Geçtiğimiz haftalarda vizyona giren ve dünya prömiyerini de geçtiğimiz aylarda Venedik Film Festivali’n de yapan EMA, Şili’nin en tanınmış yönetmenlerinden Pablo Larraín’e aittir. Larraín,ülkemizde gerektiği kadar adının geçmediğini düşündüğüm bir yönetmen ve yüksek ihtimalle EMA filmi de pek duyulmadan vizyondan kalkacağa benziyor. Yönetmeni daha önceki işleri olan ”No”, “Jackie”, “Neruda” filmlerinden tanıyoruz. Genelde tarihi karakterleri filmlerinde kullanıyor ve yönetmen, film isimlerini de ana karakterlerden seçiyor. Örneğin; “Neruda” filmi, ismini hikayedeki şair Pablo Neruda’dan almıştır. EMA filmi de aynı şekilde ismini hikayedeki ana karakter olan Ema’dan alıyor.
Hikayeye gelecek olursak; Ema (Mariana Di Girolamo) ve eşi Gaston (Gael García Bernal) dans tutkunu olan bir çifttir. Bir türlü çocukları olmadığı için Polo adında bir çocuğu evlatlık almaya karar verirler. Evliliklerini kurtarmak için bu yolu tercih etseler de işler düşündükleri gibi gitmez. Polo’nun onlara yaşattığı trajik bir olay sonucu çocuğu geri vermek zorunda kalırlar. Daha sonra bu durumdan dolayı Ema pişmanlık yaşar ve Polo’yu tekrar geri almak için elinden geleni yapmaya ve plan kurmaya başlar.
Ateşe Çağrı
Filmin afişinde kullanılan ateş topu ögesi aslında bizi filmin ateşe çağırdığını baştan hissettiriyor. Açılış sekansının öncesinde kullanılan trafik lambasının yanma sahnesi de bunu belirtiyor aslında. Çünkü ana karakterimiz Ema, kendini özgür hissetmeyi istediği anlarda ara ara alev püskürtücüyle bir şeyleri ateşe veriyor. Ateşle bu derece olan yakınlığı, evlatlık aldığı Polo’da da olunca işler biraz karışık hale geliyor.
Karşıt Sahnelerin Gücü
EMA, uzunca bir sekansla açılmaya başlıyor. Karakterlerin yaşamından kesitler görürken, aynı zamanda da dans koreografisi gösterilen paralel kurgu tekniği tercih edilmiş. Filmin bütününde çizgisel kurgu tercih edilmeyip,ara ara bize dans figürleri yansıtılıyor. Bu konuda da montajın güçlülüğü seyircide algı oynaması yapıyor. Gördüğümüz dans sahnelerinde Gaston’un, Ema’nın tercih ettiği dansı yani reggaeton tarzını çok sevmediğini ve başka tarzı benimsemesi konusunda ısrarcı olduğunu görüyoruz. Ema bu durumdan oldukça bıkmış ve aynı zamanda toplumsal normların onun üzerinde yarattığı baskılardan da oldukça sıkılmış bir kadındır. Seçtiği dans tarzı aslında tam anlamıyla onun ruhunu yansıtan, serserice, sokaklarda geçen bir danstır. Nicolas Jaar’ın elinden çıkmış müzikler filme ayrı bir tat katmış. Dans sahneleri ve müziklerin çok sıkmadan yerinde kullanılması müzikal havasından kurtarmış. Filmde özellikle Ema ve arkadaşlarında kullanılan
kostümler tam anlamıyla bu sokak hayatı tarzını yansıtmış. Birçok filmde saç şekilleri aklımıza kazınmıştır. Örneğin; ”Amelie”, ”Pulp Fiction – Mia” karakterinde kullanılan saçlar gibi. Ben, Ema karakterinde kullanılan saç şeklinin de ikonik olacağını hissediyorum.
Filmin sinematografisine gelecek olursak görüntü yönetmeni Sergio Armstrong’un iyi iş çıkardığını düşünüyorum. Sıcak ve soğuk renkleri öyle yerinde kullanmış ki adeta duygularımızı görselleştirmiştir. Çoğu seks sahnelerinde mavi, yeşil tonlar ağır basmış ve bu konuda da yönetmen Larraín’in, kırmızı-mavi-yeşil renklerini bolca sinemasında kullanan Gaspar Noe tarzına yaklaştığını görüyorum. Bu sefer diğer film türlerine nazaran gerçekten cesurca bir iş yapmış.
Klasik Düzenin Kadın Tablosu Yıkılıyor
Senaryoya döndüğümüzde aslında bir kadının, devlete, klasik anne rolüne ve erkek egemenliğine karşı verdiği bir savaş vardır. Burası onun dünyasıdır ve kendi istediklerine göre şekilleniyordur. Bunu her kendini sıkışık hissettiğinde bir şeyleri yakmasından anlıyoruz. Gaston ile yaşadığı tartışmalar da genelde onun Ema üzerinde otorite kurmayı istemesinden dolayıdır. Filmin bir diğer ayrıntısı ise çok eşliliğin ve hedonizmin fazlaca kullanılması. Sürekli haz verene yönelme ve bu durumun çok normal gibi akıp giden bir süreç halinde gösterilmesi yönetmenin kullandığı eleştiri biçimi olabilir. Bu hazzın özgürlükle olan bağlantısının doğru olup olmadığını anlamak izleyiciye bırakılmıştır.
Larraín’in son filmi olan EMA, çok sevdiğim ve önceki filmlerle karşılaştırdığımda gerçekten özgürlüğü, tutkuyu ve cesurluğu çok iyi yansıtan bir film olmuş. Yönetmenin kendi kendinde gerçekleştirdiği bir devrim olarak görüyorum bu filmi. Bir an önce vizyondan kaldırılmadan Ema’nın dünyasına bir girin ve kaçırmayın derim ben.