Sinema, her ne kadar ilk gelişimini Avrupa’da yaşadıysa da ekonomik ve sosyal ortamın karışıklıklarından ötürü hızlı bir biçimde Amerika merkezli bir eğlence aracı haline gelmişti. Avrupa ülkeleri bu durumu fark ettikten sonra sinemanın Hollywood tekeline girmemesi için çaba sarf etmişse de artık her şey için çok geçti. Hollywood öylesine devasa bir endüstri haline gelmişti ki, bırakın sinemayı onun tekelinden almayı, Avrupa’da yaşayan yönetmen ve oyuncuların birçoğu evlerini terk ederek kendilerini Hollywood’un devasa stüdyolarına atmaya başlamışlardı.
İşte böylesine büyük bir güç haline gelen Hollywood, kendi içerisinde de birçok yıldız ismi bir anda şöhret yaptığı gibi bir anda da kapı dışarı edebiliyordu. Bu yazımda, Hollywood’un önce milyonların sevgilisi haline getirdiği, daha sonra da adeta yok ettiği en büyük komedyenlerden biri olan Roscoe Arbuckle’dan yani nam-ı diğer ‘Şişman’ Arbuckle’dan bahsedeceğim…
1887 yılında Kansas’ta doğan Arbuckle, çocukluğunda Kaliforniya’ya taşındı ve cüssesinin de yardımıyla 1909 yılında kendini bir anda Hollywood’un içinde buldu. Hollywood’a geçmeden önce de sahne yaşamına alışkın olan Arbuckle, sorunlu bir ailede büyümesine rağmen gülen yüzünü ve neşeli halini hiç kaybetmedi. Çalışırken şarkı söylemeyi çok seviyordu. Bir gün profesyonel bir şarkıcı onun sesini duydu ve bu iri cüsseli adamla hemen tanışmak istediğini söyledi. Bu tanışma, Arbuckle’ın kendini kısa sürede amatör bir yetenek yarışmasında bulmasını sağladı. Yarışmanın kuralına göre en çok alkışı alan yarışmacı kazanacaktı. Arbuckle bu yarışmada şarkı söyledi, dans etti ve etrafta biraz palyaçoluk yaptı ama tüm bunlara rağmen seyirciyi etkileyememişti. Roscoe de seyirciyi etkileyemediğinin farkındaydı ve sahneyi terk etmek için yavaşça sahne arkasına doğru gidiyordu. Tam o sırada elinde çobandeğneği bulunan yarışmanın organizatörü, Arbuckle’ı dürtmeye başladı. Arbuckle bir anlık panikle sahnede dört dönmeye başladı ve en sonunda kendini orkestranın bulunduğu çukurdan aşağı bıraktı. Bu kovalamaca ve Arbuckle’ın düşüşü seyirciyi o kadar çok güldürmüştü ki bir anda müthiş bir alkış tufanı koptu. Bu tatlı tesadüf, Arbuckle’ın vodvil tiyatrolarındaki kariyerini başlatan olay olmuştu. Hollywood’un en tanınmış şovmenlerinden biri olan Sid Grauman’le tanışmasıyla vodvil tiyatrolarının ana oyunculardan biri oldu.
Arbuckle’ın sinema kariyeri ise 1909 yılında rol aldığı Ben’s Kid filmi ile başladı. 1913 yılına kadar ufak bütçeli kısa filmlerde görülmüştü.
Kendisi her ne kadar bu durumdan nefret etse de, halk tarafından “Şişko” Arbuckle olarak tanındı ve “şişko ekran komedyeni” lakabı kendisine “Fatty’s Magic Pants” (1914) ve “Fatty’s Faithful Fido” (1915) gibi filmlerden sonra yapıştı. Bu lakabı sevmiyordu çünkü komedinin bir sandalye ya da kapı arasına sıkışmış şişko birinin görüntülerinden ibaret olmadığını düşünüyordu. O, her daim işsiz bir şekilde dolaşmayı “ucuz” kahkahalar almaya tercih etmiş bir oyuncuydu. Ünlü opera tenoru Enrico Caruso, Arbuckle’ın şarkı söylediğini duyduktan sonra, komedyeni “yaşamını sürdürmek için yaptığı bu saçmalıktan vazgeçmeye, eğitimle dünyanın en büyük ikinci şarkıcısı olmaya” çağırsa da kader Roscoe’ye o fırsatı bir türlü vermemişti.
İlk filmi, Arbuckle ve eşi Minta Durfee vodvil turnesindeyken çekildi. 1913 yılına gelindiğinde Keystone komedilerinde önde gelen figürlerden biri olmuştu. Koca cüssesine rağmen Arbuckle’ın el çabukluğu ve kıvraklığı, ona ekranda eşsiz ve farklı bir ekran duruşun sağladı ve Keystone Kops arasında da parladı. Mack Sennett’e göre ağır cüssesine rağmen sahnede bir kuş kadar hafifti. Bu yüzden kariyerinde pek çok kovalamaca sahnesinde rahat bir şekilde rol almıştı. Bugün bile bir komedi klişesi sayılan “yüzde turta patlatma” ilk kez Arbuckle filmlerinde ortaya çıkmıştı.
