Arap Baharı’nın ılık rüzgarlarına yenik düşen Lübnan’dan, aklı selim bir kadın başkaldırısının resmidir Nadine Labaki filmleri. Çok dinli, karışık, yıkık dökük bir Ortadoğu ülkesinden seslenir bize. İşini yapabileceği en zor yerin anayurdu olduğunu bildiği için terk etmez Lübnan’ı. Savaşın, yıkımın, eşitsizliklerin ortasında bas bas bağırır yüzümüze. Çünkü yurttaşlarının sesini kendi kulaklarıyla duymadan başkalarına duyuramayacağının farkındadır.
Labaki, 18 Şubat 1974’te Lübnan’da dünyaya gelmiştir. İç savaşlarla boğuşan her Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi Lübnan’da da çocukların eğitim hayatı belli aralıklarda sekteye uğramaktadır. Güçlükle liseyi bitirdikten sonra Beyrut Saint Joseph Üniversitesi Medya Bölümü öğrencisi olmaya hak kazanır. Üniversite döneminde çektiği iki kısa filmi yönetmenlik yolunda ilk adımlarıdır. Bu filmlerden “11 Pasteur Sokağı” filmi ile Arap Sineması Bianeli En İyi Kısa Film ödülüne layık görülür. Mezuniyetinden sonra iki sene Fransa’da sinema üzerine eğitim alır. Eğitimini tamamlar tamamlamaz döndüğü Lübnan’da işler planladığı gibi gitmez. Savaş, sanatı vurmuştur. Yönetmenliğe bir süre müzik klipleri ve reklam çekimleri ile devam eder. Özellikle bu dönemde ünlü müzisyen Nancy Ajram ile çektiği klipler onu Lübnan’da tanınmış bir klip yönetmeni haline getirir. Fakat öğrenim dönemi boyunca özgün işlere imza atmanın hayalini kuran taze bir yönetmen için bu yeterli değildir. Bir türlü kimsenin duymadığı ve duyuramadığı sesler içini gıcıklamaya devam eder. Bir şeyler yapılmalıdır.
0Yönetmenlik, Kadın-Erkek, Eşitlik
Yıl kaç olursa olsun, hangi toplumda, hangi dinde, dilde, ırkta yaşıyorsak yaşayalım tamamen ortadan kaldıramadığımız bir eşikte takılır Labaki. “Toplumsal Cinsiyet Algısı” Toplumların kültürleri kadına ve erkeğe ayrı görevler yüklemiştir. Yönetmenlik koltuğu da pek kadının oturacağı bir yer değildir esasen. Cinsiyet eşitsizliğinin en yoğun görüldüğü Ortadoğu’da yaşamasına rağmen sanat değdiği her yerin rengini değiştirdiği gibi burada da sarsılmaz doğruları değiştirecektir. Labaki, kendisi gibi döneminin öncüsü birkaç kadın yönetmen ile koltuklarına sıkı sıkıya tutunmak için çabalar. Yönetmenliğin yanında çok iyi bir oyuncu ve senarist olması işini biraz daha kolaylaştırır. Neticesi ise birçok ödül adaylığı ve biz izleyiciler için görsel bir şölendir. Sırasıyla Karamel 2007, Peki Şimdi Nereye? 2011, Seni Seviyorum Rio 2014 ve Kafernahum 2018 filmlerinin senaristliğini ve yönetmenliğini yapar.
Sessizliği Biraz Bozalım; Karamel, 2007
Labaki, ilk uzun metraj filmi ile yönetmen koltuğuna oturur. Manifestosunu belirlemiştir, “insanlarım ve ülkem hakkında kendi dilimde konuşmaya devam etmek istiyorum”. Filmler çekildikleri dönemin kozasında büyür. Savaş çok önemli bir faktördür. Lübnan’da ardı ardına çıkan savaş konulu filmlerin ortasında açan bir çiçektir Karamel. Premieri Cannes Film Festivali Director’s Fortnight’da yapılır. Barış dönemi Lübnan’ında ufak bir mahalle kuaföründe çalışan kadınları ve çevrelerinde olup biten olayları anlatır. Lübnan’ın diğer Ortadoğu ülkelerinden en büyük farkı Türkiye gibi kozmopolit bir yapıda olmasıdır. Farklı ırktan, dini topluluklardan insanlar bir harman içinde yaşamaktadır. Bu durum zamanla halkın daha renkli ve keskin köşeleri olmayan ılımlı insanlar olmasını sağlamıştır. Fakat ne kadar olursa olsun konu kadın ve kadın cinselliği olduğunda herkesin bir adım geri durduğu noktada Labaki öne atılmıştır. Karamel Labaki’ye 2008 yılında Fransa Kültür ve İletişim Bakanı tarafından Sanat ve Edebiyat alanında Şövalye Nişanı getirir.
Film, kadınların sosyalleşmeyi en çok tercih ettiği mahalle kuaförlerinden birinde geçer. Ailesel sıkıntılar, bitmeyen koşturmalar, acılar, sohbetler üzerinden kadına dair evrensel mesajlar verilir. Asıl hikaye kuaförün sahibi Layele (Nadine Labaki) arkadaşları Nesrine, Rima, Jamale ve Rose etrafında döner. Her ne kadar bizi ilk görüntüde şen şakrak bir ortam karşılasa da kadınların her birinin sıkıntılarla dolu öyküsüne yakından tanık oluruz. Kullanılan metaforlarla dünya kadınlarının ortak sorunlarına değinirken gerçeklik kaygısı film boyunca ön planda kalır. Labaki kafasında kurguladığı romantik bir Doğu portresi sunmaz izleyiciye. Film boyunca kuaförleri günün sonunda kadınların hep dayanışma içinde olduğu birer mabet olarak izleriz. Burada kimse duygularını saklama gereği duymaz, özel hayatlar yüksek sesle konuşulabilinir, rahatça erkekler eleştirilebilinir. Ortadoğu sinemasında duymaya alışık olmadığımız adet döngüsü, bekaret, menopoz, ağda, sex gibi terimleri oldukça sık ve rahat kullanarak normalize etme çabasına tanık oluruz. Labaki bu film ile Lübnan’da, bir kadın yönetmenin yapabileceğinin en uç noktasına tırmanır. Karamel, savaş ortasında savaşı anlatan ve erkeği merkez alan bir film değildir.
İçgüdülerinizle yaptığınız ilk filmde her şeyi kendi yolunuzla yapma eğiliminde oluyorsunuz çünkü başka bir yönetmenden öğrenmediniz ya da henüz başka filmlerde çalışmadınız. Sanırım en iyi bildiğim şey, işinizin vaktinizi alması gerektiği, bir şeylere daha az acele etmeye çalışmak ve yaptığınız işe biraz mesafe koymaktı.
Nadine Labaki
Beraber Yaşamak Zor Olmasa Gerek. Peki Şimdi Nereye, 2011
İlk filmi Karamel’in başarısı henüz konuşulmaya devam ederken Labaki yeniden yönetmen koltuğuna oturmuştur. Artık deneyimli ve sevilen bir yönetmendir. Daha titiz çalışmaları, obsesif denilebilecek hassaslığıyla gündelik hayatta kaçırdığımız ufacık detayları çekip çıkarır. Peki Şimdi Nereye filmi Türk izleyicisine Karamel’den önce ulaşacak ve topraklarımızda da sevilmesini sağlar. Karamel’de olduğu gibi Peki Şimdi Nereye filminin premieri de Cannes Film Festivali’nde yapılır. İlk filminden farklı bir duruşu vardır bu sefer. Ortadoğu’nun sorunlarını feminen bir gözle ele alır. Böylesi sert ve maskülen konuları aktarmasındaki başarısı kendisine Uluslararası Toronto Film Festivali’nde Halkın Seçimi Ödülü’nü (People’s Choice Award) getirir. Her ne kadar Lübnan’ı Academy Ödülleri’nde (Oscars) temsil eden ilk kadın yönetmen olsa da ön elemelerde takılır. Fakat bu filmin başarısına gölge düşürmez.
