Queer Perspektiften Ferzan Özpetek Sineması: Kişisel Yolculuklardan Toplumsal Yansımalara

Yazan: Furkan Yurt

Ferzan Özpetek, sinema dünyasında özellikle İtalyan sinemasının uluslararası alandaki önemli temsilcilerinden biri olarak kabul edilmesinin yanı sıra Türkiye doğumlu olması itibarıyla Türk-İtalyan motiflerini bir arada işleme konusunda benzersiz bir konuma sahip. 1997 yılında çektiği ilk filmi Hamam ile dikkatleri üzerine çeken Özpetek, o günden bu yana queer temaları sinema dilinin merkezine koyan, toplumsal cinsiyet ve kimlik üzerine derinlikli anlatılar sunan bir yönetmen olarak öne çıkmakta. Bu yazıda, Özpetek’in sinema üslubu ve queer sinemaya yaptığı katkıları detaylı olarak ele alacak, sinematik dili ve tematik tercihleri üzerinden Özpetek’in Yeni Queer Sinema temasına şahit olacağız.

Ferzan Özpetek Sinemasının Ana Hatları

Özpetek’in sinemasını anlamak için öncelikle onun kökenlerine, İtalya’da edindiği kültürel birikime ve Türkiye ile olan bağlarına bakmak gerekir. İstanbul doğumlu bir yönetmen olan Özpetek, üniversite eğitimi için Roma’ya taşınmış ve İtalyan sinemasının önemli isimlerinden ders alarak kendini sinema dünyasına hazırlamıştır. İlk filmi Hamam‘da, hem İtalya hem de Türkiye kültürleri arasında mekik dokuyan bir hikâye sunması aslında onun kimlikler, sınırlar ve kültürel çatışmalar üzerine kurduğu sinema anlayışının da bir habercisidir. Özellikle yerinden edilme, aidiyet ve göç gibi temalar filmlerinde sıkça işlenmiştir. Bu temalar, sadece fiziksel bir mekândan ziyade, karakterlerin iç dünyasındaki göçlerle de ilgilidir.

Ferzan Özpetek, Nicole Grimaudo ve Riccardo Scamarcio

Özpetek’in sinemasında duygu ve mekân arasındaki ilişki güçlüdür. İtalyan neorealizminin etkilerini taşıyan bir görsel anlatım tarzına sahiptir. Bunu yaparken nostaljik bir duygu atmosferi yaratmakta usta olan Özpetek, renk kullanımı, ışık-gölge oyunları ve karakterlerin içsel dünyalarını dışa vuran görsel sembollerle çalışır. Bu bağlamda, Özpetek’in karakterleri genellikle “aidiyet” ile ilgili içsel bir sorgulama yaşar ve filmlerinin çoğunda, onların bu sorgulamalarla başa çıkma süreci izleyiciye sunulur.

Ferzan Özpetek ve Queer Sinema

Ferzan Özpetek’in sinemasında queer temalar oldukça merkezi bir yer tutar. Özpetek, filmlerinde heteronormatif olmayan karakterleri ve ilişkileri büyük bir doğal akış içerisinde izleyiciye sunar. Onun sineması, queer bireylerin yaşantılarını, duygusal dünyalarını ve toplumsal normlarla olan ilişkilerini içten ve samimi bir şekilde işlemektedir. Özpetek’in queer sinemadaki temsili, karakterleri sadece cinsel kimlikleri üzerinden değerlendirmemek, onları çok yönlü ve derin bir biçimde ele almak üzerine kuruludur.

Özellikle Cahil Periler (2001) filmi, queer sinema açısından çığır açan bir yapıt olarak kabul edilir. Filmde, kocasının ölümünden sonra onun bir erkekle ilişkisi olduğunu keşfeden bir kadının, bu yeni dünyayı ve ilişkiler ağını anlamaya çalışması işlenir. Cahil Periler, queer temaları işlemekle kalmaz, aynı zamanda heteroseksüel normların dışında bir yaşam biçiminin doğallığını ve kırılganlığını gözler önüne serer. Özpetek, bu filmde, farklı kimliklerin ve yaşam biçimlerinin bir arada var olabileceğini, bu yaşamların birbiriyle kesişip zenginleşebileceğini gösterir. Film, queer bireylerin hem kendi içsel yolculuklarına hem de toplumla kurdukları ilişkilere dair derin bir anlatı sunar.

Cahil Periler

Özpetek’in sinemasında queer kimlikler, toplumsal dışlanmışlık veya trajedi üzerinden anlatılmaz. Aksine, bu karakterler genellikle filmin merkezindedir ve kimlikleri, hayatın doğal bir parçası olarak sunulur. Bu açıdan Özpetek, queer sinemada sıkça rastlanan dışlanmışlık ve yalnızlık temalarının dışına çıkarak, queer karakterlere umut dolu ve sıcak bir yaşam alanı açar.

