Rubber Film Eleştirisi | Bir Lastik, Bir Film

Yazan: Eren Kara

Rubber, Quentin Dupieux’nun yazıp yönettiği, 2010 yılında izleyiciyle buluşmuş bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Yönetmen genel olarak kara mizah üzerine filmler icra etmekte. İncelemekte olduğumuz Rubber filmi IMDB’den 5.8 puan almış olsa da puanına bakıp aldanmamamız gerektiğini düşündüğüm yapımlardan birisi.

Düzeni Yıkıp Düzensizlik İnşa Etmek

Rubber’ın açılış sahnesinde nizami olarak dizilen sandalyeler görmekteyiz. Kısa bir süre sonra bir otomobil gelip tüm sandalyelere çarparak her birisini yıkıyor ve otomobilin bagajından çıkan polis memuru, içeceğini aldıktan sonra kameraya doğru konuşma yapıyor.

Dupieux, bu sahneyle filmin aykırı bir film olduğunu, düzeni yıkmak istediğini seyirciye yöneltmek istiyor. Nizami olarak dizilen, belli bir düzene sahip sandalyelerin yıkımı, filmin içinde seyirci konumuna yerleştirilen karakterlerin de ayakta kalmasını ve bu şekilde lastiği takip etmelerini sağlıyor. Bu da yönetmenin, “Benim kurallarıma göre hareket edeceğiz.” cümlesini ifade etme yöntemi olarak izleyiciye sunuluyor.

Polis memurunun konuşmasında ise E.T., Love Story, Pianist, J.F. Kennedy gibi filmlerdeki ‘sebepsiz’ konulara değiniliyor. Yönetmen, bu hareketiyle, filmini anlamayacak olanlar için ‘bu filmin hiçbir sebebi yok.’ demek istiyor. Yani, hiçbir şey anlamadıysanız, hiçbir şey yoktur.

Aynı zamanda Dupieux, filminin anlaşılamayacağını bildiğinden dolayı, seyirci ile konuşmayı seçiyor. Yıkacağı düzenin de hiçbir sebebinin olmadığından bahsediyor. Durumu açıklar nitelikte olan cümle ise sahnenin son cümlesi olarak geliyor:
“Hanımlar ve beyler, bugün izlemekte olduğunuz bu film, tarz yaratmanın en önemli elementi olan ‘sebebi olmayan anlara’ bir saygı duruşu niteliğindedir.”

Bir Lastik, Ne Denli Bir Kaos Yaratabilir?

Rubber (Lastik), bir lastiğin telepatik güçlere sahip olmasını konu ediniyor. Ellerine dürbün verilen kişiler (seyirciler), kurak bir arazide ilerleyen lastiği izliyor. Filmi bir lastik üzerinden izliyoruz. Cansız bir nesnenin başrol olduğunu ve bir canlıya -insana- benzer özellikler taşıdığını görüyoruz.

Filmin başından itibaren ilerleyişini sürdüren lastik, önce önüne gelen cansız nesneleri patlatarak yoluna devam ediyor, bir süre sonra yetmiyor, önüne çıkan hayvanları patlatıyor ve böylelikle yolunda hiçbir engel kalmadan ilerliyor.

Rubber

Hayvanlardan sonra ise sıra insanlara geliyor ve Dupieux, bir lastiğin yarattığı büyük bir kaosu hem ekran başındaki bizlere, hem de filmin içinde seyirci konumuna yerleştirdiği karakterlere izletiyor.

Ellerinde dürbün olan izleyiciler lastiğin ilerleyişini ve telepatik güçlerini normal karşılayarak izliyorlar. Lastik, insanları öldürüyor, polisleri öldürüyor, aşık oluyor ve aşık olduğu kadını tavlamaya çalışıyor, duşa bile giriyor. Bizler, tüm bu yaşanılanların ne olduğunu anlamaya çalışırken yönetmenin bizlere verdiği mesajı hatırlıyoruz: “Hiçbir sebebi yok.”

