Ralph Bakshi: Animasyonun Devrimci Dâhisi

Yazan: Emirhan Coşkun

Günümüzde J.R.R Tolkien’in muhteşem eseri The Lord of the Rings’in Peter Jackson tarafından yapılan sinema uyarlamasını bilmeyenimiz yoktur. Bugün bile hâlâ ilk günkü heyecanla seyredilen bu film, kitabın beyazperdeye ilk uyarlaması değil aslında. Üçlemeden yıllar evvel, ana akım animasyona alternatif oluşturarak kendi bağımsız dilini yaratan idealist bir yönetmen, o güne kadar kullanılmayan çeşitli animasyon teknikleri ile kitabı beyazperdeye uyarlamıştı. O isim, animatör, film yapımcısı ve ressam tiltleri ile öne çıkan Ralph Bakshi’den başkası değildi…

Ralph Bakshi adına özel olarak hazırladığım bu yazıda, Bakshi’nin sinemaya katkılarını, onun animasyon stilini ve sanatının ardındaki felsefeyi inceleyeceğiz.

Erken Dönem

Kırımçak Yahudisi bir ailenin çocuğu olan Bakshi, 29 Ekim 1938’de, Hayfa kentinde dünyaya geldi. Ailesi, henüz bir yaşındayken Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti ve Bakshi çocukluğunu Brooklyn’in Brownsville mahallesinde geçirdi. Kariyerini şekillendirecek ilk etkili gelişme de burada yaşandı. Bakshi tam bir çizgi roman düşkünüydü. Çizgi roman bulmak için sık sık caddelerdeki çöp kutularını didik didik ederdi.

Gençlik döneminde kariyerini derinden etkileyen bir diğer hadise ise on beş yaşındayken, halk kütüphanesinde Gene Byrnes’in The Complete Guide to Cartooning kitabıyla tanışmasıyla oldu. Bu kitabı okuduktan sonra kendi deneyimlerini çizmeye başladı. Asi bir öğrenciydi ve sürekli olarak isyan çıkarıyordu. Hatta babasının işi ile taşınmak zorunda kaldığı Washington DC’de, siyahi öğrencilerle birlikte sınıftan uzaklaştırılmıştı.

Daha sonra tekrar New York’a dönerek Thomas Jefferson Lisesi’ne başladı. Ancak okumaya pek de istekli görünmüyordu. Bir gün yemek sırasında bir kavga çıkardı. Daha sonra da okulda sigara içerken yakalandı. Bu, okul müdürü için son radde oldu ve Bakshi’yi Manhattan Endüstriyel Sanat Okulu’na transfer etti. Burada kendini bulan ünlü yönetmen, 1956 yılında karikatür dalında derece ile mezun olmayı başardı.

Ralph Bakshi

Profesyonel Çizim Hayatına Başlaması

18 yaşına geçmesi ile birlikte iş dünyasına da adım atmıştı. Arkadaşı Cosmo Anzilotti, dönemin önemli karikatür firmalarından biri olan Terrytoons’da işe girince, Bakshi’yi stüdyonun yapım müdürü Frank Schudde’ye tavsiye etti. Genç Bakshi, burada jel cilayacıcı olarak göreve başladı. Yapması gereken şey basitti; animasyon hücrelerindeki kiri ve tozu dikkatlice temizlemek.

Yapım müdürü Schudde, Bakshi’nin pes edeceğini düşünüyordu ancak öyle olmadı. Bakshi her gün 4 saat boyunca atölyeye geliyor ve görevini titizlikle yapıyordu. Patronu da bunun üzerine onu ödüllendirerek jel ressamlığına terfi ettirdi. Yani artık animasyon yapmaya başlayabilecekti.

21 yaşında evlendi ve 22 yaşında ilk çocuğu Mark dünyaya geldi. Eşi Elaine, kocasının uzun çalışma saatlerinden memnun değildi. Bu nedenle sürekli olarak şikâyet ediyordu. Bu şikâyetler Bakshi için yeni bir karikatür konusu demekti. Öyle yaptı ve Dum Dum ve Dee Dee’yi çizdi.

