Herkese selamlar, ben Eren Kara.
Bu yazımda, kendi adıma ‘Gizemli Bir Aile Dramı’ olarak tanımladığım gerilim – suç türündeki Prisoners (Tutsak) filmini inceleyeceğim.
Filmin senaryosunu Aaron Guzikowski kaleme alırken, yönetmen koltuğunda Kanadalı yönetmen Dennis Villeneuve bulunuyor. Sinematografi kısmında ise her yer aldığı projedeki görüntüler ile bizleri kendisine hayran bırakmayı başaran Oscar ödüllü görüntü yönetmeni Roger Deakins yer alıyor. Ekibin yanı sıra, oyuncular da son derece göz kamaştırıcı..
Keller Dover rolünde Hugh Jackman, Dedektif Loki rolünde Jake Gyllenhaal, Alex rolünde ise Three Will Be Blood filmindeki karakteri başarılı bir şekilde oynamasıyla, izleyenlerin sadece karaktere değil, kendisine karşı da nefret beslediği Paul Dano yer alıyor. Filmi izledikten sonra, Three Will Be Blood’daki başarısı, Prisoners filmindeki rolü kapmasına da ön ayak olmuş diyebiliriz sanırım.
Din ve Dinmeyen Acılar
Film, dini semboller barındırdığını henüz açılış sahnesinden izleyicisine sunuyor. Keller karakterinin hem dinine bağlı olmasını görüyor, hem de erkek çocuğuna avcılık öğretmesi ile birlikte gelenekçi bir baba figürü olduğunu çıkarabiliyoruz. Devamındaki sahnelerde ise baba – oğul konuşmasında katı ve disiplinli bir adam olduğunu anlamamıza, hatta ‘eski bir asker mi?’ sorusunu sormamıza sebep oluyor.
Şükran Günü’nde Dover ailesi, Birch’lerin evine misafir olmuşlardır. Doverların kızı Anna ve Birchlerin kızı Joy birlikte dışarı çıkmak isterler, Keller da, Ralph’ı ve Eliza’yı ikna etmeleri konusunda dışarı çıkabileceklerini söylerler ve ardından dörtlü dışarı çıkar. Dışarıda bir RV (karavan) vardır. Anna & Joy karavana yaklaşır ama Ralph ve Eliza kardeşlerini karavandan uzaklaştırırlar. Yemekler yenir, içkiler içilir, müzik zamanı gelmiştir, her şey yolundadır.
Anna, babasının ona zor durumlarda kullanması için verdiği ama kendisinin kaybettiği kırmızı düdüğü bulması için Joy ile birlikte eve gidip bakmak istediklerini söyler; yine Ralph ve Eliza’yı ikna etmeleri gerekecektir. Her şey yolunda bir şekilde devam eder, eğlence tam gaz sürer.
Tüm bu eğlencenin ardından Ralph ve Eliza’nın aşağıda televizyon izlediklerini gören aile, kızlardan haberleri olmadıklarını öğrenince büyük bir telaş başlar. Dışarıdaki karavan olayını da öğrenen Keller, çılgına döner. Dinmeyen acılar, başlamıştır.
Keller’ın Adalet Terazisi
Çocuğu kaçırılan dinine bağlı bir hristiyan olan Keller, polisin bu olayla ilgili hiçbir şey yapmadığını düşündüğü sırada kendi adaletini yaratmaya karar verir. Bu konuda Alex’i tartaklar ve ondan itiraf niteliğinde bir cümle öğrenir. Fakat bu olay, dedektif Loki ile karşı karşıya gelmesini sağlar. Loki, hiçbir davasında başarısız olmamış bir dedektif olması yönünden önemli bir karakter iken, Keller bu durumun böyle olduğunu düşünmez ve kendi adaletini kendi aramaya başlar. Gösterdiği şiddet, adam kaçırma durumu ve işkence metotları uygulaması karakterin etik, ahlak ve din üçgeninde sıkışıp kalmışlığını ve bir oraya, bir oraya savrulduğunu da izleyene gösterir. Öyle ki, Keller filmin başından itibaren dini tutumunun, dua etmesinin, çocuk yetiştirme stilinin yanında; ailesine zarar verilen baba konumuna düştüğünde adaletini polislere veya yaratıcıya bırakmak yerine adaleti kendisi arayan, kendisini ‘tanrılaştıran’ bir role bürünüyor dememiz mümkün gibi duruyor.
Ayrıca filmin başından sonuna dek paranoyak tutumlar sergilemesi ve ikircikli fikirlere sahip olup, bu uğurda davranması da izleyen açısından kendisinde bir şüphe uyandırıyor.
Senaryodaki Boşluklar
Senaryoda belli boşlukların olduğu ve izleyene soru sordurtan bazı noktalar olduğu da aşikâr. Dedektif Loki için tüm davalardan başarılı olduğu söylenirken, filmin büyük bölümünde yaptığı mesleğe dair elle tutulur hiçbir başarı elde edememesi, hatta sorgu odasında tutulan bir suçlunun silahı alıp kendini öldürmesine kadar varan hatalar silsilesi ile kafalarda soru işareti yaratıyor. Ayrıca olayda şüpheli olarak alınan, ardından serbest bırakılan Alex’in ortadan kaybolması sonucunda da bir aksiyon alınmaması ilginç…
Loki’nin, Alex’in yengesinin evi olmak üzere hiçbir evi aramaması böylesi bir soruşturma için son derece imkansız bir durum. Diğer sahneleri beslemek için boşluk bırakıldığını söylememiz mümkün gibi gözükse de hatalı bir senaryo yazımı gibi algılanması da son derece olası.
Loki’nin, sadece rahibin evini araması ve orada da bir ceset bulması ise senaryodaki inceliklerden birisinin habercisi ama sahnenin sıcağı sıcağına anlamak mümkün olmayabiliyor.
Villeneuve Klasiği: Sona Hazırlayan İmgeler
Villeneuve, sık sık imgelere başvuran bir yönetmen. Bazen izleyene, gösterildiği noktalarda ‘anlamsız’ gelebilen bu imgeler, film ilerledikçe yerlerine oturuyor ve bir puzzle parçası görevi görüyor ya da muhteşem resmedilmiş bir tablonun sergilenmeye hazır hâle geldiği anı izleyenine sunuyor. Şöyle ki:
Rahibin evinde ölü bulunan kişi, Alex’in yengesinin kocası, yani Alex’in amcası. Tabii amcası olduğunu sanıyorduk. Oysaki, bu kişi yıllar önce meydana gelen çocuk kaçırılma vakalarının baş sorumlularından birisi. Alex’i de kaçırıyorlar, yani öz yeğenleri değil…
Rahip, bu adamın bir sürü çocuk kaçırma ve cinsel istismar olayına karıştığını günah çıkarırken itiraf ettiğini söylemişti. Peki senaryo açısından önemi ne?
Önemi şu:
Filmin başından itibaren tüm karakterlere zaman zaman suçluluk yükleyen yönetmen Villeneuve, suçun çözümlenmeye yaklaştığı noktalarda bir mağazadan dönem dönem sürekli olarak çocuk kıyafetleri almasıyla dikkat çeken Bob Taylor’ın Loki tarafından yakalanmasıyla ilginç bir durumla baş başa bırakıyor izleyenini. Bob’un evinde çeşitli labirent resimleri var. Bir de kapalı kutular söz konusu. Bu kutuların birini açan Loki, kutuların içinde yılan ve çocuk çamaşırları olduğunu fark ediyor. İki – üç – dört derken tüm kutuları açıyor genç dedektifimiz, hepsinde de durum aynı. Fakat yılanlar etrafını sarmasına rağmen herhangi bir saldırıda bulunmuyorlar. Loki de yılanları umursamıyor. Bu, yılanlar neyin nesiydi? İki anlam çıkartmamız mümkün. Birincisi, inanışlara göre altın veya değerli bir hazine olan yerleri (labirent?) yılanlar korur, bu değerli eşyaların başında dururlardı. Ama saldırmadıklarını var sayarsak bu sonuç biraz desteksiz kalıyor diyebiliriz. Bir diğeri ise, Havva’nın yılan ile özdeşleştirilmesi ‘Dişi Yılan’ kavramının ortaya çıkmasıyla ilişkilidir. Yakın Doğu mitolojisine bakıldığında da yılan, büyü ve sihir ile ilişkilidir. Bunu bir akılda tutalım, ileride kullanacağız.
Son olarak üstteki yılan metaforunun anlamını destekleyici nitelikte bir diğer anlam ise, yılanın ‘dişil güç’ olarak anılmasıdır.
Aynı zamanda evde, tüm duvarlar, her yer labirent resimleri ile dolu. Bu da, sonda izleyen gösterilen Amca’nın fotoğrafıyla ilişkilendirilmesini anlatıyor. Sondaki fotoğrafta bir adam, arkasında bir karavan (Evet, Alex’in kullandığı karavan!) görülüyor. Bu adamın boynunda da, Bob’un çizmiş olduğu labirentlere ait bir kolye var! Filmin afişinde de yer alan bu labirentin numarası bu kadarla da kalmıyor ayrıca.
