Altın Koza Film Festivali’nde İzlediğimiz Bir Belgesel: Kim Mihri
Kim Mihri, Mihri Rasim’in ilgi çekici hayatı, ressamlığı ve eğitimciliği üzerine Berna Gençalp’in hem içinde yer aldığı hem de yönetmenliğini yaptığı bir belgesel. Mihri Rasim 19. yüzyılın son çeyreğinde doğar. Türkiye’de çağdaş resim çalışmalarını başlatan ilk kadın ressamdır. Özellikle portreleriyle tanınır. Edison, Atatürk, Roosevelt gibi birçok ünlü ismin portresini yapar.
Mihri Rasim, Osmanlı bürokrat ailelerinden birinin çocuğudur. İyi bir eğitim alır. Refah içinde büyüyen bu genç kadın İstanbul’da aldığı resim eğitiminin ardından, önce İtalya ve Fransa’ya gider, dönüp İstanbul’da geçirdiği yıllarda üniversite seviyesindeki İnas Mektebi’nin (Kızlar için Güzel Sanatlar Okulu) kurulmasına önayak olur, bu okulda eğitmenlik ve yöneticilik yapar. Sonraki yıllarda ise Amerika’ya göç eder. Birçok macerayı içinde saklayan bu seyahatler bize heyecanlı bir izlek sunuyor.
Kim Mihri aynı zamanda 2022’de düzenlenen Altın Portakal Film festivalinden de ödülle döndü. Bu kısa girişimizin ardından Kim Mihri filmi üzerine Berna Gençalp’e sözü bırakalım.
Kim Mihri belgesel filmi düşünce olarak ilk nasıl oluştu? Bu belgeseli yapma hikâyeniz nasıl gelişti?
İstanbul Modern’de Burcu Pervanoğlu’nun Türk Resim Sanatı Tarihi derslerine katılıyordum. Yıl 2012- 2013 olmalı. O derste Mihri’den haberim oldu. İsmini ilk kez orada duydum. Dinlerken çok heyecanlandım. Hemen, bu bir film diye düşündüm. Her cümle ayrı bir maceraydı. Derste anlatılanların ötesinde, daha fazla bilgi edinmek istedim. O dönem hem sanat dergilerinde çalışıyor hem de akademik olarak kadın çalışmaları alanına mı girsem diye düşünüyorum. Kısacası sinema yapmak isteyen, sanat tarihine ilgi ve sevgi duyan, toplumsal cinsiyet konusunu ise çok önemseyen biri olarak Mihri ile karşılaştım. Derste anlatılanın ötesine geçmek istedim. Burcu Pelvanoğlu’na Mihri hakkında yapılan akademik çalışmaları sordum, o tarihte henüz çok fazla bir şey yoktu aslında. Resimlerini topluca görebileceğim bir katalog var mı diye sordum, yoktu. Resimler nerede sergileniyorsa, ben oraya gideyim dedim. Resim Heykel Müzesi’nin kapalı olduğu yıllardı o nedenle eserlerin orijinallerini görme şansım da pek yoktu. Arada sırada karma sergilerde, özel koleksiyonlardan alınan bir Mihri eserine tesadüfen rast gelinebiliyordu. Ayrıca birbirinden farklı kadın fotoğrafları Mihri fotoğrafı olarak ortada dolaşıyordu. Hiçbir şekilde ulaşamıyordum Mihri’ye aslında. Elbette, belgeseli var mı, diye de sordum, yoktu… Mihri ile ilgili ilk hayalim kurmacaydı, aslında. Ama Mihri hiç tanınmadığı için proje belgesele evrildi. İyi ki de belgesel yaptım. Mihri’den önce yazdığım çeşitli kurmaca senaryolar “çok kadınlı işler” denerek geri çevrilmişti. Belgeselde o sorunla karşılaşmadım.
“Çok kadınlı işler” ne demek?