Keystone’daki ilk zamanlarında Chaplin ile birlikte çalışmıştır ve bir efsaneye göre Chaplin’e Şarlo karakteriyle özdeşleşen o bol kıyafetleri Arbuckle’ın ona verdiği söylenir. Arbuckle ve Chaplin ikilisi, Chaplin’in artık daha büyük projelerde yer almak istemesinden dolayı ayrıldı. Chaplin’den sonra bir süre Buster Keaton ve Joseph Sechenck birlikte çalışan Arbuckle’ın hayatı, feci bir suçlamayla içinden çıkılması güç bir trajediye dönüştü.
Takvimler 1921 yılını gösterdiğinde Roscoe “Fatty” Arbuckle sadece Hollywood’un değil dünyanın en çok tanınan film yıldızlarından biriydi. Dönemin yükselen stüdyolarından biri olan Paramount Pictures ona 18 sessiz filmde oynaması için yıllık bir milyon dolardan 3 yıllığına 3 milyon dolarlık bir sözleşme teklif etmişti. Oynadığı son film olan “Crazy to Marry” ülke çapında sinemalarda seyirci rekorları kırıyordu. Hem Paramount Pictures ile olan bu yeni anlaşma hem de son filmin gösterdiği yüksek başarıyı kutlamak için arkadaşı Fred Fischbach San Francisco’daki St. Francis Otel’de büyük bir parti organize etmişti.
Ancak o hafta sonu işler hiç de beklendiği gibi gitmedi. Haftanın sonunda, Fatty Arbuckle, Virginia Rappe adlı bir aktristi öldürmek suçlamasından dolayı San Francisco Adalet Sarayı’ndaki davadan ötürü 12 No’lu hücrede tutuluyordu. Vizyonda olan Crazy to Marry filmi acil bir şekilde salonlardan geri çekildi. Stüdyo ile yaptığı anlaşma ise tek taraflı olarak feshedilmişti. Olayın aslı astarı belli olmadan Hollywood’un ve medyanın keskin elleri Arbuckle’a cezasını kesmişti bile. Partide neler yaşandığı belirsizliğini korurken medya olayı dallandırıp budaklandırıyor, cezayı Roscoe Arbuckle’a kesiyordu.
Arbuckle’ın doğrudan suçlanmasının asıl nedeni Bambina Maude Delmont adındaki bir kadının Virginia Rappe cinayetinde Arbuckle aleyhine ifade vermesiydi. Delmont, Rappe’ye partide eşlik etmişti; Rappe ile sadece birkaç gün önce tanışmışlardı. Üstüne üstlük Delmont’un şantaj, fuhuş ve şantaj suçlarından polis kaydı bulunuyordu. Maude Delmont polise verdiği ifadede şunları söylemişti: “Arbuckle ve Rappe birlikte birkaç içki içtikten sonra, Arbuckle onu yan odaya götürdü ve “Seni beş yıldır bekliyorum ve şimdi seni yakaladım” dedi. Yarım saat kadar sonra Rappe’nin çığlık attığını duydum. Kapılarını çaldım ama kimse açmadı. Bunun üzerine kapıyı tekmelemeye başladım. Bir süre sonra Arbuckle pijamalarıyla kapıya geldi, Rappe’nin şapkası elindeydi. Bana bakarak gülüyordu. Rappe ise arkasındaki yatakta acı bir şekilde inliyordu.”
Delmont’un söylediklerine göre suçlu Arbuckle’dı. Rappe ağır yaralı bir şekilde hastaneye kaldırılmış ve üç gün sonra hayatını kaybetmişti. Hearts gazetelerinin sahibi William Randolph Hearst, Fatty Arbuckle skandalının Lusitania’nın batmasından daha fazla gazete sattığını söyleyecekti. Yani Arbuckle’ın polis gözetimi altında kaldığı her dakika gazeteciler için daha fazla gazete satmak anlamına geliyordu. Olaya kana susamış bir vampir gibi yapışan medya Arbuckle’ı çoktan suçlu ilan etmişti. Hatta olay o kadar ileri bir boyuta taşınmıştı ki, adli raporlarda olmayan şeyler sanki yaşanmış gibi halka aksettiriliyordu. San Francisco Examiner gazetesi, Arbuckle’ı dev bir örümcek ağının ortasında iki likör şişesiyle ve ağa yakalanmış yedi kadınla gösteren “Salonuna Yürüdüler” başlıklı bir editoryal karikatür yayınladı.