Kaderin Ellerine Bırakılan Kadınlar
Labaki, Karamel gibi Peki Şimdi Nereye filminde de hem yönetmen hem oyuncu koltuğunda. Filmin açılışını aslında mevzunun tam ortasında yapıyor. Beyrut’ta Hristiyanların ve Müslümanların iç içe yaşadığı bir kasabadayız. Kasabanın genç yaşlı bütün kadınları bir mezarlık ziyareti için yola koyulmuşlardır. Kısa süre önce bitmiş savaşta yitirdikleri eşlerini, oğullarını, kardeşlerini ziyaret etmek isterler. Yıllarca birlikte yaşayan, her şeylerini paylaşan bu kadınlar bir bomba sesi ile farklı inanışta oldukları herkese düşman olmak zorunda bırakılmışlardır. Barışı getiren bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başlamıştır. Erkekler arasında çıkan ufak tefek gerginlikler kadınları tedirgin eder. Bir şekilde onların bu gerginliklerinin alevlenmeden söndürülmesi görevini yine kadınlar üstlenir.
Hollywood Sineması’ndan farklı olarak Ortadoğu’da çekilen herhangi bir filmde savaşın yıkım yüzünü görürüz. Oradakinin aksine etini dişine takan kadınların kayıplarına, çocukların kimsesizliklerine şahit oluruz. Çünkü oradaki gibi sivil hayat ve cepheler birbirinden uzaklara konuşlanmamışlardır. Bu gibi toplumlarda kadının annelik vasfı her şeyin önündedir. Temsili yuvaya sahip çıkmaları, erkeklerini cesaretlendirmeleri, çocuklarını beslemeleri beklenir. Fazlası değil. Konu Labaki filmi olduğunda kadınları sadece bu işleri yerine getiren pasif robotlar olarak görmemiz çok da mümkün olmayacaktır. Onların yüce ruhları Hz. Meryem metaforları ile filmin her yerindedir. Her ne kadar toplumdaki yerleri farklı, inanışları, kültürel duruşları farklı olsa da yine kasabanın kadınları barış için bir araya gelir. Şiddetten uzak, herkesin uzlaşabileceği çözümler ararlar. Yine günü kurtarmak adına yapılması gereken fedakarlık onlardan beklenir. Sona yaklaşıldıkça ipler gerilir. Kadınlar tüm kozlarını oynamışlardır. Sıra ötekileşmeye gelir. Tüm kadınlar bir sabah aniden ötekileşir. Hepsi diğer tarafa geçmiştir. Bu durumda erkekler çatışmaya önce kendi kadınlarından başlamak zorunda bırakılır. Evet, hala sıkılacak bir kurşun vardır. Ama. Peki Şimdi Nereye?
Normlar ve Yıkılacak Birkaç Tabu
Sizin için Labaki’nin anlayışını özetleyebileceğimiz iki filminin incelemesini yapmak istedim. Aslında tabuları yıkarak kadına yeni vasıflar yüklediğini net bir şekilde ortaya koydu diyebiliriz artık. “Toplumsal barışın elçiliği.” Savaşın griye boyadığı dünyaya renklerini ancak kadınların geri verebileceğini bize çok net bir şekilde anlattı. Kadın kimliğinin önemi vurguladı. Coğrafya kaderindir kelimesinin çaba işin içine girdiğinde aslında ne kadar değişken olabileceğini gördük. Kullanılan müziklerin aslında hikayeleri nasıl destanlaştırdığına tanık olduk. “Labaki sinemasının toplumsal cinsiyet rol kalıplarını ve ataerkil ahlaki normları onayan bir yapıya sahip olmakla birlikte aktif, mücadeleci ve çözümler üreten kadın karakterlere yer vererek ana akım sinemasından farklılaştığı görülür.”