İlk etapta ben de anlamadım. Ama bunu hem Türkiye’de hem de yurt dışında katıldığım atölyelerde duydum. Kadınlar fazla mı geliyor acaba sinema dünyasına? Kadınların hikayeleri ya da bir kadın bakış açısıyla anlatılan hikayeler mi istenmiyor? E, ben de onları yazıyorum. Ne yapabilirim? O dönem çok kalbim kırıldı açıkçası. Olmayacak herhalde diye düşündüm. Sinema benim içimde ukde kalacak gibi görünüyordu. Kadınların görünmez ya da kenar süsü olduğu bir dünyanın, sinema perdesinde temsil edilmesi, benlik bir durum değil.
Belgesel yapımı nasıl şekillendi?
Belgesel, Uçan Süpürge’den sonra şekillendi. Mihri Yolda adlı uzun metrajlı kurmaca film projesi ile, 2015 yılında, 18. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Senaryo ve Proje Geliştirme Atölyesi Ödülü’nü kazandık. Yapımcı olarak Berat İlk ile birlikte katılmıştık. İyi ki Uçan Süpürge gibi kadın odaklı platformlar var, çünkü en azından orada “çok kadınlı iş” demeyeceklerini biliyoruz! Ödül iyi oldu ama tanınmayan ve hakkında pek az bilgi olan bir ressam için, isimsiz bir sinemacının çekeceği ilk kurmaca filme kim destek olur? Önce belgesel yapalım, Mihri tanınsın, kurmaca bir sonraki proje olur dedik. Önce Berat ile mütevazı imkanlarla bir kısa belgesel çekmeyi düşündük. Ama kısa belgesel filme destek bulunamadığı için uzun metraj belgesel olarak tekrar projelendirdik. Berat’ın yanı sıra Yonca Ertürk de yapımcı olarak projeye dahil oldu. Kurmaca da yapsam belgesel de yapsam içinde animasyon kullanmak istiyordum, Berat İlk Animasyon Yönetmenliği’ni de üstlendi. Bu arada, 2015 yılında Animasyros adlı bir animasyon festivali bizi davet etti. Hatta o yıl markette sunum hakkını elde etmiş olan tek projeydik. Ve tam o sene ne yazık ki Türkiye, Creative Europa’dan çıktı. Dolayısı ile Avrupa’dan fon ve ortak yapımcı bulma imkanımız pek kalmadı. 2016 ve 2019 yıllarında Antalya Film Forum’dan Pitching ve Post-Prodüksiyon ödüllerini aldık. Kültür Bakanlığı’ndan da destek alarak yola koyulduk.
Filmin içinde bir sergi de var. Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabındaki yaşanmışlık gibi. Kitabın yarattığı bir müze benzeri, burada da belgeselin yarattığı bir sergi var. Salt Galata’da gerçekleştirilen Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı sergisi. Nasıl oldu bu? Film mi sergiyi doğurdu?
Evet, film sergiyi doğurdu ve bir süre bu iki proje yan yana ilerledi demek, yanlış olmaz. 2015 yılında Salt Galata’da Ressam Sabiha Rüştü Bozcalı sergisini gezdim. Sabiha Hanım Mihri’den sonraki kuşaklardan, yani günümüze daha yakın bir isim. Sergiyi gezerken her adımda kendi kendime burada Mihri sergisi olmalı diye düşündüm, bu Mihri’nin de hakkı… Sabiha Hanım’ın sergisinde çok sayıda eser, fotoğraf ve hatıra vardı, ancak o tarihte daha Mihri’nin bilinen doğru düzgün, güvenilir, yüksek çözünürlüklü fotoğrafı bile yoktu, hayat hikayesi boşluklarla doluydu, eserleri ortada yoktu. O sergiden içim paramparça ayrıldım. Neyse ki daha sonra Montreal’de yaşayan Sanat Tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu’nun Mihri üzerine çok kapsamlı bir doktora tezi yazdığını öğrendim ve onunla tanışınca ne kadar ciddiyetle araştırma yürüttüğünü fark ettim. Özlem’de bizim için tamamen yeni, rivayetlere değil kendi araştırıp bulduğu belgelere dayanan çok değerli bilgiler vardı. Özlem’i belgesel için 2017’de Salt Galata’da kamera karşısına oturttum. Böylece iki tarafı birbirleriyle tanıştırdım ve ileride yapılmasını umduğum sergi için onları bir araya getirdim. Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı sergisi 2019 yılında açıldı. Kim Mihri belgeselini, sergiyi de dahil ederek bitirdim. Kim Mihri belgeseli aslında sadece Mihri’nin hikâyesi değil; artık biz de onun hikâyesine dahiliz, o da bizim hikâyemize dahil. Biz derken filmde kamera önündeki, arkasındaki herkesi ve hatta filmin izleyicilerini de kastediyorum.