Artık kendi tarzını giderek geliştiriyordu. Bu gelişim iş yerindeki konumuna da yansıyordu. Zamanla stüdyonun baş direktörü Gene Deitch için tasarım testleri hazırlamak da dâhil olmak üzere daha fazla iş üstlenmeye başladı. Bunu takiben özel hayatında yaşadığı sıkıntılar, animasyona olan ilgisini daha da arttırdı.  Bu dönemde en büyük destekçisi Connie Rasinski’ydi. Animasyon tekniklerine dair ondan çok şey öğrenmişti ve onu ikinci babası olarak görüyordu. Alaylı olduğu için özellikle sendika tarafından işten çıkarılması için yoğun baskı yapıldığı dönemde Rasinski, en büyük destekçilerinden biriydi.

Ralph Bakshi, Terrytoons’tayken

25 yaşında yönetmen olan Bakshi’nin bu görevdeki ilk işi de Sad Cat animasyon dizisi oldu. Ama Bakshi kendisini bir yönetmen olarak görmüyordu.

“Biz aslında sizin düşündüğünüz gibi ‘yönetmenlik’ yapmadık. Biz ‘animasyon yönetmenleriydik’ çünkü hikâye departmanı storyboard’ları kontrol ediyordu. Hiçbir şeyi etkileyemedik ama yine de denedim…”

Ralph Bakshi

Hanna-Barbera gibi diğer animasyon stüdyolarının gelişimi, sektördeki rekabeti ciddi oranda arttırmıştı. CBS’in sahibi olduğu animasyonların popülaritesi de gittikçe azalıyordu. Bu sırada stüdyoya can suyu olabilecek fikir de Bakshi’den gelmişti. The Mighty Heroes adlı bir süper kahraman parodisi sundu ve bu fikir çok beğenildi. Burada “Strong Man, Tornado Man, Rope Man, Cuckoo Man, and Diaper Man” gibi pek çok karakter yarattı. O dönem kanalın gündüz programlama şefi olan Fred Silverman, Bakshi’yi serinin geliştirilmesi için görevlendirdi. Daha sonra projenin yaratıcı yönetmeni de yine Bakshi oldu.

Bu gelişmeler yine de Bakshi’yi tatmin etmemişti. Rasinski’nin ölümünden sonra “The Mighty Heroes” serisinin kontrolü kendisine verilmemişti. Aynı zamanda serinin seslendirme kalitesinden de hiç memnun değildi. Daha sonra CBS stüdyolarından ayrılarak kendi stüdyosunu kurmak için ilk adımı attı.

Ancak bu adım hiç beklemediği bir şekilde geri çekilmişti. Bunun başlıca nedeni, Paramount Pictures’ın animasyon bölüm başkanı olmasıydı. CBS ile ayrılık görüşmesindeyken Paramount Pictures’ın yakın zamanda animasyon bölümünün başkanı Shamus Culhane’yi kovduğunu öğrendi. Bunun üzerine stüdyonun avukatı Burt Hampft ile görüştü ve işi kaptı.

Kısa sürede kendi ekibini kurarak işe koyuldu. Culhane’nin tamamlanmamış kısa filmlerini tamamladı. Daha sonraları, The Fuz, Mini-Squirts, Marvin Digs ve Mouse Trek gibi yönetmenliğini, yapımcılığını, yazarlığını ve tasarımlarını yaptığı 4 adet animasyon kısa filmi hayata geçirdi. Bakshi’nin kendine has üslup tarzı Paramount Picture’da kendine biraz zor yer bulacağa benziyordu. Yazdığı birçok diyalog uygunsuz bulunduğu için senaryodan çıkarılıyordu. Örneğin Marvin Digs adlı animasyon filmi, animasyon tarihçisi Michael Barrier tarafından, “saldırgan ve animasyonu seven insanların ayağa kalkıp tiksintiyle salonu terk etmesine neden olacak türden bir film” olarak nitelendirildi.

