Popüler Kültür ve Kitle Kültürü Bağlamında Çizgi Sinema
Toplumların kültürü; konuştukları dil, inandıkları din, geçmişten süregelen örf ve âdetleri, beslenme ve tüketim alışkanlıkları, eğlence tarzları ve hatta boş zamanlarını değerlendirme biçimlerine kadar karmaşık bir örüntüden ibarettir. Eğer bir kültür okuması yapmak istiyorsak, onu oluşturan bu öğeleri ve söz konusu toplumların kültürel göstergelerini incelememiz gerekir.
Kültürel göstergeler, siyaset, din, ekonomi ve edebiyat gibi birçok alanda uygulanmakta ve bunlar gibi birçok toplumsal sektörü ve sistemi konu almaktadırlar. Bu denli değişik alanlara uygulanabilir olmalarını kültürün doğasına borçludurlar. Tüm toplumsal fenomenler, kültür açısından incelenebilir. Bunun dışında kültür, farklı gruplar ve kitle iletişim araçları açısından da ele alınabilecek bir kavramdır (Yumlu, 1990).
Kültür terimi, kendi içinde farklı türlere sahiptir. Bunlar; yerel kültür, popüler kültür, kitle kültürü ve seçkinler kültürü olarak sıralanabilir. Popüler kültür ve kitle kültüründen söz ettikçe yerel kültür ve seçkinler kültürünün anlamları da kendiliğinden görülebilir hale gelecektir. Kitle kültürü ve popüler kültür kavramları çoğu zaman aynı anlamı taşıdıkları düşüncesi ile kullanılmaktadır. Oysa bu iki kavram her ne kadar benzer özellikler taşıyor olsa da farklı anlamlar içermektedir ve başlangıç dönemleri de birbirinden farklıdır.
Kitle kültürü; XIX. Yüzyıl ortalarından itibaren toplumun, kitle toplumuna dönüşmeye başlaması ile çok önemli yeni işlevler ve özellikler kazanmıştır. Popüler kültür ise; kitle kültüründen ya da “sanayi toplumu”ndan daha önce Asur, Grek-Roma dünyasında ve Orta Çağ dünyasında da yaşanmış, temel özellikleri açısından halk kültürü ve seçkinler kültürü gibi çağdaş dönemden daha önceleri de var olmuş bir kültürdür (Oskay, 2010).
Popüler kültür, bizzat halkın kendi ürettiğini ürünlerden müteşekkildir ancak kitle kültürünü halk üretmez. Küreselleşen dünya ve kapitalist düzen tarafından üretilerek halka sunulur. Sanayi devriminin akabinde hızla gelişen teknolojiye paralel olarak, XIX. Yüzyıl’ın ortalarından itibaren, toplumsal yaşam dönüşmeye başlamış ve ortaya çıkan farklılıklar neticesinde bireyler kitlesel bir dönüşüme zorlanmıştır. Hali hazırda büyük bir hızla bu dönüşümün günümüzde de devam ettiğini gözlemleyebiliriz.
Üçüncü Sanayi Devrimi
Birinci sanayi devrimi buhar makinesine, ikinci sanayi devrimi elektrik motoruna ve patlamalı motora, 1940’lardan itibaren ilk belirtileri görülmeye başlayan üçüncü sanayi devrimi ise elektronik makinelerin kullanılmasına ve nükleer enerjinin serbest hale geçirilmesine dayanmaktadır. Birinci sanayi devriminin, kol emeğinin yerini makinelere bıraktırdığını göz önünde bulundurarak, aynı ölçüde üçüncü sanayi devriminin de kafa emeğinin yerini makinelere bıraktırdığını söyleyebiliriz.
Bu yönü ile düşünüldüğünde üçüncü sanayi devriminin; insanlığın, medeniyetin ve hürriyetlerin gelişmesini sağlayabileceği gibi ortadan kalkmasına da yol açabileceğini gözden kaçırmamak gerekir. Bu devrimin yol açabileceği olumsuzlukları önlemek için, insanların bundan bilinçli bir şekilde yararlanmaları gerekmektedir (Mandel, 1975).