Lastik, sosyopat bir katil rolünde karşımıza çıkıyor. Cansız, canlı, kadın, erkek demeden önüne gelen herkesi telepatik güçleriyle öldürüyor, patlatıyor ve bulunduğu ortamı kan gölüne döndürüyor. Bir lastiğin yarattığı kaosu izlemek zorunda kalıyoruz. Lastik deyip geçmemek lazım…

Tüketim Toplumuna Eleştiri

Rubber, izleyen ve tüketen topluma; yani edilgenliğe karşı da durduğunu belli etmekten kaçınmıyor. Ellerine dürbün verilen kişilerin hiçbir şey yapmaması, sadece izlemeleri ve acıktıkları zaman, dışardan bir güç tarafından kendilerine verilen tavuğu birbirlerini ezme pahasına yemeleri tüketim toplumunun alışveriş çılgınlığına ve genel bir tüketim çılgınlığına atıfta bulunuyor.

 

Tekerlekli sandalyede oturan ve lastiği izlemeyi tercih edip yemek yemeyen kişi hariç herkes tavuktan dolayı zehirleniyor, çocuklar bile… Tüketim toplumuna yapılan bu eleştirel sahne, insanların kendi dışındaki hiçbir şeyi önemsemediğini, elde etmek istediği şeyler uğruna birbirini ezmesini, birbirine saygısını yitirmesini de açık seçik bir biçimde görmemizi sağlıyor.

Bu tavuk metaforu aynı zamanda seyirciye atılan yemi de temsil ediyor. Mesaj kaygısı güden her yapımda karşımıza çıkan seyirciyi yemleme taktiği burada çıplak gözle görünür halde bizlerin karşısına çıkıyor. Ortaya atılan yemi yemeyen ve üzerine düşünen kişi hayatta kalıyor ve filmin devamını izlemeye hak kazanıyor.

Filmin İçinde Film mi, Yoksa Gerçeğin Ta Kendisi mi?

Filmin başında görünen polis memuru ve polis ekibi, tekerlekli sandalyedeki adam ve lastik… Lastiğin ve yaptıklarının bir filme ait olmadığını, gerçek olduğunu ve sosyopat bir lastik ile karşı karşıya olduklarını çözen polis memuru, filmin sonuna doğru lastiği yakalamaya çalışırken görülüyor.

Yakalamaya çalıştığı lastiği, en zayıf bölgesinden vurmayı hedefliyor: Kadınlardan… Polis memuru, lastiği etkilemek amacıyla bir cansız mankeni konumlandırıyor ve polis otosunun içinden kadın sesi taklit ederek lastiği yakalamaya çalışıyor. Lastiğin işe yaramaz olduğunu söyleyen ses, lastiğin üzülmesini sağlıyor. Üzülen lastik, bir anlığına boşluğa düşüyor ve gardını indirerek açık hedef haline geliyor.

Rubber

Burada da insani duyguların, bir lastiğe nasıl nüfuz ettiğine şahitlik ediyoruz. Seri katiller dahil, kim olursa olsun duygularını ele verdiği takdirde yakalanmaya, gafil avlanmaya mahkum olmaktan kaçamıyorlar. Durum böyle olunca da polis memuru tüfeğiyle lastiği havaya uçuruyor, parçalarını da elinde dışarıya çıkarıyor. Polis memuru, burada gücü temsil ediyor. Azılı bir suçluyu yakalamak amacıyla etik olmayan yollara başvuran polis memuru, adaleti sağlamak amacı güdüyor.

Hayvan, insan demeden birçok canlının ölümüne sebebiyet veren bu lastiği havaya uçurduktan sonra büyük bir gururla elinde lastik parçasıyla dışarıya çıkması ve hem ekibine hem de tekerlekli sandalyedeki adama ‘işini bitirdiği’ lastiği göstermesi, görevini yerine getiren bir memurun haklı gururunu görmemizi sağlıyor. Lastiği yakalamak yerine havaya uçurması ise Amerikan adaletine bir atıf niteliğinde gözüküyor. ‘Güce karşı çıkarsan ölürsün.’ mottosunu benimsemesi de bu atıfa değinildiğine dair kanıt niteliği taşıyor diyebilirim.

