Bir Zebercet’in Trajedisi | Anayurt Oteli Film Eleştirisi

Yazan: Gaye Taşkan

Daha önceleri 1974 yılında Refik Halit Karay’ın “Yatık Emine” isimli öyküsünü senaryolaştırarak filmin yönetmenliğini yapan Ömer Kavur yine bir edebi uyarlama ile karşımızda; “Anayurt Oteli”, Yusuf Atılgan’ın aynı isimli romanından senaryolaştırılmış 1986 yapımı bir filmdir. Filmin başrollerinde Macit Koper, Şahika Tekand, Serra Yılmaz ve Orhan Çağman gibi isimler bulunmaktadır.

Edebiyat ve sinema ortak senaryo ilişkisinin dışında bir kurgusal dünya oluşturarak okuyucuyu ve izleyici kendisine çekmek bakımından da benzer bir yapı gösterirler. Yeşilçam’ın diğer yönetmenlerinde keskin bir çizgi ile ayrılan Ömer Kavur filmlerinde mekân karaktere bürünür. Mekânın ruhu ve kendine has bir anlatım dili vardır demek de yanlış olmaz sanırım. Yönetmenin bu filminde konu olan “Anayurt Oteli”nde eski ve köhne bir yapı olarak filmin ana karakteri Zebercet’in çevresine yabancılaşmış, yalnız, geçmişe bağımlı yaşayan hastalıklı duygusunu paylaşan en önemli unsurlardan biridir. Zebercet okul ve askerlik dâhil hayatının hiçbir evresinde kabul görmemiş, adeta soyutlanmış bir karakterdir. Son derece monoton bir hayatı vardır ta ki otele gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının (Şahika Tekad) hayatına girdiği ana kadar. Ve film burada başlar.

 

Filmin açılış sekansında Zebercet karanlık bir oda da kendi kendine şu cümleleri kurmaktadır: “Adım Zebercet. Zebercet. Bu otelin yöneticisiyim. 28 Kasım 1950’de doğdum. Yedi aylık… Annem kırk dört yaşındaymış o zaman. Babamdan büyük… Dört düşük yapmış bana kadar. Sünnet olduğum yaz öldü. 1960’da… İlkokul üçteydim… Orta ikiden ayrıldım, bir süre aylak dolaştım. Sonra askerlik… 71’de terhis oldum… Babam, birkaç yıl önce öldü… Oteli ben yönetiyorum. 80’den beri… Sorumluk isteyen bir iş… Adım Zebercet… Oysa ben, sizinkini bilmiyorum. Gecikmeli Ankara treniyle geldiniz. Üç gün önce… Kaydınızı yapamadım… Adınızı söylemediniz. Döneceğinizi biliyorum, gittiğiniz köyden… Hacırahmanlı’dan… Bir haftaya kadar dönerim dediniz.”

Bu sahne aslında seyirciye Zebercet hakkında birçok bilgiyi aktaran bir otopotre niteliği taşır. Annesinin ve babasının ölümünü, okulu bırakışını ve saplantılı olduğu kadını bu sahnede öğreniriz. Aynı zamanda Macit Koper’in usta oyunculuğu ile hayat bulan Zebercet karakteri, tüm bunları anlatırken kendi içinde yaşadığı gerilimi ve utangaçlığı kullandığı jest ve mimikler yardımı ile seyirciye aktarmaktadır.

Film kitaptaki anlatının aksine ileri atlayış, geri dönüş gibi karmaşık bir yapı yerine kesmeler ile ilerleyen sade bir anlatıya sahiptir. 24 günlük bir öyküyü 104 dakikada anlatan film geçen zamanı seyirciye net bir şekilde aktarabilmek adına günlerin verildiği ara yazılar ile kesilir. Bu nedenle Zebercet’in geçmişine yönelik bağları filmde eksik kalmaktadır. Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın Zebercet’in saplantısı haline dönüşür. Sadece bir gece kalmış olmasına rağmen kadın, gittikten sonra onun kaldığı odayı adeta bir müze haline getirir. Ve akşamları bu odaya gelerek çeşitli tutku ve erotizm içeren çeşitli fanteziler kurar. Hep kadının geri geleceği günü bekler…

Otel dışında ikinci bir mekân olarak şehrin çeşitli mekânlarını kullanır. Zebercet’in horoz dövüşü izlemeye gittiği ve sinemaya gittiği sahneler bunlara örnektir. Zebercet horoz dövüşü esnasında tanıştığı bir erkek ile sinema izlemeye gider. Bu esnada onunla yakınlaşmak ister ama arzularına engel olur. Kendini ifade edemeyen ve insanlar ile iletişim kurmak konusunda sıkıntı çeken Zebercet, bu genç adamı otele davet etmek ister ama yapamaz.

Zebercet’in bu takıntılı ve saplantılı halinde iletişim kurduğu insanlar sınırlıdır. Bunlardan biri otelin gündelikçisi olan Zeynep’tir. Serra Yılmaz’ın canlandırdığı Zeynep karakteridir. Zeynep annesi babası ölmüş, genç yaşında evlendirilmiş sonrasında dul kalmış ve dayısı tarafından otele yardımcı olması için bırakılmış bir kadındır. Zebercet kendi saplantılı duygularını tatmin etmek için bu kadın istememiş olsa da onunla defalarca ilişkiye girer ve bir gece ilişki esnasında onu boğarak öldürür. Aynı şekilde daha sonra elini tırmaladığı için Zeynep’in kedisini de öldürdüğü gibi. Zebercet bu iki ölümden de rahatsızlık duymaz. Bunun sebebi ise kendisinden zayıf gördüğü ve kendisine zarar verdiğini düşündüğü canlıları cezalandırmaktır.

Film boyunca belki de Zebercet ile en çok diyalog kuran karakter Orhan Çağman’ın canlandırmış olduğu emekli subaydır. Resepsiyonda oturur, Zebercet ile sohbet eder. Bu subayın varlığından da içten içe rahatsız olan Zebercet bunu emekli subaya yansıtmaz. Emekli subay otelden ayrıldıktan sonra oteli polis basar ve Zebercet bunun öldürmüş olduğu Zeynep ile alakalı olduğunu düşünür. Ama değildir. Kendi içerisinde vicdan muhakemesi yapmaya başlayan Zebercet gittiği adliyede kendisi ile alakalı olmayan bir davayı takip etmeye başlar. Bu dava öldürülmüş bir gelinin davasıdır. Bu süreçte kendi vicdan muhakemesi içerisinde kaybolmuş olan Zebercet öyle bir hale gelir ki mahkeme sahnesinde karar okunurken sanki sanık kendisi imiş gibi ayağa kalkar. Bu süreçten sonra kendi içinden çıkamadığı buhranlı hali filmin kapanış sahnesi olan Zebercet’in intihar ettiği sahneye kadar devam eder. Film hakkında değinilmesi gereken bir diğer önemli detay Atilla Özdemiroğlu tarafından yapılmış olan müzikleridir. Zebercet ‘in depresif hali ve duygusal bunalımlarını yansıtan müzikler tartışmasız filmin en önemli unsurlarından biridir.

Ömer Kavur imzalı “Anayurt Oteli” filmi 1987 Altın Portakal’da “En İyi Film” ve “En İyi Yönetmen” İstanbul ve Venedik Film Festivali dâhil birçok festivalden ödülle dönmüştür. Yusuf Atılgan’ın kült eseri olan Anayurt Oteli, günümüzde ise Talimhane tiyatrosu tarafından Firuze Engin’in uyarlaması ve Halil Babür ün başarılı oyunculuğu ile Zebercet adıyla, tek kişilik oyun olarak sahnelenmekte. Hem tiyatro hem de “Anayurt Oteli” sevenlere duyurulur.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir