İhsan Yüce
Türk Sineması’nın tıpkı ismi gibi yüce bir emektarı olan ve kıymeti belki biraz da tevazusundan dolayı bilinmeyen İhsan Yüce, canlandırdığı karakterler, kaleme aldığı senaryolar ve yönettiği filmlerle Yeşilçam’ın en değerli mimarlarından biridir. Tüm sinema sektörünün şehirli insanın aşk hikayelerine yer verdiği bir dönemde o, Anadolu’nun köy ve kasabalarında, büyük kentlerin varoşlarında yaşayan insanların çilelerini, çıkmazlarını ve umutlarını anlatır.
Tıpkı Charlie Chaplin gibi her daim toplumu, toplumdan insan hikayeleriyle bilinçlendirme kaygısı taşımıştır ve tıpkı onun gibi mizahın gücünü keşfetmiştir. Yaşadığı dönemin sorunları olan maddiyata ve cinsiyete dayalı ayrımcılığı, feodal sistemi, kan davasını, töreyi hicvettiği kara mizah yüklü senaryolarıyla toplumun ne kadar ilerisinde olduğunu bize göstermiştir. Bu yazıda bu büyük hiciv ustasının sanat dolu yaşamından bahsetmeye çalışacağım.
23 Ocak 1929 yılında ailesinin Büyük Çerkes Göçü ile Kafkasya Dağıstan’dan geldiği Elazığ’da doğdu. Dokuz kardeşten biri olan İhsan Yüce’nin iki kardeşi çiçek hastalığından hayatını kaybetti. Babası ailenin geçimini yaptığı kuyumculuk işiyle sağlıyordu. Ekonomik durumlarının kötüleşmeye başlamasının ardından aile Elazığ’dan İzmir’e taşındı. Burada önce İzmir Atatürk Lisesi’ni daha sonra ise İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitiren İhsan Yüce, bir süre muhasebecilik yaptı. Bu dönemde farkına varmaya başladığı toplumsal eşitsizliği daha sonraki yıllarda yazacağı hikayelerinde kullanacaktı. Aradığı işin bu olmadığını anladığında tiyatroya yöneldi.
İlk kez 1952 yılında İzmir Halk ve Çocuk Tiyatrosu’nda sahne alan İhsan Yüce, yalnızca tek sezon açık kalabilen Bizim Tiyatro’yu kurdu. Farklı ekiplerle çeşitli oyunlarda yer almaya devam etti. 1965-1966 yılları arasında Lale Oraloğlu Tiyatrosu ile birlikte çıktığı Anadolu turnesinden iki yıl sonra üç arkadaşı ile birlikte Ankara Drama Tiyatrosu’nu kurdu. Burada Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanını tiyatroya uyarladı ve bu oyunda Raskolnikov’u canlandırdı. Aynı yıl Charlie Chaplin’in “City Lights” filmini de tiyatro oyununa dönüştüren Yüce, Ankara tiyatro çevrelerinde tanınmaya başladı.
Yeşilçam’ı Yeşilçam Yapan Adam
Yüce’nin sinemaya adım atması bu dönemde oldu. Sinema kariyerine “Altın Yumru” filmiyle başladı. 1965 ve 1967 yılları arasında “Güzel Bir Gün İçin”, “Senede Bir Gün”, “Ah Güzel İstanbul”, “Ölüm Tarlası”, “Fatih’in Fedaisi”, “Bir Millet Uyanıyor”, “Sürtüğün Kızı” gibi filmlerde Ertem Eğilmez, Tunç Başaran ve Atıf Yılmaz gibi usta yönetmenlerle çalışma imkanı buldu.
Sinema filmlerine son hızla devam eden İhsan Yüce, tiyatroyu arkasında bırakmadı. Tiyatro çalışmalarına İstanbul Direklerarası Tiyatrosu’nda devam eden Yüce için bu tiyatronun önemi büyüktü. Eşi Zerrin Acuner ile burada tanışan Yüce, 1970 yılında evlendi. 1971, İhsan Yüce için oldukça yoğun bir yıl oldu. İlk kez baba olan Yüce, İstanbul’un Salacak semtine taşındı. Sinema filmlerinde kamera arkasına geçmeye hazırlanan İhsan Yüce, Aslıer Film’i kurdu.