“Filmin sonunda bir son”

Tekerlekli sandalyedeki adam bir yem olarak karşımıza çıkarken; patlayan lastik, bir çocuk bisikleti formuna bürünerek karşımıza çıkıyor ve tekerlekli sandalyedeki adam ile karşı karşıya geliyor. Burada doğum-ölüm temalarının işlendiğini söyleyebiliriz. Başlangıç ve son… Filmin sonunda bir son, ve yeniden doğuş görmek mümkün. Tekerlekli sandalyedeki adam korkarak “Ben, sadece izliyorum, bu filmin bir karakteri değilim.” diyor, fakat yaşananların izlediği bir film olmadığının farkında olmadığı için de tüm vücudu patlıyor ve ölüm gerçekleşiyor.

Doğum, yeniden diriliş (reenkarnasyon) ise filmin sonunda izleyiciye gösteriliyor. Buradaki hayat döngüsünün işleyişi, yaşamın bitmeyeceğini izleyiciye gösteriyor. Ana karakter bir lastik olmasına rağmen yaşam ve ölüm temalarının net şekilde işlenmesi de filmin anlatımının izleyiciye geçmesini sağlıyor. Belki de yönetmenin “Hayat sadece filmden ibaret değildir.” deyişinin de başka bir tezahürü olarak izleyiciye sunuluyor.

Lastikler İleri, Hedefiniz Hollywood!

Araba lastiğinin patlamasından sonra bisiklet formunda gördüğümüz lastik, ilerlemeye devam ediyor. İlerledikçe, diğer telepatik lastikler de onunla birlikte geliyorlar ve tek bir noktada birleşiyorlar. Birleştikleri yer Los Angeles, birleştikleri nokta Hollywood’un tam karşısı! Yönetmen bu filmle, ana akım Hollywood sinemasının karşısında olduğunu, nedensizliklerden ve imkansızlıklardan da film yapılabileceğini ve Hollywood’un pençesinden kurtulan, yapımcılara bağlı kalmayan bir sinema anlayışı güttüğünü de bizlere bu sahne ile anlatıyor.

Rubber

Filmin sonunda birleşen ve Hollywood’a karşı duran lastiklerin amacı, Hollywood’u, kendilerine ait olan telepatik güçlerle patlatmak. Fakat yönetmen burada sahneyi kesiyor ve filmi bitiriyor. Quentin Dupieux, bu hareketiyle birlikte kendisinin Hollywood’a karşı olduğunu anlamamızı istiyor ama yine de bizlere seçim hakkı sunduğunu söyleyebiliriz.

Bu sahneden sonra yönetmenin, “Patlamayı görmek istiyorsanız ana akım Hollywood filmlerini izlemeyin; patlamayı görmek istemiyorsanız da tercih sizin, istediğiniz filmi izlemekte özgürsünüz.” dediğini duyar gibiyim. Aynı zamanda filmin outrosundan sonra başlangıçtaki konuşma farklı bir açıdan izleyiciye sunuluyor ve yönetmen yine gelecek olan eleştirileri ve anlaşılamamasını bertaraf etmek istiyor.

Quentin Dupieux, 2010 yılında izleyiciyle buluşturduğu Rubber ‘da iyi bir Hollywood eleştirisine imza atıyor diyebiliriz. İzlemeyenler için hem Rubber ‘ı hem de süregelen yıllarda çektiği diğer filmleri önerebilirim. Aykırı ve bağımsız bir yönetmen olan Quentin Dupieux, umarım ki bizlere daha fazla eserini ulaştırmayı başarır. Sinemayla kalın!

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir