“Bazı nedenlerden dolayı her şey bir metafor haline geldi.
Metafor! Metafor!
Ben o sökülmüş ağacım. Dur biraz ben o ağacı söken fırtınayım.”
‘C.R.A.Z.Y’, ‘Dallas Buyers Club’, ‘Wild’ filmleri ile gönlümüzde taht kuran yönetmen Jean-Marc Vallée’in 2015 yapımı filmi The Demolition, !f İstanbul 2016’da gerçekleşen gösterimi ile Türkçe’ye “Yeniden Başla” olarak çevrilmişti. Başrolde, oynadığı karakterlerde kendisini hep bir üst basamağa taşıyabilen ve ‘The Demolition’da da yüksek bir performans sergileyen Jake Gyllenhaal ve bir çok farklı yapımda izlediğimiz, yüzüne oldukça aşina olduğumuz Naomi Watts var.
Başarılı bir finans uzmanı olan Davis, araba kazasında karısını kaybeder. Karısının ailesi, Davis’e destek olmaya çalışırlar fakat Davis gün geçtikçe kendisini kaybetmektedir. Kaza sonrası gittikleri hastanede beklerken, Davis’in çikolata almak için para attığı otomatlardan biri arızalanır ve sonrasında Davis otomat şirketine gayet dürüst bir şikayet mektubu yazar. Şirketin müşteri temsilcisi Karen, bu şikayet mektubuna kayıtsız kalmaz ve aralarında bir mektup arkadaşlığı başlar.
Filmin ilk çeyreğinde Davis, acısını yaşayamayan, ayna karşısında kendisini ağlamaya zorlayan, “kolay” hayatı seçmiş bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Fakat Karen’le mektuplaşmaya başladığında şimdiye kadar kendisine bile itiraf edemediği duygularını, “hissiz” hayatını kağıda dökmeye başladıktan sonra, bu yazışmalar benliğine ayna tutuyor.
Film, izleyiciye büyük mesajlar yerine, hayatını ve tüm kişiliğini yıkıp yeniden inşa etmenin sınırlarında dolaşan bir adamın hikayesini anlatıyor. Hayatını onarmak için tek tek parçalarına ayıran bir adam, hepimizden çok uzak bir dünyada yaşamıyor, içimizden biri gibi, hepimiz gibi. Dolayısıyla izleyici olarak aslında hepimiz filmin bir parçası halindeyiz yani film izleyiciyle bütünlük oluşturan, karşılıklı iletişim kuran bir kurguda. Karakter ile empati kuramıyorsanız filmle de iletişime geçemiyorsunuz demek çok da yanlış bir ifade olmaz. Filmin soundtrack’leri de, varoluşçu bir hikayenin atmosferini anlatması açısından çok yerinde seçilmiş müziklerden oluşuyor.
Hikaye,homofobik baskı ve şiddete de eleştirel bir tavırla göz kırpıp, toplumun ve kişinin tekdüzeleşmiş halinin “yıkım”ından çok, benliğin bu yıkımı hangi evrelerden geçirdiğinidemogoji yapmadan anlatıyor .Film bir adım daha ileri giderek, bizlerin de kendi iç hesaplaşmalarımızı yapmamız konusunda ortam hazırlıyor ve 2015 yılının en iyi filmlerinden biri olarak karşımızda duruyor.