Olayların büyümesi sonucu polis Arbuckle’ı üç hafta boyunca hapiste tuttu. Polis merkezinde, bir takım elbise ve papyon içinde fotoğrafı çekilen ünlü oyuncunun yüzünde eski neşesinden eser görünmüyordu. Arbuckle’ın avukatları müvekkillerinin masum olduğu konusunda ısrar etti ve tüm gerçekler ortaya çıkana kadar jüriden bir karar vermemesini istedi; ancak Arbuckle sessiz kalmamalıydı. Bunun üzerine o gece yaşananları kendi ağzından ifadesi ile polise anlattı. Arbuckle, Virginia Rappe ile birkaç içki içtikten sonra aktrisin “histerik” hale geldiğini söyledi. “Nefes alamadığından şikâyet etti ve ardından kıyafetlerini yırtmaya başladı.” diyordu. Arbuckle hiçbir zaman onunla yalnız olmadığını ifade etti ve bu noktayı doğrulayacak tanıkları olduğunu söyledi.
İfadelerden sonra Arbuckle’ın kasıtlı cinayet suçlamasından yargılanmasına hükmedildi. San Francisco Bölge Savcısı Matthew Brady, davayı siyasetteki kariyerine hızlı bir başlangıç yapmak için mükemmel bir fırsat olarak gördü. Yani Hollywood, medya ve hukuk asla bu şişman yıldızın yanında olmadı; ancak Brady, olayın en meşhur tanığı Delmont ile sorun yaşamaya başlamıştı. Delmont bazen Rappe ile uzun yıllardır arkadaş olduğunu söylüyor bazen ise partiden birkaç gün önce tanıştıklarını ifade ediyordu. “Madame Black” olarak da bilinen Delmont, iyi biri değildi ve bunu Brady de biliyordu.
Delmont’un ifadesinin çelişkilerine rağmen Brady duruşmaya devam etti. Gazeteler ise olayın bu boyutuyla ilgilenmiyordu. Aleyhine olan delillere rağmen Arbuckle’ı kırbaçlamaya devam ettiler. En yakın arkadaşları ve meslektaşları olan Buster Keaton ve Charlie Chaplin, Arbuckle lehine konuşsalar bile gazeteler bu açıklamaları ana sayfalara taşımıyorlardı. Arbuckle’ın avukatları, Rappe’nin kronik bir mesane rahatsızlığı olduğunu gösteren tıbbi kanıtlar sundu ve onun otopsisi, “vücutta hiçbir şiddet izi olmadığı, kızın herhangi bir şekilde saldırıya uğradığına dair hiçbir işaret olmadığı” sonucuna vardı. Rappe’yi otelde tedavi eden doktor, verdiği ifadede Rappe son sözlerinde olayın Arbuckle ile bir ilgisi olmadığını söylediğini belirtti.
İlk duruşmada jüri üyeleri beraat lehine oy kullandı. Mart 1922’deki duruşmada Arbuckle’ın avukatlarının Rappe’yi tanıyan tanıkları kürsüye çağırmalarına izin verildi. Tüm tanıklar Arbuckle lehine ifade veriyordu. Hatta içlerinden bazıları Delmont’un olaya hiçbir zaman tanık olmadığını da belirttiler. 12 Nisan 1922’de jüri, Arbuckle’ı tüm suçlamalardan beraat ettirdi.
Arbuckle, adalet önünde suçsuz bulunsa bile, Hollywood için hala eli kanlı azılı bir katildi. Motion Picture Association’ın başkanı Will Hays, sinema endüstrisinin imajını düzeltmek amacıyla Arbuckle’ın ekranda görünmesini yasakladı. Arbuckle adını William B. Goodrich olarak değiştirdi ve perde arkasında kalarak film çevirmeye başladı. Bu takma isim Arbuckle’ın babasının tam adıydı. Bu süreçte birçok yapımcı ve stüdyo ona sırtını döndü. Arbuckle ise kendini bir anda alkol batağında buldu. O kadar çok içiyordu ki ilk eşi olan Minta Durfee, “Roscoe sadece bir şişede teselli ve rahatlık buluyor gibiydi” sözleri ile durumun vahametini açıklamıştı. İçlerinde Buster Keaton ve Charlie Chaplin’in de olduğu az sayıdaki arkadaşı dışında kimse onunla görüşmek istemiyordu. Arbuckle’ın dev yüreği bu dışlanmaya daha fazla dayanamadı ve 29 Haziran 1933’te bir otel odasında trajik yaşamı son buldu. Öldüğünde 46 yaşında olan Arbuckle, tıpkı kariyerinin son 10 yılı gibi sessiz sedasız bir vedayla sonsuzluğa uğurlandı.
Evet, Arbuckle cüsse olarak her zaman iri yarı biriydi, ancak bu, Hollywood’un onu kolayca yiyebilmesi için engel teşkil etmiyordu. Gerek daha fazla gazete satmak için onu bir oyuncak gibi kullanan medya, gerek kariyer basamaklarını onar onar atlamak için onu suçlu bulmaya çalışan savcılar, gerekse aklandıktan sonra ona sırtını dönen Hollywood… Belki de kariyeri diğer sessiz film komedyenlerinden çok daha şaşalı ilerleyecek olan Arbuckle, her kimi suçlarsanız suçlayın büyük bir haksızlığa uğrayarak hayata veda etti. Bu, Hollywood’un yuttuğu ne ilk ne de son yıldız isimdi…