Yapım şirketinin ilk filmi Yüce’nin yönetmenliğini, senaryosunu ve oyunculuğunu üstlendiği “Hayat Cehennemi – Hiç” oldu. Kadrosunda İhsan Yüce’nin yanı sıra Nükhet Egeli ile Aytaç Arman’ın yer aldığı film, bir balıkçının evine giderken genç bir kadının karşısına çıkmasından sonra yaşadıklarını anlatıyordu. “Hayat Cehennemi – Hiç” izleyiciden yeterince ilgi görmedi ancak Yüce, senaryo çalışmalarına hız kesmeden devam etti. 1973’te yönetmen Yavuz Figenli ile “Helal Sana Behçet”in senaryosunu kaleme aldı. Aynı yıl Zeki Ökten imzalı “Ağrı Dağının Gazabı” filminin senaryosunu yazdı. Daha sonra töre cinayetlerinin anlatıldığı “Bedrana” filmini Vedat Türkali ile yazdı. Film 11. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi İkinci Film Ödülü”nü kazandı. “Bedrana” ile, İhsan Yüce’nin senaryo alanındaki yetkinliği kabul gördü.
İktisat okuyan ve mezuniyetinin ardından bir süre özel şirketlerde muhasebecilik yapan Yüce, ülkedeki ekonomik durumu ve güç dengelerini iyi okuyabiliyordu. Bu durum onun politik bir kişi olmasına ön ayak oldu. Bu bakış açısını sinemada da koruyan Yüce, sektör içerisinde aktif bir rol üstlenmeye başladı. Sinema emekçilerinin haklarını gözeten bir sendikalaşma hareketinin ön saflarında yer aldı.
Talat Gözbak, Bilge Olgaç, Mükremin Şumlu, Tolgay Ziyali Yunus Yılmaz ve Metin Yılmazbaş ile birlikte, 1 Şubat 1974 yılında kurulan Kültür-İş (Türkiye Kültür Emekçileri Sendikası) sendikasının kurucu üyelerinden biri oldu. Sendikanın duruşunu “Sendikamız, sadece sinema ile ilgili kalmayıp resim, heykel, müzik, tiyatro, edebiyat ve bütün plastik sanatçı ve sanatı kapsayacak bir konfederasyona gitme kararındadır. Hiçbir üst kuruluşa bağlı değiliz.” sözleriyle açıklayan Geçici Başkan Talat Gözbak’ın başkan vekilliğini yürüten İhsan Yüce, ilerleyen yıllarda kaleme alacağı senaryolarıyla yalnızca sinema emekçilerinin değil, tüm emekçi sınıfın yanında olduğunu gösterecekti.
Bu dönemde Yüce’nin oyunculuk kariyeri de ilerliyordu. 1976 yılında başrollerini Hülya Koçyiğit, Uğur Dündar ve Adile Naşit ile paylaştığı “İşte Hayat” filmiyle 13. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazanan Yüce, sinema çalışmalarını dört koldan yürütüyordu.
“O sendikalıysa ben de Harranlıyım.”
1978 yılında toplumsal bilinç oluşturmayı hedefleyen Yüce, mizahın gücünü kullanmayı seçti. Öykücü Osman Şahin’in “Yel Değirmeni” kitabında yer alan “Fareler” öyküsünü sinemaya uyarlayarak Kibar Feyzo’yu yazdı. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz üstendiği ve başrollerini Kemal Sunal ile Şener Şen’in paylaştığı film, sevdiği kadınla evlenmeye çalışan bir “maraba”nın hikayesini anlatıyordu. İhsan Yüce’nin aynı zamanda Hacı Hüso karakterini canlandırdığı Kibar Feyzo, politik kara mizahın nadide örneklerinden biri oldu.
