Bu defa nostalji yapıyoruz ve 1998 yılına uzanıyoruz. Yönetmenliğini Guy Ritchie’nin yaptığı bu kült filmi zaten birçoğunuzun biliyor ve izlemiş olduğunu düşünüyorum. Döneminin filmleriyle (örneğin Pulp Fiction) benzer tınılarda olmasına rağmen çok daha farklı çekim teknikleri denenerek çekildiği için bu filmi diğerlerinden ayırmak gerekiyor.
Filmin oyunculuklarından girip, müziklerinden çıkmak lazım. Hepsi kendi kulvarında şahaneliklere sahip. Film boyunca devam eden komedi unsuru ise film için adeta bonus tadında. Kurgu konusunda çok akıllıca hamlelerde bulunulan filmde, karakterler ise en ince ayrıntısına kadar düşünülerek işlenmiş. Filmin bir İngiliz filmi olması da dönemdaşlarından ayrılmasında çok önemli bir rol oynuyor. Amerikan filmlerinde her gangster filminin içine yerleştirilen aşk teması bu filmde yer almıyor mesela. Tamamen kötü adamların hesaplaşmalarına odaklanıyoruz. Tabii bunu yaparken yönetmenin mizahi yönü sayesinde hiç sıkılmıyoruz.
Sundance’de en iyi film ödülünü alan film, Barry the Baptiste rolünü canlandıran Lenny McLean filmin vizyona girmesinden bir ay önce hayatını kaybettiği için ona adanmıştır. Filmin içindeki kısır döngü bizi başından sonuna kadar ekrana kilitliyor. İngiliz mizahı ve İngiliz dilinin gücü ise kendini filmin her sahnesinde adeta yeniden kanıtlıyor. Yeraltı karakterlerinin tekinsiz kimlikleri yanında saflıklarına da selam çakan film, belki de bize tanıdık simalar vermek istemiş olabilir. İzleyenlerin genelinin en çok zorlandığı kısım ise filmin sonuna kadar karakterlerin birbirine giriyor olması. Şöyle ki karakter bolluğundan olsa gerek izleyenlerin bazıları filmin sonuna kadar kimin kim olduğunu anlayamayabiliyor. Filmin sonunda bu kilit çözüldüğünde ise filmi baştan düşünmeye başlıyorlar zannımca.
Baştan sonra güldürmesiyle, bize tamamen gerçeği hissettiren oyunculuklarıyla, her sahnesine uygun bir parça yerleştirilmesiyle, çekim teknikleri ve kurgusuyla bu Guy Ritchie filmini bir kez daha anmak istedim. Bu film bittikten sonra insan jenerik yazıları akarken bile ekranın karşısından kalkamıyor. Kendine bağlayan garip bir yapısı var. Bunun sonucu olarak ise insanın aklından şu geçiyor: Keşke bu bir film değil de sonu asla gelmeyen bir dizi olsaydı.