Kendi Stüdyosunu Kurması

Paramount’un 1 Aralık 1967’de animasyon bölümünü kapaması ile Bakshi bir kez daha işsiz kalmıştı. Bu sürede Toronto’ya giderek Steve Krantz ile birlikte çalıştı. Ancak bu sürede Krantz ve yapımcı Al Guest arasında bir dava vardı. Bakshi kendini bir an Kanada’da tutuklanma riski ile karşı karşıya bulsa da Amerika’ya geri dönmeyi başardı.

Kısa süre sonra, “dünyanın en kötü mahallesi” olarak tanımladığı New York’un Garment Bölgesi’nde kendi stüdyosu Bakshi Productions’ı kurdu. Bonkör bir patrondu. Diğer stüdyolara oranla çok daha cazip bir maaşa sahipti. Kadın ve azınlık çalışanlara her daim pozitif bir şekilde yaklaştı.

1969’da Bakshi Productions’ın bir bölümü olarak kurduğu Ralph’s Spot’ta Coca-Cola gibi markaların reklamlarını çekti. Amacı, diğer stüdyolardan farklı olarak kişisel bir şeyler üretmekti. Bunun için ilk olarak sokak hikâyelerinin anlatıldığı bir yetişkin animasyon dizisi olan “Heavy Traffic’i” geliştirdi. Steve Krantz, Bakshi’ye film eksikliği olduğu için animasyonlarını film haline getirmekte zorluk çekeceğini söylemişti. Keza öyle de oldu. Fritz the Cat yeterli başarıyı sağlayınca, Samuel Z. Arkoff, filmi finanse etmeyi kabul etti.

Ralph Bakshi Heavy Traffic’i geliştirirken

Bu animasyonu 1972 yılında “The Nine Lives of Fritz the Cat” takip etti. Bakshi, bu projeyi birçok Hollywood stüdyosuna sundu ve Warner Bros. projeyi satın aldı. Warner Bros. başlarda filmdeki cinsellik ve şiddet sahnelerine sınırlama getirmek istedi; ancak Bakshi bunu kabul etmedi. Yapım şirketi bu anlaşmazlık sonucu filmi finanse etmekten vazgeçti. Krantz, yeni bir finansör aramaya başladı. Aradığı kişi de Cinemation Industries’in sahibi Jerry Gross’dan başkası değildi.

Heavy Traffic’in vizyona girmesi ile gişede başarılı bir performans gösterdi. Önemli haber dergilerinden Newsweek, filmi “kara mizahını, güçlü groteskliğini ve tuhaf saf güzelliğini” yansıtan bir yapım olarak öne çıkardı. Artık Bakshi, “Disney’den bu yana en yaratıcı Amerikalı animatör” olarak görülmeye başlamıştı.

Coonskin ve Hey Good Lookin’

Fritz the Cat ve Heavy Traffic, yeni nesil yetişkin animasyon filmlerinin başarılı olduğunu kanıtlamıştı, ancak hâlâ birçok yapımcı yeteri kadar güven duymuyordu.  Seks, uyuşturucu ve küfür tasvirleri ile Bakshi’nin animasyon filmleri, yetişkinlere yönelik “kirli Disney filmleri” olarak nitelendiriliyordu.

The Godfather’ın ilk gösterimi sırasında yapımcı Albert S. Ruddy ile tanışan Bakshi, Ruddy’ye Remus Amca’nın Hikayeleri’nin hicvi olan “Harlem Nights” fikrinden bahsetti. Bakshi bu film için çoğunluğu siyahi animatörlerden oluşan bir ekip kurmuştu. Film tamamlandıktan sonra Coonskin ismiyle anılmaya başladı. Filmde, Hollywood sinemasından aşina olduğumuz “blackface” kullanılmıştı. Aslında bu doğrudan Hollywood’un ırkçı tarafına yapılmış bir göndermeydi. Oluşturulan sterotiplerin birçoğunun tarihsel bağlamda bir yeri olduğunu söylemek mümkündü.