İzleyicilerden nasıl tepkiler aldınız?
Ben neredeyse bütün festival gösterimlerinde bulunmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar çok güzel tepkiler aldık. Film bitince, ancak sinema salonlarında, bir filmi birlikte izledikten sonra oluşabilecek türden bir duygudaşlık oluşuyor. Bunun bir parçası ve tanığı olmak benim için ve tüm ekibimiz için çok güzel bir duygu. Özellikle zorluklar içinde geçen şu günlerde.
Ben de Bağımsız Sinema platformunun bir parçası olarak, Kim Mihri’yi Altın Koza Film Festivali’nde Adana’da izledim. Hatta oradaki söyleşide dediğiniz bir şey vardı. Çok hoşuma gitti. “Kusursuz bir kahraman yaratmak amacıyla yapmadık bu belgeseli. Mihri, olduğu gibi olsun istedik” dediniz. Bizde genel olarak, karakteri fazla övme ya da fazla yerme vardır. Siz burada güzel bir denge kurmuşsunuz.
Teşekkürler. Bu bilinçli bir tutum. Geçtiğimiz bir gösterimde biyografik çalışma yaparken konu edilen kişiyle ilişki gibi bir soru geldi… Bence sevgi ve mesafe. Ve ikisi aynı anda. Mümkünse.
Kim Mihri 10 yıllık bir serüvenin sonucu. Peki nasıl vazgeçmediniz?
Çünkü Mihri enteresan bir karakter. Takibi zevkli. Şaşırtıcı. Biz tarihi, sadece resmi tarih üzerinden biliyoruz. Oysa biyografiler üzerinden bakılınca geçmişin çok farklı yönleri ile karşılaşıyor insan. Mihri için yola çıktığımda bir sürü yeni bilgiyle karşılaştım. Mihri ile ilgili yeterince bilgi olmadığı için şöyle düşündüm: Paşa kızı, iyi bir eğitim almış, belli bir süre İstanbul’da sonra yurtdışına gidiyor. Böyle bir kadının düşünce dünyası nasıl şekillenir? Okudukları ile, ilgi alanları ile, içine girdiği çevrelerle… Ben de bu durumda onun okumuş olabileceği dönemin gazetelerini, kadın dergilerini, şiirlerini, tefrika romanlarını alıp okumaya başladım. Mihri devamlı yer değiştirdiği için aynı bakış açısı ile İtalya’ya, Fransa’ya, Amerika’ya bakmam gerekti. Şehirli bir figür olduğu için geçtiğimiz yüzyılda Mihri’nin yaşadığı şehirlerde kadınların var oluşuna baktım. Kadınların, tarihi akış içinde ne zaman, nerede hangi haklar için mücadele ettiklerine baktım. Anlayacağınız, merak ettikçe hikâye devam ediyor. Çekim süreci açısından sorarsanız, imkanlarımız kısıtlı olduğundan adım atmak için hep en uygun koşulların oluşmasını kolladık. İki gün üst üste çekim yaptığımız sayılıdır. Animasyon üretimi çok zorlu bir süreç oldu. Müziklerin stüdyo kayıtları da pandemiye denk geldiği için zorlandık.
En yakın Kim Mihri gösteriminiz ne zaman?
4 Kasım’da Eskişehir’de Engelsiz Filmler Festivali’nde, 5 Kasım’da İstanbul’da Sinematek’te ‘Bağımsız Türkiye Sineması Seçkisi’ kapsamında gösterimimiz olacak. İlgi duyanların Kim Mihri sosyal medya hesaplarını takibe almalarını rica ederim, gösterim programlarını oradan duyuruyoruz. Filmin Eleni Lomvardou imzalı müzikleri, geçtiğimiz ay Kanada’daki önemli bir kütüphanenin koleksiyonuna dahil edildi, Kim Mihri orijinal film müziklerine pek çok dijital müzik platformlarından ulaşılabiliyor.