Endüstri toplumlarında popüler kültür kendi özüyle çelişkili halde bulunmaktadır. Bir yandan popüler kültür bir endüstri haline getirilmekte, kâr güdümlü şirketler tarafından üretilip dağıtılmakta, bir yandan da halkın malı olarak görülmektedir. Popüler kültür tüketim değildir, toplumsal bir sistem içerisinde anlamları ve hazları yaratan onları dolaşıma sokan etkin bir kültür olmaktadır. Kültür yaşayan bir süreç olduğu için yalnızca kendi içerisinde gelişmekte dışarıdan ya da yukarıdan dayatılamamaktadır. Popüler kültür gündelik yaşam ile kültür endüstrisi ürünleri arasında bulunan ortak bir alanda halk tarafından oluşturulmaktadır (Fiske, 1999).
“görsel bombardıman düşüncelerimize olduğu kadar hayallerimize de sirayet etmektedir”
Çağımızda kitle iletişim araçlarının yayılım ve kullanım alanları da genişlemiş ve toplumsal hayatın bu araçlardan azâde bir tasavvuru ortadan kalkmıştır. Medya hayatımızın her alanına doğrudan ya da dolaylı olarak sirayet etmiştir. Bu kapitalist düzende canlandırma sineması da bu ürünlerin bir eklentisi haline gelmiştir. Her gün maruz bırakıldığımız binlerce imaj zihinlerimize bu kanallar aracılığıyla zerk edilmektedir. Meşguliyet anlarımız dışındaki tüm hayatımıza hükmeden bu görsel bombardıman düşüncelerimize olduğu kadar hayallerimize de sirayet etmektedir.
Medya ayrıştırarak insanlara gerçek ile düş arasında sıkışıp kalmış yeni bir yaşam atmosferi sunmaktadır. Kendi tanrılarını yaratan medya, hepsine bir görev yüklemektedir. Yarattıkları medyatik bireyleri cinsellik, güç, müzik gibi konulara hakim kılmakta sonsuz güzellik ve sağlık tanrı ve tanrıçaları insanları düş dünyalarına kanalize etmektedir. Radyo, televizyon, sinema, gazete ve dergiler bu medya tanrılarının maceraları ile doldurulmaktadır.
Bireysel olarak bakıldığında, izleyiciye, dinleyiciye ulaşılmazı gösteren dinleten, bu belli imaj yüklenmiş medya tanrılarının görevleri; kitlelere gerçek yaşamın güçlüğünü unutturmak, hayatı hazır düşlerle kolaylaştırmak, kaçış sağlamaktır (Rigel, 2000, akt. Yapıcıoğlu, 2010). Bu medyatik tanrılar kimi zaman Madonna, Michael Jackson gibi popüler insanlar olabildiği gibi kimi zamanda Süpermen gibi hayali kahramanlar olabilmektedir.
Medya tam anlamı ile aynı mesajı kendine özgü farklı formda ve stilde iletmektedir.
Bir derginin verdiği herhangi bir haberin, televizyondan canlı olarak yayınlanan bir profesyonel futbol maçının yarattığı coşkuyu yaratabilmesi mümkün olmamaktadır. Bunların formatları nedeniyle verdikleri reaksiyonlar birbirlerinden dünyalar kadar farklıdır. Kayda değer ve kıyaslanabilir olan ise ilettikleri mesajların içerikleridir (Schiller, 2005). Medya farklı formlarda, farklı programlarla ideolojileri doğrultusunda aynı mesajı ya da aynı amaca hizmet eden mesajları iletmektedir. Böylece savundukları egemen güçlerin ideolojilerinin pekişmesine ve devamına destek olmaktadırlar (Yapıcıoğlu, 2010).