Birch’lerin kızı Joy, hastanede gözlerini açtığında karşısında Keller’ı gördüğü sırada ‘’Sen de oradaydın!’’ dediğinde izleyiciye‘’Hadi canım, sen miydin Keller?!’’dedirtmişti. Oysaki, bu replik kuvvetli bir başka imgenin habercisidir.
Büyük Yüzleşme: Keller Vs Holly!
Son anlar yaklaşırken Keller olayı çözer, dedektif Loki’yi atlatır ve Alex’in yengesi Holly ile karşı karşıya gelir. Bu karşılaşma sonucunda Keller, öldürmek amacıyla gittiği Holly tarafından gafil avlanır. Önce silah yüzüne doğrulur, ardından dolapta duran karışımı içmesi gerekir. Bu karışım, halüsinasyon gördüren ve güçten düşüren bir ilaçtır. Tüm bu olaylar yaşanırken Keller’ın dönüşümü, Loki’nin beceriksizliği, zihinsel engele sahip Alex’in işkence görmesi, aileler arası farklılıklar ve aile içi çatışmalar izleyene aksiyonu bir an olsun düşürmeden, tüm farklılıkları göstererek son derece iyi bir şekilde veriliyor. Peki şimdi n’olacak?
Keller, bacağına kurşun sıkılmış bir şekilde evin bahçesinde, üstüne eski model bir araba çekilmiş bir çukurun (yoksa labirent?) içinde ölümü bekler. O sırada Loki, Holly’i, Anna’ya sihir (!) enjekte ederken yakalar ama bu enjeksiyona engel olamaz. Karşılıklı çatışmanın ardından Holly ölür, Loki ise başından yaralanır ama kendi derdini düşünmekten ziyade Anna’yı son sürat hastaneye yetiştirmeye çalışır ve başarılı da olur. Anna kurtulmuş, Loki başı sargılı şekilde küçük Anna’dan ve annesi Grace’ten teşekkür mesajlarını almıştır.
Grace, eşi bulunmadığı için son derece üzgündür. Bulunacak mıdır? Bu sorunun cevabından önce biraz geriye döneceğiz!
Tüm Parçaların Yerine Oturması ve Son!
Şimdi, biraz geriye dönüyoruz, parçaları yerine oturtuyoruz. Joy’un ‘’Sen de oradaydın!’’ repliği aslında, Joy’a, Holly tarafından bahsedilen sihirli karışım (bir tür halüsinatif) enjekte edildikten hemen sonra Keller’ın, Holly’i ziyarete gelmesi ve Joy’un da Keller’ı kapı eşiğinden görmesiyle alakalı bir durum. Elbette bu halüsinatif bir görüntü olduğu için Keller’ın suçlu olup olmamasını Joy’un kavraması kesinlikle beklenemez ama nasıl da gerilim minik bir puzzle parçası ile izleyene verildi… Bu noktada hem senarist Aaron Guzikowski’nin hem de yönetmen Denis Villeneuve’un tebrikleri hak ettiğini söylemek gerekir.
Filmin son sahnesinde de, son bir puzzle parçası var. Ve ucu açık bir puzzle parçası. İsteyen istediği yere yerleştirebilir, adeta joker parça gibi!
Loki ve arama ekipleri Holly’nin bahçesini kazarken hiçbir şeye rastlamazlar. ‘’Işıkları söndürün!’’ repliği ile filmin bittiğini düşünmemiz sağlanır ama son bir rüzgar sesi… Rüzgar… Düdük sesi? Loki de rüzgar sesi mi yoksa düdük sesi mi algılayamaz. En az 3 tekrar duyulan bu ses, hem küçük Anna ve Joy’un kaçırılmalarına sebep olan kayıp ‘kırmızı düdük’ metaforunu açıklarken, hem de filmin başından itibaren Keller’ın ailesine öğütlediğini bildiğimiz ‘’En iyisini iste, en kötüsüne hazırlıklı ol’’ repliğinin de tezahürü olarak karşımıza çıkar. Loki, durumun farkına önce varamaz, sonra varmış gibi gözükür ama film burada biter ve izleyenine net bir cevap vermez. Belki de Loki evine gitmiş ve birasını yudumlamaya başlamıştır bile, kim bilir…
Minik Bir Ek Bilgi:
Jake Gyllenhaal’ün oynamış olduğu Loki karakterinin göz kırpma tiki vardır. Bu tik, Loki’nin gerilim hissettiği anlarda ortaya çıkar. Hem izleyeni geren, hem de bir sonraki sahneye hazırlayan bir başka imgedir.
Umarım faydalı bir yazı olmuştur.
Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle.
Sinemayla ve sağlıkla kalın. Hoşça kalın!