Oyunculuk kariyeri boyunca rol aldığı pek çok televizyon dizisi ve sinema filmiyle izleyicilerde iz bırakan usta oyuncu Defne Kayalar ile kariyeri ve oyunculuğuyla göz kamaştırdığı Aniden filmi hakkında keyifli ve samimi bir röportaj gerçekleştirdik.
Sizi yıllar boyunca sinema, tiyatro ve televizyondaki pek çok önemli projede izleme imkanı bulduk. Kariyerinizin nasıl başladığınızı ve bu yolculuğa adım atarken yaşadıklarınızı bizimle paylaşır mısınız?
Oyunculuğa başlamadan önce de sinema-televizyon sektöründe çalışıyordum zaten, üniversite ve yüksek lisansta sinema-TV eğitimi aldım ve henüz yüksek lisans bitmeden de sektörde çalışmaya başlamıştım. Yani oyunculuğa başladığımda sektörde hem ilişkilerim hem de işleyişle ilgili kapsamlı bilgim vardı. Fakat oyuncu olarak çalışmak isteyen herkesin geçmesi gereken yoldan geçmenin daha doğru olacağını bildiğim için bir ajansla anlaştım, yaklaşık 1 yıl boyunca sürekli olarak deneme çekimlerine, auditionlara gittim ve reddedildim. Bunlar çoğunlukla reklam denemeleriydi ve reddedilme sebeplerimi öğrenebilme fırsatım oldu. Tüm bu sebepler üzerine çalıştım, o zayıf yanlarımı geliştirmeye uğraştım. Reddedilmek moral bozucu olsa da bir oyuncuya çok şey öğretiyor. Ayrıca bugün hala bazı rolleri alırken yönetmenin ya da kast direktörünün geçmiş işler için verdiğim bir deneme çekimini izlediğini, aklında kaldığımı ve bugün beni bunun için çağırmış olduğunu öğrendiğim oluyor.
Aniden filminizdeki başarılı performansınızı keyifle izledik. Bu vesileyle 34. Ankara Film Festivali’nden “En İyi Kadın Oyuncu” dalında aldığınız ödül için de ayrıca tebrik ederiz. Film ekibine nasıl dahil oldunuz? Süreç nasıl başladı ve ilerledi?
Çok teşekkür ederim. Çoğu sinema filminde olduğu gibi ilerledi süreç. Filmin yönetmeni Melisa Önel bu filmde kast direktörü olarak Ezgi Baltaş’la çalışmaya karar vermiş, Ezgi filmdeki tüm roller için çeşitli isimler önermiş. Ben de onun Reyhan rolü için önerdiği isimlerden biriyim. Senaryoyu gönderdiler, okudum, seçilirsem filmde yer almayı, içinde olmayı çok isteyeceğimi bildirdim, tabii bunun sonucu olarak da diğer oyuncular gibi yönetmenle tanışmaya ve deneme çekimine çağrıldım. Kafasındaki Reyhan’a beni diğer adaylardan daha yakın görmüş olacak ki, seçildim. Ondan sonrası, çekimler başlayana kadar geçen 1 yıllık hazırlık süreci. Pandemi yüzünden hayat zaten yavaşlamıştı, çekimler de daha önce olacaktı ama ertelendi, biz de elimizdeki bu “fazladan” zamanı daha fazla hazırlanarak geçirdik. O bir yıl içinde ben hem konuk oyuncu olarak hem de ana kadroda yer aldığım 4 projede daha çalıştım, Reyhan’dan çok farklı karakterler canlandırdım. ANİDEN bunların hepsinden sonra çekilecekti, bu yüzden kendime şöyle bir çalışma yöntemi belirledim: diğer karakterleri çıkardıktan, yani oynayacağım karaktere hakim olduğumdan emin olup çekimlerine başladıktan sonra, onları Reyhan’la kıyaslamaya başladım. Örneğin KUŞ UÇUŞU’ndaki Gül’le karakter farklılıkları, SAKLI’daki Beril’le içinde bulundukları durumlara verdikleri tepkilerin farkları küçük küçük birikerek Reyhan’ı benim için eğlenceli hale getirmeye başladı. Bu arada film için aldığım Almanca dersleri, diyalekt hocasıyla yapılan çalışmalar, buz pateni dersleri, tango çalışmaları, fizyoterapist görüşmeleri devam ediyordu. Diğer tüm işler bitip de Melisa’yla filmin tek tek sahneleri üzerinde çalışmaya ve provalarına başladığımızda artık Reyhan da yanımızda üçüncü bir sandalyede oturuyordu, o kadar etle kemiğe bürünmüştü benim için.
Reyhan konuşmaktan hatta görünmekten imtina eden biri. Etrafında olup bitenleri gözlemliyor ancak mümkün mertebe dahil olmuyor. Sanki dolabın kapısını aralayıp hayatı oradan izliyor gibi. Siz Reyhan’la ilk tanıştığınızda, karakteri ve yaşamı hakkında ne düşündünüz, ne hissettiniz? Sizi etkileyen veya dikkatinizi çeken özel bir yanı oldu mu?