Mekân ve Queer Kimlik İlişkisi

Özpetek’in sinemasında mekânın önemi büyüktür. Filmlerinde evler, sokaklar ve kentler sadece fiziksel mekânlar olarak değil, aynı zamanda karakterlerin içsel dünyalarını yansıtan alanlar olarak kullanılır. Bu anlamda Özpetek’in sinema üslubu, özellikle queer kimliklerin temsilinde mekânın güçlü bir araç olarak kullanılmasını sağlar. Örneğin, Hamam filminde Türk hamamı sadece bir mekân değil, aynı zamanda karakterlerin keşif ve dönüşüm yaşadığı bir alan olarak kullanılır. Hamam, geleneksel anlamından sıyrılarak, karakterlerin kimliklerini keşfettiği ve kendilerini özgürce ifade edebildiği bir yer hâline gelir.

Hamam

Bir diğer örnek olarak Cahil Periler filminde, karakterlerin yaşadığı evin queer kimlikler ve alternatif aile yapıları için bir sığınak olarak konumlandırıldığını görmek mümkündür. Evin içinde yaşayan karakterler, toplumsal normların dışında bir yaşam sürdürmekte ve bu yaşamı paylaşarak kolektif bir kimlik inşa etmektedir. Bu ev, karakterlerin dış dünyada bulamadıkları güvenlik ve aidiyeti temsil eder. Özpetek, mekânı queer bireylerin kimliklerini ve duygusal dünyalarını ifade edebileceği bir alan olarak kullanarak, izleyiciye toplumsal sınırların dışında bir yaşamın mümkün olduğunu gösterir.

Toplumsal Cinsiyet ve Aile İlişkileri

Ferzan Özpetek’in sinemasında aile kavramı da önemli bir yer tutar. Ancak bu aileler, geleneksel anlamda anne, baba ve çocuklardan oluşan yapılar değil, daha çok dostluk ve dayanışma üzerine kurulu alternatif ailelerdir. Özpetek, queer bireylerin kendilerine yeni aileler kurarak toplumsal dışlanmışlıkla başa çıkabileceklerini ve bu ailelerin, geleneksel aile yapılarından daha güçlü olabileceğini gösterir. Cahil Periler‘deki evin içindeki yaşam, bu alternatif aile kavramının bir yansımasıdır. Karakterler, kan bağı olmadan bir arada yaşamayı, birbirlerine destek olmayı ve sevgi dolu bir ilişki kurmayı başarırlar.

Şahane Misafir

Bu temanın bir diğer örneği Şahane Misafir (2012) filminde görülür. Filmde, bir oyuncunun ölen tiyatro arkadaşlarının hayaletleriyle kurduğu ilişkiler işlenir. Bu hayaletler, bir anlamda onun yeni ailesi olur. Özpetek, bu filmde de aile kavramını sorgulayarak, toplumsal cinsiyet normlarının dışında bir aidiyet duygusu yaratmanın mümkün olduğunu gösterir.

Keza Nuovo Olimpo (2023) filminde de neredeyse anne-baba rolüne ilişkin hiçbir detaya rastlamayışımıza rağmen karakterlerin arkadaşları ile kurdukları ilişkinin seçilmiş aile kavramına dair bir ifade olduğu kaçınılmaz olarak izleyiciye sunulmaktadır.

Ferzan Özpetek’in Sinema Üslubu: Görsel Anlatım ve Müzik

Özpetek’in sinema dili sadece tematik olarak değil, görsel ve işitsel açıdan da güçlüdür. Renk kullanımı, sahne tasarımları ve ışık oyunlarıyla duygusal bir atmosfer yaratma konusunda başarılıdır. Özellikle mavi ve yeşil tonları, Özpetek’in filmlerinde sıkça karşımıza çıkar ve karakterlerin içsel dünyalarını yansıtan bir anlatı aracı olarak kullanılır.

Cahil Periler

Bunun yanında, müziğin Özpetek sinemasında özel bir yeri vardır. Filmlerinde müzik, hikâyeyi derinleştiren ve karakterlerin duygusal yolculuklarını pekiştiren bir unsur olarak kullanılır. Özpetek, genellikle melankolik ve nostaljik bir müzik tercih eder. Bu müzikler, filmin duygusal tonunu destekler ve izleyiciyi karakterlerin içsel dünyalarına daha da yakınlaştırır. Özellikle Hamam, Cahil Periler ve Nuovo Olimpo gibi filmlerde müzik, filmin ruhunu belirleyen bir unsur olarak öne çıkar.