Toplumsal eşitsizlik, feodalizm, işçi hakları, sendikalaşma gibi sosyo-kültürel konuları ele alan film, içerisinde pek çok mesaj barındırıyordu. Bu mesajlardan en dikkat çekeni filmdeki köy ağası Maho’nun “Ula şurda 141-142 başsınız, hepinizi ben besliyim. Vallaha satarım köyü ha!” repliği, Türk Ceza Kanunu’nun sınıf esaslı örgütlenmeyi ve propagandayı yasaklayarak örgütlenme ve ifade özgürlüğünü ihlal eden 141. ve 142. maddelerine yapılmış şık bir göndermeydi. “Kibar Feyzo”nun politik tavrı yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da yankı buldu. Film Moskova Film Festivali kapsamında gösterildi.
“Kibar Feyzo” İhsan Yüce’nin Moskova’da gösterilen tek filmi değildi. Aynı yıl kaleme aldığı ve başrollerinde Tarık Akan, Meral Orhonsay, Tuncel Kurtiz ve Kamran Usluer’in yer aldığı “Kanal” filmi de aynı festival kapsamında yurtdışındaki izleyicilerle buluştu. “Kanal”ı takip eden yıllarda senaryo ve yönetmenlik çalışmalarına devam eden Yüce, “Bebek” filmiyle Karlovy Vary Film Festivali’nden “Jüri Özel Ödülü” kazandı.
1979’da Necati Cumali’nin aynı adlı eserinden uyarlanan “Derya Gülü” filminde rol aldı. Bu filmdeki performansıyla 18. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazandı. Başroldeki erkek oyuncu olarak Bulut Aras tanıtılsa da İhsan Yüce’nin oyunculuğu ezber bozacak nitelikteydi. Yüce, vakit buldukça toplumsal sorunları ele alan işlerde yer almaya devam etti. Senaryosunu Kartal Tibet ve Yavuz Turgul ile yazdığı “Davaro” ile dönemin önemli problemlerinden biri olan kan davasını ele aldı.
Deliler Koğuşu
Başrollerini Kemal Sunal ile Şener Şen’in paylaştığı filmin müziklerini ise Cahit Berkay üstlendi. Yüce, aynı yıl yönetmenliğini ve senaryosunu da üstlendiği “Deliler Koğuşu” filminde rol aldı. Zengin kadrosunda Adile Naşit, Altan Erbulak, Baykal Kent, Münir Özkul, Müjdat Gezen, Mete İnselel, Nükhet Egeli ve Suna Pekuysal’ın yer aldığı film, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kalan bir grup insanın TRT’yi ele geçirme planlarını anlatıyordu.
Daha sonra Clarence Budington Kelland’ın “Opera Hat” isimli kısıa öyküsünden 1939 yılında uyarlanan “Mr. Deeds Goes to Town” ismli filmin Türkçe verisyonunu yazdı. Film, babasından kalan mirasla bir anda zengin olan Bayram’ın başından geçenleri konu alıyordu. Bu hikayenin “Mr. Deeds” adıyla 2002 yılında yeniden çekildiğini ve başrolünde Adam Sandler’ın yer aldığını ekleyeyim.
İlerleyen yıllarda “Şabaniye”, “Sosyete Şaban”, “Keriz”, “Uyanık Gazeteci”, “Öğretmen”, “İnatçı” gibi çoğunluğunda Kemal Sunal’ın yer aldığı filmler kaleme alan İhsan Yüce, bu filmlerin tamamında oynadı. Oyuncu ayrıca “Çiçek Abbas”, “Dolap Beygiri”, “Doktor Civanım”, “Şalvar Davası”, “Yılanların Öcü” gibi Türk sinemasının dikkat çeken yapımlarında da yer aldı. Yüce’nin son rolü Almanya yapımı bir dizi olan “Karfunkel”in “Der bewachte Aufpasser” isimli bölümünde canlandırdığı büyükbaba karakteriydi.
