Yarına Tek Bilet filminin hikayesi Ozan Açıktan’ın 2014 yılında Varşova Film Festivali’nde jüriyken izlediği Drazen Kuljanin’in Hur Man Stoppar Ett Bröllop isimli filminden oldukça etkilenmesi ve senaryosunun telif haklarını alması ile başlıyor. Bu şekilde bir uyarlama (remake değil!) projesi ortaya çıkmaya başlamış. Netflix ise çok sonradan dahil oluyor projeye. Başrolde ise Metin Akdülger ve Dilan Çiçek Deniz var. Filmin konusu tesadüfen aynı kompartımanda karşılaşan Ali ve Leyla isimli iki gencin aslında birbirlerine o kadar da yabancı olmadıklarını yavaş yavaş keşfetmelerine dayanıyor.
On dört saatlik yolculuk boyunca izleyenlere “aşk acısı çekip de saçmalamayan var mı ki?” dedirten filmin bence en büyük handikapı mekan değil; başrollerin kimyası. Sabır talep ediyor bir kere izleyenden. Bir anda tanışıp sosyalleşen bir ikili yok karşımızda. Leyla uzun bir müddet karşı tarafa koz vermemeye, kendini belli etmemeye koşullanmış aksi, asabi bir karakter olarak yolculuğuna başlıyor. Hayatının dörtte birini heba ettiği eski sevgilisini ve sağlıksız arkadaşlık ilişkisini öğrendikten sonra azarlar gibi konuşmaları, kestirip atmaları gayet mantıklı geliyor. Metin Akdülger’in canlandırdığı Ali ise tam tersi oldukça meraklı ve dost canlısı. Sakınarak büyümüş olmanın verdiği naiflikle hayata uzaktan dahil olma çabasında sanki. Nihayet yakından ilgilenmek istediği insanı bulduğunda ise hayatında hep isteklerini doğru olana evirmek zorunda kalmış bu büyük adam, çocukça bir arzuyla olmamışı oldurma niyetiyle yola koyulmuş. Hal böyle olunca da bu zıt karakterlerin arasındaki ilişki bir anda çözülmüyor. Leyla neyi kaybettiğinin farkındayken Ali hala umutlarına sarılıyor. Dolayısıyla Dilan Çiçek Deniz’in oyunculuğu başlarda antipatik gelmişse ne ala. Çünkü kendisini sevdirme gayesinde olmayan ve hesap sorma peşindeki Leyla örnek alınıp hemen benimsenecek biri değil; olsa olsa anlaşılacak zamanla aynı yerden yarası olana empati kurduracak bir karakter. Metin Akdülger’in göz dolduran, doğal oyunculuğu ise Ali’nin hayalperest hallerini eziklemeden ciddiye almamızı, mantıklı bir insanken bir kez olsun dizginleri bırakmak isteyişinde kendimizden bir şey bulmamızı sağlayan en büyük unsur.
Bununla birlikte Yarına Tek Bilet konusuyla ve diyaloglarıyla çığır açmıyor, zaten böyle bir iddiası da yok. Daha ziyade unuttuğumuzu sandığımız düşüncelerin ve duyguların bir hatırlatıcısı. Ali’nin “İyidir arada, her şey gitsin” demesi, “Hayatta istediğim hiçbir şey oldu mu?” diye kendini sorgulaması; Leyla’nın “Hayat senin isteklerinden ibaret değil. Bir sınırın var ve karşındaki senin sınırın.” diyerek Ali’yi kendine getirme çabası ve hatta Berke’nin “Ben hiç evlenmeyeceğim kızım!”ı bile birer hatırlatıcı. Karakterlerin yaralarına bakıp “Benden onda da var” diyebileceğimiz senaryo boyunca yeni bir şey olmuyor aslında ama birçok şey yeniden oluyor. Olmasaydı keşke dediğim birkaç repliğine rağmen birisiyle yola çıktığımızda yolun nereye varacağını tek başına belirleyemeyeceğimizi her manada vurgulayışı oldukça yerinde. Zaten sanırım Ozan Açıktan’ın aktarmak istediği en önemli mesaj da buydu.
Mekanı handikap olmaktan çıkartan ve filmi güzelleştiren en önemli detay çekimlerin klostrofobik olmaması için mümkün olan her an farklı bir açı kullanılmış olması. Bunun bir artısı da izleyende kompartmandaki üçüncü kişi olduğu hissini uyandırması. İzleyici de o minik alanın her noktasını görmüş, çeşitli şekillerde her bir köşesine oturmuş gibi hissedebiliyor. Trenin dışında akan manzaraya şehir veya kırsal fark etmeksizin bolca yer verilmiş olması da seyahat hissini pekiştiriyor. Bir diğer detay ise trende alkol satışının kaldırılması ve alkol satışındaki saat sınırı gibi yeni dönem düzenlemelerini es geçmeden, inceden dokunuşmuş olması. En zevk veren detay ise yol filmlerine yakışır şekilde müzikten baskın şekilde yararlanılması. Büyük Ev Ablukada, Yasemin Mori, Sena Şener, Barabar, Athena gibi isimlerin yer aldığı şahane bir listesi bulunan Yarına Tek Bilet, bilhassa Ercan Saatçi’nin Sayenizde’si ve Deniz Taşar’ın The Unfold’u ve Le Vents Nous Portera ile yolculuğu daha da anlamlı hale geliyor.
Nihayetinde Netflix’in Türk yapımlarında alışık olduğumuz efektli, entrikalı ya da karmaşık olayların döndüğü filmlerinden değil Yarına Tek Bilet. Filmin sadece küçük bir kısmının dış mekanda geçmesi, yalnızca iki önemli karakterinin olması, yoğun bir şekilde diyaloga dayanması, bölümlere ayrılmış olması gibi özellikleri ile ana akımdan ziyade indie filmlere yakın duran sade ve teferruatsız bir yapıya sahip. Mutlak doğruların varlığına inanarak büyüdüğümüz dünyanın sadece yanılsamadan ibaret olduğunu minimal bir şekilde anlatan, izleyeni yormayan film, Ozan Açıktan’ın da belirttiği gibi “Tatlı, küçük, romantik bir aşk filmi.” Yerli örneklerinin çoğalması dileğiyle…