Reyhan’da tabii ilgimi çok hızla çeken şey karakterin duygu halinin çok gerçek olması. Yani sinemada görmeye çok da alışkın olmadığımız şekilde Reyhan içinde yaşadıklarını, duygularını pek açıklamayan, seyirci gözünde sebeplendirmeyen bir “insan”. Reyhan gibiler ya da başkaları hakkında zaten sürekli düşünüyorum, tanımaya, anlamaya çalışıyorum. Uzaktan gördüğüm, tanıştığım, tanışmadığım, hakkında okuduğum hatta yalnızca fotoğrafını gördüğüm insanları düşünüyorum ve anlamaya çalışıyorum, işimizin, oyunculuğun bir parçası bu. Komşuları psikopat seri katil çıkan insanlar nasıl “kendi halinde, zararsız, çok sakin ve kibardı, hiç tahmin etmedik böyle biri olabileceğini” derler ya, aslında bu her insan için geçerli. Kimin kafasının içinde ne olduğunu, ne düşündüğünü, ne hissettiğini, neyi arzuladığını, hayatının günlük rutini içerisindeki nelerden nefret ettiğini bilmemiz mümkün değil. Kendi annenizin bile, çocukluğunuz boyunca çok severek yaptığını sandığınız bir şeyden aslında bıkmış, hatta nefret etmiş olduğunu yaşlandığında itiraf ettiğinde öğrenebiliyorsunuz. Reyhan’da hayata teslim olmuş insanlarda olmayan bir cesaret var. Yola çıkmaya kalkışabiliyor, herhangi bir planı olmadan, gözü dönecek kadar bıkmadan, kendi içinde harekete geçecek başkaldırı gücünün varlığını fark ediyor, bugüne kadar bunun farkına varmamış sadece. Ama şimdi, filmin başladığı yerde bu gücün peşinden gitmeye karar veriyor. Benim de ilgimi her zaman en çok çeken karakterler isyankarlardır, Reyhan’ı bu yüzden çok merak ettim.
Koku hafızası bizi geçmişimize bağlayan en güçlü köprülerden bir tanesi. Reyhan’ın kaybettiği koku duyusu sanıyorum aynı nedenle geçmişiyle olan ilişkisini sembolize ediyor. Bu durum, karakterin hikayesini ve içsel yolculuğunu anlatırken size nasıl bir perspektif kazandırdı?
Bunların hepsi tabii ki filmin yönetmeni Melisa Önel’le konuştuğumuz şeyler. Bir belleğin peşinden gitmek ve duyular birbirinden bağımsız şeyler değil. Bir mekan bir kokuyu hatırlatıyor, hatırlanan o koku bir memnuniyet ya da rahatsızlık göstergesi olabiliyor ve bu tabii ki yine anıyı tetikliyor. Tabii ben senaryoyu okuduktan sonraki bütün dönem içerisinde çekimlere kadar, hazırlığa kadar, provaya kadarki tüm dönem içerisinde devamlı olarak kokunun hayatımızı nasıl etkilediğini izledim. Hangi kokunun bana neler hatırlattığını ve aynı yolu izleyerek, Reyhan’a neler hatırlatıyor olabileceğini… Genellikle oyuncular olarak çekim mekanlarına önden girme imkanımız yok, özellikle bağımsız projelerde. Anca hayal edebiliyorsunuz. O hayallerle tutunduğum şeyi de her mekana uyarlayabiliyorum tabi. Bir mekana girdiğim zaman oradaki tüm kokuları alabilen ve alamayan insanların neyi farklı algılayabileceğini düşündüm. İstanbul’da gezdiğim pek çok yerde (ki dediğim gibi, öncesinde de setlerim vardı, dolayısıyle çok farklı yerlere girebildim), başka setlerdeyken de Reyhan’ın bu anlarını takip edebildim aslında.
Salkım Hanımın Taneleri’nden Aniden’e dek; oyunculuğa olan bakış açınız yıllar içerisinde nasıl evrildi? Edindiğiniz deneyimler ışığında, oyuncu adaylarına hangi tavsiyelerde bulunurdunuz?
Salkım Hanımın Taneleri filmiyle oyunculuğa profesyonel olarak başlamam arasında 10 yıldan fazla bir zaman var. Bu sürenin tamamı yine sinema-televizyon sektörünün içinde ama kamera arkasında geçti. O kamera arkası tecrübelerinin oyunculuğuma çok büyük faydasını gördüm; aslında tüm oyuncu adaylarına da, ellerinden geliyorsa, kendilerine bu fırsatı yaratabiliyorlarsa, kamera arkasında da çalışmalarını öneririm. Çünkü bir ekibi anlamak, yapılan hazırlığı anlamak nasıl bir bütünün parçası olduğunuzu anlamak bu tür “birlikte” yapılan işlerde çok önemli. Bu sizin daha iyi bir oyuncu olmanızı sağlamaz, ama daha tercih edilen bir oyuncu olmanızı sağlar. Kaldı ki kendinizi tek görmeyip bir bütünün parçası olduğunuzu idrak ettiğiniz zaman egonuz da törpülendiği için, sonunda oyunculuğa faydası da olur J
“Dünyada Karşılaşmış Gibi” ve “Anne” adlı tiyatro oyunlarınız sahnede. Tiyatro çalışmalarınızın yanı sıra şu sıralar üzerinde çalıştığınız başka yapımlar ya da yakın gelecekte gerçekleştirmeyi planladığınız projeler var mı?
Okuduğum, değerlendirdiğim, içinde olsam da olmasam da desteklemeyi istediğim tiyatro oyunları var şu anda masamda, ağırlıklı olarak televizyon için yazılan senaryoları okuyorum. Ayrıca uzun süredir ara verdiğim senaryo yazarlığına da dönmek istiyorum.