Hamam (1997)

Özpetek’in ilk filmi olan Hamam, bir yandan Türkiye ile İtalya arasında bir kültürel köprü kurarken, diğer yandan bireylerin kimlik ve aidiyet üzerine derin sorgulamalar yaşadığı bir hikâye sunar. Filmde, İtalya’da yaşayan ve bir aile mirası için İstanbul’a gelen Francesco’nun, bir Türk hamamını keşfetmesiyle birlikte cinsel yönelimini de keşfetme süreci işlenir. Hamam; aidiyet, yerinden edilme ve dönüşüm temalarıyla dolu bir anlatı sunar. Francesco’nun İstanbul’daki hamamı yeniden restore etme süreci, aynı zamanda onun içsel bir dönüşüm yaşadığı, cinselliğini ve kimliğini yeniden tanımladığı bir süreçtir.

Hamam

Queer temalar, Hamam’da derin ve sembolik bir şekilde işlenir. Francesco’nun Türkiye’de kurduğu ilişkiler, heteronormatif dünyanın dışında bir yaşam alanı keşfetmesine olanak sağlar. Filmde, cinsel kimlik bir çatışma unsuru olmaktan ziyade, yavaş yavaş fark edilen ve doğal bir akışla gelişen bir olgu olarak işlenir. Özpetek, bu ilk filminde queer temaları daha içsel bir anlatıyla işleyeceğinin ve toplumsal normlardan çok bireyin kendisiyle olan ilişkisine odaklanacağının haberini bize vermektedir.

Nuovo Olimpo (2023)

Nuovo Olimpo, Özpetek’in uzun yıllar sonra queer temalara odaklandığı en yeni filmi olarak dikkat çekmektedir. Film, 1970’lerde İtalya’da tanışan ve birbirlerine âşık olan iki genç erkeğin ayrılmalarının ardından 30 yıl sonra birbirlerini bulma hikâyesini anlatır. Bu filmde Özpetek, queer aşkı daha görünür ve toplumsal bir perspektiften ele alır. Özellikle geçmiş ve şimdi arasındaki bağları kurarken, aşkın zamana ve mekâna direnen gücüne vurgu yapar. Nuovo Olimpo, iki ana karakterin 30 yıllık ayrılıkları boyunca hem toplumsal normlarla hem de içsel dünyalarıyla mücadele etmelerini konu edinir.

Nuovo Olimpo

Hamam‘daki bireysel dönüşüm ve keşif sürecine kıyasla Nuovo Olimpo, daha geniş bir toplumsal çerçevede queer kimliğin var olma mücadelesine odaklanır. İki ana karakterin birbirlerini bulma süreci, aşkın evrenselliği ve zamansızlığı üzerinde dururken, bu aşkın queer bir aşk olması filme özgün anlamlar katmaktadır. Özpetek, Nuovo Olimpo’da daha cesur ve açık bir queer aşk anlatısı sunarak aslında geçmiş birikimine de göz kırpmaktadır.

Sonuç: Özpetek’in Queer Sinemadaki Yeri

Ferzan Özpetek sinemada kullandığı üslupla queer bireylerin yaşamlarına, duygularına ve kimliklerine dair samimi ve derinlikli anlatılar sunmayı başarabilen bir yönetmen. Bu haliyle queer sinemaya önemli katkılarda da bulunduğu aşikâr. Onun filmlerindeki queer karakterler; toplumsal normlarla çatışan bireyler olarak değil, kendi dünyalarında mutlu, zengin ve çok yönlü insanlar olarak sunulur. Özpetek’in sineması, queer bireylerin yaşamlarına dair umut dolu bir perspektif sunarken, aynı zamanda izleyiciye toplumsal cinsiyetin ve kimliğin ötesinde bir dünya olduğunu hatırlatır.

Ferzan Özpetek, Damiano Gavino ve Andrea Di Luigi

Eleştirmenler ve aktivistler tarafından zaman zaman bu tozpembe üslubu nedeniyle sert tepkilere maruz kalsa da onun sinemasında bir başkaldırı iddiası hiç olmadı. Hamam filmiyle de Nuovo Olimpo filmiyle de anlatmak istediği tek şey queer bireylerin hayatlarına dair bir aralık. Bu nedenlerdir ki Özpetek filmleri izleyicisi tarafından her zaman kabul görmüş ve içselleştirilmiştir. Çünkü hikayeler bizzat izleyicinin kendi iç dünyasındaki yansımalardan kopup gelmektedir. Özpetek’in sinemasındaki queer temaların işlenişi, görsel ve işitsel anlatım diliyle birleştiğinde, sinema dünyasında benzersiz bir yer edinmiştir. Onun filmleri, queer bireylerin hem kendi iç dünyalarındaki hem de toplumla olan ilişkilerindeki çeşitliliği ve zenginliği yansıtır. Bu bağlamda, Ferzan Özpetek’in sineması, queer sinema açısından dönüştürücü bir etkiye sahip olmaya devam edecektir.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir