Bir yönetmen düşünün ki, kendisine yapılan eleştirilerin sadece olumsuz olanlarını okuyor: Gaspar Noé! Arjantin asıllı Fransa ve Arjantin’de oldukça saygın, entelektüel bir aileden geliyor. 55 yaşında ve 5 uzun metraj filme sahip. Uzun aralıklarla seyrek filmler yapsa da, yaptığı her filmle adından söz ettirmeyi başaran bir isim. Onu tanıyanların iki zıt kutupta yer aldığını söylemek gerek; nefret edenler ve çok sevenler. Filmlerinin sindirimi oldukça zor, şahsına münhasır bir isim. İzleyenini rahatsız etmek amacını asla esirgemiyor. Provokatif, özgün bir yönetmen.
Fakat yine de onu başarılı kılan etkenin teknik dilinde, müthiş kurgusunda ve özenle seçilmiş harika müziklerinde olduğunu da göz önünde bulunduralım. Biçimselliği, içeriğin üstüne çıkan ama içeriğin aktarımında aksaklık yaratmayan bir dengeye sahip olan filmleri, özellikle kendine has, sürekli bir devinim halinde olan kamerası, hikayelerinin beslendiği ve izleyiciye aktarımdaki en etkin unsur. Kural ve sınır tanımayan bu kamera, izleyici için rahatsız edici bir seyahat, film içinse gerilimi yaratan en etkin araç. Gaspar Noé izleyicisini germek için öyle taktikler izliyor ki, örneğin tüm filmlerinde jenerikle dahi başlayan bir kontrol mekanizması geliştiriyor ve daha siz filmi görmeden sizi etkisi altına almayı amaçlıyor. Hatta bu girişlerin izleyici için kısmen bir uyarıcı (ikaz) olduğunu söylemek dahi mümkün. Karanlık ve loş ışıklarla yarattığı mekanlarını çok iyi kullanıyor ve renk kullanımlarıyla içeriğe uygun atmosferi yaratan kompozisyonlar yaratmayı başarıyor. Bir diğer teknik anlatım biçimi ise sık kullandığı, karakterin iç sesi. Bu yolla bir anlatıcı yaratarak tartışma ve anlamlandırma yoluna gidiyor. Tabii bunu yaparken aynı zamanda insan türünün riyakarlığını ve “herkes yalnızdır” diyerek insanın yaşamı boyunca bu yalnızlığa mahkum olduğu fikrini de vurgulamış oluyor.
İnsanoğlunun basit sorunlarından ve temel içgüdülerinden yola çıkarak işlediği hikayelerini ortak bir potada kaynaştıran ve alkolizm, madde bağımlılığı, cinsellik ve şiddet gibi öğelerle harmanlayarak bize sunan bir yönetmen. Basit denecek kadar minimal, yalın ve bazen senaryosuz işlediği hikayelerini, güncel ve salt gerçekçilikle yüzümüze vurabilen biri. “Ne anlattığın değil, nasıl anlattığın önemlidir” savının gerçek karşılığı !
Sınır kavramının koca bir soru işareti gibi yerleştirildiği filmlerinde, ensest ilişki, çok eşlilik, ölüm, tecavüz, şiddet gibi aykırı başlıklar sanki birer malzeme yahut tartışma misali çıkıyor karşımıza. Öyle ki yönetmen bu temaları ahlaki bir teraziye oturtmak bir yana, onları gözümüzün içine sokarak ve yaşamın tam merkezine koyarak bize tür olarak kim olduğumuzu, ne ölçüde karmaşık olabiliceğimizi, ne derece ileri gidebiliceğimizi acımasızca yüzümüze vurarak aktarıyor. İnsanlık olarak sahip olduğumuz ahlaki çerceveleri zedelereyek bu yönünü ortaya koyuyor her seferinde. Cinsellik ve cinsellikle doğan tüm davranışlarımızın temel bir içgüdü olduğunu, özünde hayvani ve basit amaçlarla sadece hayatta kalmaya çalışan yaratıklar olduğumuzu, hayatta kalmanın genetik bir kanun olduğunu söylüyor. Gaspar Noé için hayati eylemlerimiz ve tüm çabalarımızın temelinde üremek ve haz almak kadar basit sebebler yatıyor. Platonvari bir haz arayışı…
İlk uzun metraj filmi “I Stand Alone”da ensest ilişkiyi gözler önüne serip, “Enter the Void” ile de bunun aykırılığının gerekçesini sorduruyor karakteriyle. Bir başka filminde aşkı sorgularken aynı zamanda cinsel açlığın aşk dediğimiz hastalıktan bağımsız olmadığını dile getiriyor. Tabi Gaspar Noé’nun geliştiği ve beslendiği kültürünün de büyük payı var. Fransızların cinselliğe bakış ve yaşam biçimiyle diğer bir çok ülke toplumlarından daha evrimleşmiş olduğu da aşikar… Şüphesiz aşırılıktan son derece haz alan bir yönetmen ama söz konusu olan şey hiper gerçekçilikse geriye pek de tartışılıcak bir şey kalmıyor. Tecavüz, şiddet, uyuşturucu, ensestizm… Bunlar insanlığın gerçek birer parçası ve her an her yerde varlar.
Gaspar Noé için ucuz erotik filmler yapan biri gibi bahsedildiğini sık duyarız. Pornografik bulunan filmleri, pornografik tüketimin kökeninden çok cinsellik kisvesi üzerinden değerlendiriyor yanlış bir biçimde. Oysa ki pornografik olan, sadece Gaspar Noé’nun sinemasının gerçekçiliğin bir parçasından ibaret. Bu bir yönetmenden ne beklediğiniz ve bir filmden ne umduğunuzla da alakalı olan basit bir olgudur. Gaspar Noé her şeyden öte cesur sinemasıyla, insanlığın karanlık taraflarını dürten tavrıyla, sıradışı tekniği ve değişmez çizgisiyle değerlendirilmesi gereken gerçek bir yönetmendir.
“Sanat ve pornografi arasında bir sınır yoktur. Her şeyden sanat yapabilirsiniz. Bir mumdan veya bir kayıt cihazından sanat filmi yaratabilirsiniz. Süt içen bir kedi ile bir sanat eseri yaratabilirsiniz. Sevişen insanlarla bir sanat eseri yapabilirsiniz. Sınır yok. Farklı bir açıdan çekilen veya türetilen herhangi bir şey artistik veya deneysel olarak görülebilir.” Gaspar Noé