsanız, şehrinizde bulunan sinemaya telefon ve e-posta yoluyla istekte bulunabileceğinizi de ekleyelim.