1975 yılında canlı animasyon tekniğini ilk kez Hey Good Lookin’ filmi ile kullanan Bakshi, “Yaratmaya çalıştığım yanılsama tamamen canlı aksiyon filminin yanılsamasıydı.” diyerek bu filmi yapma amacını ortaya koymuştur. Aslında bu film için de “The Godfather’dan fazlasıyla esinlenmiş” demek mümkün. Film, 1950’lerin Brooklyn’ninde geçiyor.

Filmin üç dakikalık bir versiyonu 1975 Cannes Film Festivali’nde gösterilse de filmin tam olarak gösterime girmesi 1982 yılını buldu. Bunun başlıca nedeni Warner Bros.’un filme gelebilecek tepkilerden çekinmesiydi. Warner Bros., filmin canlı animasyon kısımlarının “yayınlanamaz “ olduğunu düşünüyordu. Bu nedenle canlı animasyon sahnelerinin yerini yavaş yavaş animasyon sahneler almaya başladı. Ayrıca Bakshi, filmi Wizards ve Yüzüklerin Efendisi filmlerinden kazandığı para ile finanse etti.

Bakshi’nin Fantastik Evreni

Ve nihayet bu yazının asıl oluşturulma nedeni olan kısma geldik. Lise yıllarında fantastik çizimlere ağırlık vermiş olan Bakshi, kariyerinin ilerleyen yıllarında yetişkinlere yönelik animasyonlarla aynı etkiye sahip olabilecek bir “aile filmi” yaratmak amacındaydı. “Wizards” filminin doğuş hikâyesi de böyle ortaya çıktı. Arka plan tasarımları için ​​İngiliz illüstratör Ian Miller ve çizgi roman sanatçısı Mike Ploog işe alındı. Ekip her geçen gün daha da profesyonelleşiyordu. Bakshi, Wizards filmi için 20th Century Fox’la anlaşmıştı. Prodüksiyon maliyetlerinin artması üzerine Bakshi Fox başkanı Alan Ladd Jr.’dan maaş artışı talep etti. Ancak maaş artışı talebi reddedildi. Bunun bir diğer nedeni de, yine aynı zaman diliminde George Lucas tarafından yapılan Yıldız Savaşları filminin prodüksiyon maliyetleriydi.

Bakshi, filmdeki savaş sahnelerinin maliyetini azaltmak için uygun maliyetli rotoskop tekniğini kullandı. Bunu yaparken de aralarında Sergei Eisenstein’ın Alexander Nevsky’si de dâhil olmak üzere birçok önemli filmin büyük savaş sahnelerini içeren filmlerin baskılarını talep etti. Bu görüntüleri bir araya getirecekti ancak her karenin fotoğrafını basmanın maliyeti 3 milyon dolar gibi uçuk bir rakamdı. O günlerde IBM firması endüstriyel boyutlarda bir fotokopi makinesi üretmişti. Bu konu Bakshi’nin dikkatini çekmişti. Şirketin teknik uzmanlarından birine ulaşarak her çerçevenin büyütülmüş kopyalarını üretmek için makineye 35 mm’lik makaraları besleyip besleyemeyeceğini sordu. Cevap olumluydu. Böylelikle Bakshi, 3 milyon dolarlık maliyeti, kopya başına bir kuruşa kadar indirmişti.

Aslında ilk başlarda filmin adı: “War Wizards” olarak düşünülmüştü; ancak George Lucas, bu ismin  “Star Wars” ismi ile çatışacağını düşündüğü için değiştirilmesini talep etti. Filmin adı da bunun üzerine “Wizards” olarak değiştirildi. Tabii Bakshi bu isteği kuru kuruya kabul etmedi. Filmin oyuncularından Mark Hamill’in Wizards için bir ses kaydı yapmasını istiyordu. Ve bu isteği de gerçekleşti.

Bakshi, Wizards’ın başarısının ardından yeni bir fantastik film için kolları sıvadı. Bu sefer hedefinde JRR Tolkien’in üç ciltlik romanı “Yüzüklerin Efendisi” vardı. Bakshi’nin Yüzüklerin Efendisi ile tanışması 1950’li yılları buluyordu. O zamanlardan beri üç kitabada büyük bir hayranlığı vardı.