Farklı, birbirinden bağıntısız ve olağandışı görsel öğelerin kullanımına dayanan ve izler kitlenin ilgisini çekebilmek için metaforik bir mesaj dizgesi kullanan gerçeküstü anlatı, tüketicileri hayal dünyaları ile sarmalanmış alışveriş gerçeklerine yöneltmektedir. Gerçeküstü reklam bazen ikilemli açık uçlu bir senaryo, bazen basitleştirilmiş bir düş, bazen de bir dizi görkemli, örtüşen simgeler sunabilmektedir. Ancak her defasında bu tür reklamların düşsel bir niteliği var olmaktadır.
Gerçeküstü reklam
Düşsel dünyanın içinde seyircinin güvensizliğini, inanılmazlığını bir süreliğine askıya almaktadır. Özellikle bilgisayar efektleri ile yapılan reklam filmlerinde gerçeküstü anlatılara sık sık başvurulmaktadır. Televizyon reklamlarındaki anlatılara ilişkin en kapsamlı değerlendirme, reklam filmlerinin neredeyse hiçbirinin mutlak bir formun egemenliği altında olmadığı şeklinde açıklanabilmektedir.
İleti içeriklerinde birden fazla anlatının eşzamanlı olarak kullanımına başvurulmakta, ürünün tanıtılıp tüketici zihninde yer edinecek biçimde mental bakımdan sunumu ise anlatının kurgusunu oluşturmaktadır. Anlatının başarılı bir şekilde tasarlanması televizyon reklamının kitlesel ölçekte beğenilmesini ve geniş kitleler tarafından izlenirliğini sağlamaktadır (Tellan, 2009).
Çizgi film kahramanları beyaz perde ve televizyon ekranlarını yavaş yavaş ele geçirmişlerdir. Artık çizgi film kahramanları, ünlü aktörlere açıkça meydan okumaktadırlar. Çizgi film ürüten ve ihraç eden ülkelerin başında Japonya gelmektedir. Japonya piyasada bulunan çizgi filmlerin, yüzde 56.6’sını, Avrupa Birliği ülkeleri yüzde 22.5’ini, Amerika Birleşik Devletleri ise yüzde 20.9’unu üretmekte ve bu ülkeler ürettikleri çizgi filmleri dünyanın pek çok ülkesine göndermektedir.
Çizgi film piyasasında yılda yaklaşık 1.8 milyar ABD doları ciro yapılmaktadır. Çizgi film üretiminde filmin bir dakikası 10-15 bin dolar mal olmaktadır. Çizgi film dünyasının en önemli ismi Walt Disney ve onun çizgi kahramanlarıdır. Disney’in enerjik kahramanlarının serüvenleri her hafta 50’yi aşkın ülkede, 18 ayrı dilde milyonlarca seyirci kitlesi tarafından izlenmektedir. Sevimli karakterlerine yalnızca hikayeli filmlerde değil, gece lambalarından, gömleklere, afişlerden çıkartmalara kadar çok çeşitli alanlarda rastlamak mümkündür. Kısacası Disney insanların yaşamlarının her alanına girmiş durumdadır (Rigel, 2000, akt. Yapıcıoğlu, 2010).
Walt Disney eğlence imparatorluğu
Fortune tarafından 1972’de yapılan açıklamada, Walt Disney eğlence imparatorluğunun 170 milyon doları aşan yıllık satış hasılatı ile ülkenin en büyük 502’nci şirketi olduğu bildirilerek Amerika’nın en büyük endüstriyel kurumlarından biri olduğu teyit edilmiştir. Bu rakam 1972 senesinin sonunda 329 milyon dolara çıkmıştır. Aradaki fark, Orlando’da açılan eğlence parkının sağladığı gelirden kaynaklanmaktadır.