İhsan Yüce, sinema kariyeri boyunca toplamda 160 filmde rol aldı; 59 filmin senaryosunu yazdı ve 6 filmin de yönetmenliğini üstlendi. Türk Sineması’nın en yaratıcı emekçilerinden biri olan İhsan Yüce tüm kazandığını tiyatroya ve sinemaya yatırdı. Sürekli ev değiştirdikleri dönemde kızının “Baba alacak mıyız biz bir ev?” sorusuna “Niye ev alalım kızım, bütün evler bizim” diye cevap verecek kadar uzaktı maddi kaygılardan. Tiyatro ve sinemanın yanı sıra resim ve heykel ile ilgilenen Yüce’nin hiçbir eseri gün yüzüne çıkmadı. Aynı zamanda şiirler kaleme alan Yüce, şairlere saygısızlık yapmak istemediği için şiirlerinden yalnızca birini yayınladı: Ekmek Şarap Sen ve Ben.
“İnsan arkadaşını gömer mi yahu”
İhsan Yüce 15 Mayıs 1991 yılında İstanbul Salacak’taki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Ustanın zamansız ölümü tüm halkı yasa boğdu. Yüce’nin Karaca Ahmet Mezarlığı’ndaki cenazesine sanat dünyasından pek çok isim katıldı. Tiyatrocu Yusuf Ekşi, İhsan Yüce’nin yakın arkadaşlarından biri olan Can Yücel’in cenazeye katıldığını ancak mezarlığa gelmediğini ve nedenini sorduğunda Yücel’den şu cevabı aldığını söyler: “İnsan arkadaşını gömer mi yahu”
İhsan Yüce’nin yaşamını, yönetmenliğini Örgür Güzelgül’ün üstlendiği ve Aslı Yüce, Mazlum Çimen, Aytaç Arman, Gül Sunal, Atilla Dorsay, Menderes Samancılar, İlyas Salman, Müjdat Gezen, Berhan Şimşek, Cahit Berkay, Tuncay Akça, Çetin Tunca, Korhan Yurtsever, Yusuf Ekşi, Zerrin Acuner, Barış Zeren, Adil Ali Atalay, Hasan Aras, Tarkan Kaynar, Kadir Çil, Suat Dolu, Feride Filiz, Yılmaz Atadeniz ile Hikmet Karagöz’ün yer aldığı “Bir Yeşilçam Hikayesi: İhsan Yüce” isimli belgeselden de izleyebilirsiniz.
Türk Sineması’nın en değerli isimlerinden biri olan İhsan Yüce‘yi saygı, sevgi ve şükranla anıyorum ve yazımı büyük ustanın bilinen tek şiiri ile tamamlıyorum.
Büyük ustanın bilinen tek şiiri
“Ekmek şarap sen ve ben
Bir de sabahın dördü
Dışarda kar
Odamız ılık
Gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
Anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
Aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
Kıskandım Gogen’i Tahitilim
Terlemiş vücudunu silerken
Cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
Saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
Güneşi doğurmuştu ölü cisim
Martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
Nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
Sam yelim Sahra-i kebirim
Kahrettim her şeye o gün
Babanın şarap çanağına
Gogen’e,
Kadere,
Sana,
Bana,
Bir de gittiğin arabanın tekerine
Ne diyordum arkadaş…
Diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
Ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
Daha sonra yaparım hayatın felsefesini
Sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
Bazen kadın hamamında tellak…
Bazen Cristof Kolomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
Bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
Ona verdiğim dersle gurur duymuştum
Bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
Bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
Eğer daha da içersem
Shaskespare halt etmiş derim karşımda
Salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
İşte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
Enayiymiş be Platon…
Bir içsin de görsün… Ne felsefesi varmış bu hayatın
Anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
Islak kaldırımlarda yürürken acırım
Önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
Ukalalık işte derim neme lazım senin
Kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş…
Ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
Şehrin izbe sokaklarında
Yavaş yavaş kaybolur benliğim”
2 yorum
çok emek verildiği belli, çok kıymetli bir sanatçının emeğinin takdir edildiği, referanslarına bir an evvel erişilmeyi isteten bir yazı, teşekkürler.
Tarih edebiyat felsefe den uzak olanlara bu şiir yavan gelebilir ancak konuya vakıf olanlara mükemmel ötesi
Nur lar içinde uyu büyük usta