Kitabın film haklarının hikâyesi çok karmaşıktı. 1969 yılında United Artist, kitabın film haklarını satın almıştı. Bu sırada yönetmenlik için aralarında Stanley Kubrick’in de olduğu pek çok kişi ile görüşüldü. Ancak ortak kanı, senaryonun filme dönüştürülmesinin oldukça zor olduğuydu. John Boorman da senaryo yazımı için görevlendirilmişti ancak o da yüksek maliyetlere direnemeyerek projeyi tamamlayamadı.

Bakshi, Boorman’ın da projeyi devretmesiyle United Artist’e başvurdu. Boorman, üç kitabı tek bir film haline getirmek istiyordu. Bakshi’ye göre bu delilikti. 1975 yılına gelindiğinde United Artists yöneticisi Mike Medavoy’u Yüzüklerin Efendisi’ni iki veya üç film olarak yapabileceği konusunda ikna etmişti. Medavoy, Boorman’ın senaryosunun kullanılması istiyordu ancak Bakshi bunun filmi çok zayıf kılacağını bildiğinden teklifi reddetti. Bunun üzerine Medavoy yeni bir teklifle geldi: Tolkien’in diyaloglarını ve sahnelerini birebir kullanarak mevcut senaryo geliştirilecekti.

Nedendir bilinmez Medavoy bir anda projeyi finanse etmekten vazgeçti. Bakshi’nin yapımcı ikna turları, Metro-Goldwyn-Mayer Başkanı Dan Melnick’in desteğini alması ile son buldu. Daha sonra 3 milyon dolar karşılığında Boorman’dan senaryo hakları alındı. Bakshi bu konu hakkında şöyle bir açıklama yapmıştı:

“Boorman’ın senaryosu 3 milyon dolara mal oldu, bu yüzden Boorman havuz kenarında mutluydu; çığlık atıyor, gülüyor ve içiyordu, çünkü senaryosunun çöpe atılması karşılığında 3 milyon dolar almıştı.”

Ralph Bakshi

1976’da Melnick MGM’den ayrıldı. Bakshi’nin stüdyosu o ana kadar senaryolar ve storyboard’lar için 600 bin dolara yakın para harcamıştı. Yeni yönetici Dick Shepherd kitapları okumamıştı ve filmi yapmak konusunda çok ısrarcı değildi. Durumdan o kadar habersizdi ki filmin bir “düğün” filmi olup olmadığını soracak kadar konudan uzaktı. Durumun vahametinin farkında olan Cat the Fritz’de birlikte çalıştığı Saul Zaentz ile temasa geçerek filmin yapımını üstlenmesini istedi. Zaentz bu isteği kabul etti.

Ralph Bakshi ve Saul Zaentz

Çekimler başlamadan önce Bakshi, Tolkien’in kızı Priscilla ile buluşmak için İngiltere’ye gitti. Tolkien’in çalışma odasını inceleme fırsatı buldu. Burada Priscilla’ya bir söz vermişti. Ne olursa olsun kitaba sadık kalacak, kafasına göre karakter yaratmayacaktı. Bu nedenle birçok olay kitaba uygun bir şekilde beyazperdeye aktarıldı. Kitaptan aktarılmayan detayların başında Tom Bombadil geliyordu ki bu durum Peter Jackson’ın filminde de kendini belli etmişti. Bakshi bunu “hikâyenin ilerleyişine katkı vermiyor” diyerek açıklayacaktı.

