Nuri Bilge Ceylan, Yunus Emre Enstitüsü’nün (YEE) Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla Avusturya’nın Viyana kentinde düzenlediği Türk Filmleri Haftası‘na katıldı. Viyana Müzik ve Görsel Sanatlar Üniversitesi Sinema Bölümü’nde Ahlat Ağacı filminin gösteriminden sonra gerçekleşen söyleşiye katılan usta yönetmen, sinema öğrencilerinin sorularını yanıtladı.
Yönetmenin İklimler, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmlerinden kısa bölümlerin de gösterildiği etkinlikte, Ceylan film çekmenin zorluklarını ve filmlerinin yapım süreçlerini anlattı. Sinemaya başladığı yıllardan bahseden yönetmen, o döneme olan özlemini, “Bence o ilk günlerin en büyük avantajı, daha küçük bir ekiple çalışmaktı. Kamerayı ben kullanıyordum. Taşınması gereken tüm aletleri ben taşıyordum. Ekipteki herkes birçok işi üstleniyordu. Böylece çekimlere daha uzun zaman ayırabiliyorduk. 100 kişiyle bir ay çalışmaktansa, 10 kişiyle 3 ay çalışmak daha iyi. Bence yaratıcılık için en önemli şey zaman. Her filmden sonra bu anlamda geriye dönmek istedim.” sözleriyle anlattı.
Senaryo konusunda samimi açııklamalar yapan Nuri Bilge Ceylan, Kasaba filminin çekimleri sırasında zorluk çektiğini söylerken bu durumun nedeni olarak senaryonun çekimler sırasında tamamlamamasını gösterdi. Ceylan, açıklamasına şöyle devam etti. “Set sırasında yazmaya devam etmiştim. Kendim zaten 3 ay üzerinde çalışmıştım. O döneme göre çok detaylı fakat bugünkü senaryolarıma kıyasla daha az detaylıydı. Az kişiyle çalışmanın bir diğer avantajı da senaryoyu çok detaylı yazmanız gerekmiyor. Çünkü eğer yeterince vaktiniz varsa yolda yönünüzü değiştirebiliyorsunuz. Bir roman yazarı kadar özgür hareket edebilirsiniz yeterli vakit olunca.”
Diyalog yazma sürecinde de bahseden yönetmen, bu süreçte özel bir yöntemi olmadığını söyledi. “Son iki filmimde diyalogları 3 kişi birlikte yazdık. Senaryo yazım aşamasında ana yapıyı kurarken üçümüz birlikte çok fazla konuşur, beyin jimnastiği yaparız. Ancak iş diyalog yazmaya gelince bir birimizden ayrı çalışır, birbirimizle daha çok mail aracılığıyla iletişim kurarız. Her birimiz kendi diyaloğumuzu yazarız. Daha sonra ben içlerinden hangisini beğendiysem onu seçer ve son halini veririm. Dediğim gibi bu iş benim için bir meydan okuma, kendimi test etme. Yani bu yöntem de bundan sonraki filmlerimde de hep böyle devam edecek, çok fazla diyalog olacak anlamına gelmiyor. Ben sessiz, az diyaloglu filmleri de severim.”
Filmlerinin kurgusunu da kendisinin yaptığını söyleyen usta yönetmen montajın kendi filmlerindeki en önemli şey olduğunu söyledi. Çekimler bittikten sonra bile, çekim yapmaya devam ettiğini dile getiren Ceylan, bu durumu şu sözlerle açıkladı: “Çünkü bir arayış içindeyim ve olup olmadığından emin olamıyorum. Emin olmanın bir yönetmen için en tehlikeli şey olduğunu düşünüyorum. Bence hiçbir şeyden emin olmamak gerekiyor. Çünkü bazen bir şeyden emin oluyorsunuz. İyi çektiğinizi düşünüyorsunuz. Ancak montaja geçtiğinizde uymadığını görüyorsunuz. Ne yapacaksınız? Yaşam zor bir şey. İnsan doğası da kolay anlaşılır bir şey değil. Yaşamın kendisi şaşırtıcı bir şey. İnsan doğasının kontrol edilemez yanından etkileniyorum.”
Bir seyircinin hayalindeki film ile çektiği film arasında çok fark olup olmadığını sorması üzerine, “Aslında başlarken kafamda çok net bir film olmuyor. Sadece bazı duygu ve düşünceler oluyor. Ben film yaparken, kafamdaki ideal olana ulaşmaya çalışmıyorum. Yani kafamda belirlenmiş net bir düşünce olmuyor. Onun yerine bir arayış içinde oluyorum.” cevabını veren Nuri Bilge Ceylan, film yapmanın kendisi için duygular ve karakterler arasında bir denge bulmaya çalışmak olduğunu ekledi.
Sevdiği bir Türk yönetmen olup olmadığı sorusuna cevap veren Ceylan, Yılmaz Güney‘i eskiden beri sevdiğini söyledi. Güney hakkında, “Bence o, müthiş sinematik bir dehaya sahipti. Çok basit bir filmde bile harika fikirleri vardı. Bir de bence insan doğasının şaşırtan yanlarının çok farkındaydı.” ifadelerini kullanan yönetmen, edebiyattan da çok etkilendiğini dile getirdi. Özellikle Rus edebiyatının kendisi üzerinde çok etkili olduğunu sözlerine ekledi.
Okumanın kendisi için önemli olduğunu belirten Ceylan, şöyle devam etti: “Okumaya çok erken başladım aslında. Suç ve Ceza’yı okuduğumda 19 yaşımdaydım ve çok etkilendim. Özellikle resim ve edebiyat ilgimi çekti. Sinemayla da çok ilintili bu sanatlar. Kendi yeteneklerim düşünüldüğünde ise sinemaya daha yatkın olduğumu düşündüm. Daha becerebileceğim bir iş gibi geldi. Fotoğraftan dolayı teknik kısmını da bildiğimi zannettim. Gerçi ikisi birbirinden çok farklı.”
Yarın sona erecek Türk Filmleri Haftası’nda Ceylan’nın Bir Zamanlar Anadolu‘da, Kış Uykusu ve Ahlat Ağacı filmleriyle, Ömer Lütfi Akad’ın Vesikalı Yarim, Mahmut Fazıl Coşkun’un Anons, Banu Sıvacı’nın Güvercin, Tayfun Pirselimoğlu’nun Yol Kenarı, Fikret Reyhan’ın Sarı Sıcak ve Ahmet Boyacıoğlu’nun Paranın Kokusu filmleri de gösteriliyor.