Amerikalı iş adamları için bu sonuçlar hiç sürpriz olmamıştır. Çok önceleri yaptıkları tahminlerde ülke tarihinin en büyük on işadamı arasında Henry Ford, Andrew Carnegie, John D. Rockefeller ile birlikte Disney’in de ismini zikretmektedir. Disney için “Missourili köylü çocuğu yaptığı filmlerle çocukları ve büyükleri eğlendirirken, kendini ve ortaklarını da ülkenin milyonerleri arasına sokmuştur” denilmektedir (Schiller, 2005).
Çizgi kahramanlar öylesine insanlarla iç içedirler ki, Süpermen’in öldürüleceği ile ilgili haberler üzerine ABD’nin Metropolis Kenti halkı, büyük bir panik yaşamıştır. 1979 yılından beri her yıl Süpermen Günleri’nin düzenlendiği çizgi kahramanının doğduğu bu kent, neredeyse yasa bürünmüştür. Ölümsüz doğan çizgi arkadaşlarını bırakmaya insanların gönlü el vermemiştir. Yapımcının Süpermen öldürülecek kararına karşı çıkan halk, “Biz onu hep canlı ve güçlü görmek istiyoruz” diyerek eylemler düzenlemiştir (Rigel, 2000). Çizgi dünyasının hayali kahramanları insanların düşlerinde o kadar gerçektirler ki insanlar onu kaybetmek istememektedir.
“Çocuğun gerçeklikle düşlemler arasında kurduğu yakın komşuluk ilişkisi düşlemlerin taşıyıcısı olan iletişim ortamlarını sorgulamayı gerektirmektedir”
Canlandırma filmleri sektörünün piyasaya sürdüğü çizgi filmler genellikle oyuncak, çıkartma, kırtasiye malzemeleri gibi yan ürünleri ile birlikte dünyanın pek çok ülkesi de pazarlanmaktadır. Şirketlerin elde ettikleri gelirlere bakılırsa çizgi filmler ve yan ürünleri oldukça kazançlı bir kaynak oluşturmaktadır. Buradan da yola çıkılarak denilebilir ki çocuğun gündelik hayatına değişik kanallardan sızmış olan söz konusu ürünler çok sayıda çocuğun belleğindeki imgelerin, dünyaya bakış açısını biçimlendiren düşüncelerin kaynaklarından biridir.
Çocukların zihinlerinde; gerçek hayat ile masalların, filmlerin, oyuncakların oluşturduğu düşlemsel dünya arasındaki çizgi kesik kesiktir ve bu çizgi kimi zamanda belirsizleşmektedir. Gerçek dünyadan edindiklerini düş dünyasına, düş dünyasından edindikleri de gerçek dünyaya kolayca yerleştirivermektedir. Çocuğun gerçeklikle düşlemler arasında kurduğu yakın komşuluk ilişkisi düşlemlerin taşıyıcısı olan iletişim ortamlarını sorgulamayı gerektirmektedir (Bayram, 1999).
Reklamlar, sadece yetişkin bireyler için değildir, toplumda önemli bir çoğunluk olan çocukları da daha fazla tüketmeleri için hedef almaktadır ve bu amaçla her gün yüzlerce mesaj göndermektedir. Reklamlar, kısa süreli ve hareketli oldukları için, çocukları pek çok programdan daha çok cezbetmekte ve dakikalarca gözlerini ayırmadan reklamların sonuna kadar izlemelerini sağlamaktadır (Erarslan, 2005, akt. Özabacı ve Özmen, 2005). Bu yaşanan durumda çocuk beyinlerin, tüketim arzusu ve marka istekleri ile doldurulmasını beraberinde getirmektedir.
Çocuklar neredeyse, doğumlarından itibaren televizyon izlemeye başlamaktadır. Televizyon ile bir şeyler öğrenmek, yeni fikirler kapmak herhangi bir farklı beceri gerektirmediği için çok erken yaşlarda reklam izleyicisi topluluğun bir parçası olmaktadır. Bu sayede çocuklar özellikle reklam endüstrisi için önemli bir hedef haline gelmektedir (EARGED, 2008). Bu durumun başlıca üç nedeni bulunmaktadır; Bunlardan birincisi çocuğun elinde artık eskisinden daha fazla para vardır. İkincisi; Ailelerin marka seçimini göstermede başlıca faktör olarak çocuklar görülmektedir. Üçüncü faktör ise çocukları küçükken yakalamanın ve marka sadakati aşılamanın kolay ve kalıcı bir yöntem olmasıdır (Balkaş, 2005).
Kitle kültüründe her şey standartlaştırılmakta, klişeleştirilmektedir.
Kitle kültüründe her şey standartlaştırılmakta, klişeleştirilmektedir. Formül haline getirilip, basit mesaj bombardımanı sağlanmaktadır. Okunması, seyretmesi, dinlenmesi kolay mesajları, çözümlemek için insanların düşünce mekanizmalarını devreye sokmaları gerekmemektedir. Masal dünyasının yumuşaklığı, her zaman gerçeğin sert rüzgarına tercih edilmektedir. Bu psikolojik çözümlemenin bilincinde olan medya endüstrisi, hemen ardı ardına çizgi kahramanlar yaratmaktadır. Öyle ki, artık siyasi liderler de çizgi roman kahramanı haline gelmektedir (Rigel, 2000).
Ninni ile rahatlatılan, masal ile başka dünyalara taşınarak sakinleştirilen çocuklara karşılık, anne babalar da son moda müzik parçaları eşliğinde, televizyondan yeni dünyalara yelken açmaktadır. Bu ardı ardına uyuşturulan kitlelerin üzerinde, medya patronları ve siyasi güç odakları, el ele gönül birliği içinde, günlük ve uzun vadeli kararlarını demokrasinin hiçbir kuralına uymadan, uyuklayan kitlelerin uyanık önderleri olarak uygulamaktadır. Kitle iletişim araçlarından gelen en temel mesaj ise “iyi uykular” olmaktadır (Rigel, 2000, akt. Yapıcıoğlu, 2010).
Başvurulan Kaynaklar:
- Balkaş, E. E. (2005). Değişen Çocuk Kimliği ve Reklamların Çocuklar Üzerindeki Etkileri. İstanbul: Beta Yayınevi.
- Bayram, N. (1999, Aralık). Yuvarlak Omuzlu Kadınlar: Popüler Canlandırma Sinemasında Cinsiyet Ayrımcılığı. Anadolu Sanat Dergisi, s. 30-39.
- Erarslan, L. , (2005). 21. Yüzyılın Küçük Adam ve Kadınları. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.
- Fiske, J. (1999). Popüler Kültürü Anlamak. Ankara: Ark Yayınları.
- Mandel, E. (1975). Marksist Ekonomi El Kitabı III. İstanbul: Suda Yayınları.
- Oskay, Ü. (2010). Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri. İstanbul: İnkilap Yayınevi.
- Özabacı, N. ve Özmen, M. (2005). Tüketici Olmayı Nasıl Öğreniyoruz?. Eskişehir: Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt 6. Sayı 2.
- Rigel, N. (2000). Rüya Körleşmesi. İstanbul: Der Yayınları.
- Schiller, H. (2005). Zihin Yönlendirenler. (C. Cerit, Çev.) İstanbul: Pınar Yayınları.
- T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Eğitimi Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı, Öğrencilerin Televizyon İzleme Alışkanlıkları. (2008), Ankara.
- Tellan, D. (2009). Reklamcılık: Bakmak ve Görmek. Ankara: Ütopya Yayınevi.
- Yapıcıoğlu, G. (2010). Bir Popüler Kültür Ürünü Olarak Animasyon Sinema: Kayıp Balık Nemo, Buz Devri, Wall-E. Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon Ana Bilim Dalı Radyo Televizyon Bilim Dalı.
- Yumlu, K. (1990). Kitle İletişim Araştırmaları. İzmir: Neşa Yayınları.