Bu filmde de tıpkı Wizards gibi canlı animasyon tekniği kullanıldı. Çekilen sahneler rotoskoplanarak animasyona dönüştürüldü. Böylelikle hem maliyet düşmüş oldu, hem de animasyonlara daha gerçekçi bir görünüm kazandırıldı. Animasyon tarihçisi Jerry Beck, bu teknik hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade ediyordu:

“O zamana kadar, animasyon filmleri yüzlerce karakterin yer aldığı kapsamlı savaş sahnelerini tasvir etmemişti. Bakshi, rotoskop kullanarak canlı çekim görüntülerinden son derece karmaşık sahneleri izleyip bunları animasyona dönüştürebiliyordu. Böylece, canlı çekim filmin yakalayabileceği karmaşıklıktan faydalanırken, bir canlı çekim film üretmenin aşırı maliyetlerinden kaçınmış oluyordu.”

Yüzüklerin Efendisi tamamlandıktan sonra gişede iyi bir başarı elde etti. Bu başarıya rağmen gelen yorumlar pek de iyi değildi Birçok Tolkien hayranı, filmin ucuz bir animasyon tekniği ile hazırlandığını ve filmin bir yere bağlanmayan sonunu beğenmemişti. Birçok eleştirmen de filmin kapsamının yalnızca ilk iki kitap olmasını eleştirmişti.

The New Yorker dergisinin sinema yazarı David Denby’ye göre film, kitabı daha önce okumamış olan izleyiciler için hiçbir anlam ifade etmiyordu. The Lord of the Rings serisinin yönetmeni Peter Jackson, projeyi yürüttüğü sırada Bakshi’nin animasyonundan etkilendiğini belirtmişti; ancak iki seri arasında stil olarak oldukça fazla fark olduğunu da kabul ediyordu. Aslında her iki filmi arka arkaya izlediğinizde özellikle Hobbiton ve Kara Süvarilerin hobbitleri bir kovuk dibinde sıkıştırdığı sahneler arasında sinematografik olarak ciddi benzerlikleri fark etmek mümkün.

Kariyerinin Devamı

Yüzüklerin Efendisi’ni takiben Bakshi daha kişisel projelere yöneldi. Bunların başında müzikal bir animasyon olan “American Pop” geliyordu. Filmde Janis Joplin, The Doors, George Gershwin, The Mamas & the Papas, Herbie Hancock, Lou Reed ve Louis Prima gibi dönemin meşhur pek çok grup ve şarkıcının şarkılarına yer verilmiştir. Birçok eleştirmene göre American Pop, o zamana kadar Bakshi’nin antolojisindeki en iyi filmdir.

80’li yılların ortalarında yeni trend, The Beastmaster ve Conan the Barbarian gibi fantastik kahraman filmleri olmuştu. Bakshi de bu trendi yakalamak istedi ve fantastik çalışmaları ile bilinen illüstratör Frank Frazetta ile birlikte “Fire and Ice” filmini yaptı. Film, Bakshi’nin o zamana kadar yönettiği en aksiyon dolu hikâyeydi. Ancak bu film, American Pop kadar etki yaratmayı başaramadı.

80’li ve 90’lı yıllarda Bakshi genellikle TV projelerinde çalıştı. Geçmişte yaptığı Mighty Mouse serisini devam ettirdi. Sinemaya geri dönüşü ise 2015 yılında “Last Days of Coney Island” adındaki kısa animasyonu ile oldu.

Animasyon Dünyasında İz Bırakmış Bir Dahi

Ralph Bakshi, animasyon dünyasına sadece teknik yenilikler ve çarpıcı görseller getirmekle kalmadı, aynı zamanda bağımsız sinemanın ruhunu da kazandırdı. Cesur bir hamleyle kendi yolunuz çizdi ve bunda da başarılı oldu. Yarattığı cesur ve özgün hikâyelerle animasyonun sınırlarını zorladı ve bu alanda yeni bir dönem başlattı. Yetişkinlere yönelik anmiasyonu ilk kez onun dili ile öğrendik. Yaratıcı vizyonu ve kararlılığı, animasyonu bir ifade aracı olarak yeniden tanımladı ve birçok sanatçıya ilham kaynağı oldu. Bakshi’nin mirası, bağımsız animasyon sinemasının temel taşlarından biri olarak, gelecekteki nesiller için bir yol gösterici olmaya devam edecek.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir