Bağımsız Filmler
Gişe için yapılan filmleri izlerken kendine ait bir şey bulamıyor musun?
Yoksa senin için de sinema sadece kış ayları zaman geçirme etkinliği olmanın dışında bir yere mi sahip?
Film üretenlerin sinemayı bir sanat olarak görmek yerine büyük stüdyolara hapsedilmiş ve izleyiciyi memnun edecek ürünler olarak gördüğü ticari sinema anlayışına karşı mısın?
Yönetmenlerin büyük stüdyoların dışında, içerik ve biçim açısından kısıtlanmamış her türlü müdahaleden bağımsız olarak ortaya koydukları filmlerin varlığından haberdarsın ama nereden başlasam diye düşünüyor ama içinden çıkamıyor musun?
O zaman doğru yerdesin…
İşte senin için bağımsız sinemanın değişik biçimlerinin örneklerinden derlediğimiz izleyicinin takdirini kazanmış 10 film.
The Man from Earth / Dünyalı (2007)
‘The Next One’ (1982) ve ‘K-PAX’ (2001) gibi psikolojik bilim kurgu gezilerini işleyen filmlerden farklı olarak Richard Schenkman’nın ‘The Man From Earth'(2007)’ü zihinsel bir bilim kurgu gezisi tanımlar. Kendi alanlarında uzman 5 kişinin, 14.000 yıldır yaşadığını iddia eden bir adamın bu iddiasını çürütmeye dayalı diyaloglardan oluşan hikâye tamamen tek mekân içinde kurgulanmıştır. Film zamanı ile gerçek (izleyici) zamanın paralel olarak ilerlemesi izleyiciye kendini filmin içinde hissetmesine neden olur. Peki ya sen o odada olsan inanır mıydın?
Lakposhtha parvaz mikonand / Kaplumbağalar da Uçar (2004)
Hep mi gerçeküstü dediğini duyar gibiyim eğer senin tarzın realizme yakınsa bu önerimiz tam senlik. İran’ın Emir Kusturica’sı olarak da anılan Bahman Ghobadi, ‘Kaplumbağalar da Uçar’ filmiyle bizlere, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’ı işgali ve Saddam’ın devrilmesi sürecine yakından bakabilme fırsatı sunar. Film aynı zamanda Saddam sonrası Irak’ta çekilen ilk filmdir.
Savaşı, bu bölgede biraz para ya da yemek için kara mayın avcılığı yapan çocukların gözünden ve onların hayatlarına odaklanarak anlatan ‘Kaplumbağalar da Uçar’ filmi, Irak-Türkiye sınırındaki bir Kürt mülteci kampında geçmektedir. Yönetmenin Irak gezileri esnasında el kamerasıyla çektiği görüntülerinden yola çıkarak ortaya koyduğu film, 52. San Sebastian Film Festivali’nde “Altın Midye – En İyi Film” ve “En İyi Görüntü” ödüllerinin yanı sıra Berlin Film Festivali’nde de “Barış Ödülü”nü kazanmıştır.
Reservoir Dogs / Rezervuar Köpekleri (1992)
Quentin Tarantino ilk uzun metraj filmi olan ‘Rezervuar Köpekleri’ ilginç diyaloglar içeren bir suç hikayesidir. Fiziksel şiddetin psikolojik şiddete dönüşümünün gözlendiği filmin büyük bir kısmı tek bir mekânda geçer. Oyuncu kadrosu, Harvey Keitel, Tim Roth, Freddy Newandyke gibi önemli isimlerden oluşmaktadır. Empire dergisi filmi “tüm zamanların en büyük bağımsız filmi” olarak adlandırılmıştır.
Memento / Akıl Defteri (2000)
Bağımsız sinema severler arasında oldukça popüler olan Christopher Nolan’ın yazıp yönettiği neo-noir psikolojik gerilim filmi ‘Memento’ zaman zaman izleyiciyi rahatsız eden aynı zamanda büyüleyen bir filmdir. Hayatını karısına tecavüz edip öldüren kişiyi bulmak için adayan Leonard’ın bu yolda ciddi bir engeli vardır: yaşadığı, çok ender rastlanan ve tedavi edilemeyen bir tür hafıza kaybı. Her ne kadar hayatının ‘kaza’dan önceki dönemlerini hatırlayabiliyorsa da, bazen 15 dakika öncesinde nereye gittiğini ve nerede olduğunu bile unutabilmektedir.
Nolan filmleri arasında kuşkusuz en iyi kurguya sahip filmdir. Genel olarak ilk izleyişte çözümlenemeyen kurgusu nedeni ile bir tekrar edilen film olma özelliği taşır. Filmin yarısı siyah-beyaz ve kronolojik olarak ilerlerken diğer yarısı renkli ve ters akışta ilerlemektedir. Sonuçta, her iki akış çizgisi birleşir. ‘Memento’ yılda bir kez izlenilerek ritüel haline getirilebilecek bir yapıttır. Benden söylemesi..
Bilek Kesenler: Bir Aşk Hikâyesi /Wristcutters: A Love Story (2006)
‘Bilek Kesenler’, mucizelere inanmaktan ve umut etmekten asla vazgeçmeyenler için eğlenceli ve bir o kadar da hüzünlü bir film. Sevgilisinden yeni ayrılmış ve ayrılığın yaşattığı acıya daha fazla tahammül edemeyen Zia, çareyi intihar etmekte bulur. Ne var ki intihar son değil, yalnızca önceki yaşamlarında bulamadıkları şeyleri arayan ruhlar için öbür taraftan büyüleyici bir yolculuğun başlangıcıdır.
Yaşamını sonlandırmasının ardından sadece gözlerini yeniden açan Zia, kendini sadece intihar edenlerin bulunduğu bir evrende bulur. Yönetmen Goran Dukic’in yaratıcı hayal gücü sayesinde çağımızın yalnızlıklarını ve yanlışlıklarını şaşırtıcı ve son derece tatlı; detaylara özen gösterilerek çekilmiş bir filmdir. Mikail’in kırmızı tişörtüne dikkat edin derim.
Juno (2007)
Roma Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanan film lise öğrencisi olan Juno’nun merak sonucu okul arkadaşı Bleeker ile birlikte olması ve sonrasında hamile kalmasının ardından gelişen olayları konu alır. Bağımsız ve özgün senaryosu ile beğeni toplayan film genç gebeliğin zorluklarını eğlenceli bir tecrübe halinde anlatıyor.
Los Amantes del Círculo Polar / Kutup Çizgisi Aşıkları (1998)
İspanyol yönetmen Julio Medem’in senaryosunu yazıp aynı zamanda yönetmen koltuğunda oturduğu filminin başrollerinde Najwa Nimri ve Fele Martinez var. “Otto” ve “Ana” isimlerindeki iki çocuğun tesadüflerin de yardımıyla başlayan ve tesadüflerin senelerce peşlerini bırakmadığı bir aşk hikâyesini anlatıyor.
Madrid’te başlayan ve on yedi yıl sonra kutup çizgisinin kıyısında buluşacaklarını bilmeden “o” günün bir gün geleceğine dair umutları ve tesadüfleri “Otto” ve “Ana”nin gözünden iki farklı anlatım ile ele alınan filmi eşsiz Finlandiya görüntüleri taçlandırıyor. İspanyol sinemasının en iyi aşk filmlerinden biri olan ‘Kutup Çizgisi Aşıkları’ aşk hikâyeleri ve tesadüfleri sevenlerin kaçırmaması gereken bir film.
Pulp Fiction / Ucuz Roman (1994)
Quentin Tarantino her ne kadar ‘Rezervuar Köpekleri’ ile dikkat çeken bir yönetmen haline gelse de ‘Ucuz Roman’ onu, kitlelere asıl tanıtan filmdir. Başrollerini John Travolta, Samuel L. Jackson ve Uma Thurman’ın paylaştığı komik ve heyecan verici bir gangster komedisidir. Birbirinden farklı diyaloglar içeren filmi Tarantino’nun nasıl bir ustalıkla muhteşem bir final için birbirine bağladığını seyretmek için bile izleyebilirsiniz. Eğer bu filmi şimdiye kadar izlemediyseniz, geç kalmayın derim.
Happiness / Mutluluk (1998)
1998 Cannes Film Festivali’nin Uluslararası Eleştirmenler ödülünü oybirliği ile hak etmiş olan bu film, mutluluğun kime, neye göre yaşandığını sorgulayan; birbirine teğet yaşantıları ve bu insanların mutluluğu arayışlarını hedef alan mutlu mutsuz bir filmdir. Eğer kara mizahı seviyorsan bu film tam senlik.
Pi (1998)
Yönetmen Darren Aronofsky, filmin çekimlerine başladıktan sonra yeterli miktarda bütçelerinin olmadığını fark ettikten sonra tanıdığı herkesten 100$ istemek fikri ile yola çıkar ve bu fikir kısa zamanda meyvesini verir. Filmi tamamalamak için lüzum olan 60.000$ toplanır ve ‘Pi’nin çekimleri tamamlanır. ‘Black Swan’, ‘Requiem for a Dream’ gibi filmlerin genç ama usta yönetmeni Darren Aronofsky’nin takıntılar odaklı ilk uzun metraj filmi çok düşük bir bütçeyle çekilmesine rağmen şimdilerde kült film olarak anılıyor.
Paranoyak bir matematikçinin doğanın birtakım kodlardan oluştuğunu keşfetmesinin ardından onun sırrını ortaya çıkaracak bir anahtar bulma çabasını anlatan film, Maximillian adlı bu matematikçinin pi sayısının çevresinde dönen hayatına odaklanıyor. Siz de hayatın matematiğine inanıyorsanız bu film sizin için biçilmiş kaftan.
BONUS : Masumiyet (1997)
Bu kadar yabancı filmden sonra bonus olarak Türk bağımsız sinemasının en güzel örneklerinden biri eşsiz diyalogları, güçlü oyunculukları ve hastalıklı denebilecek kadar takıntılı karakterleri ile Zeki Demirkubuz’un yönetmen koltuğunda oturduğu Masumiyet. Tüm zamanların en iyi Türk filmi olmaya aday bir film. 1997 yılında gösterime giren ‘Masumiyet’, Zeki Demirkubuz’un ‘C Blok’tan (1994) sonra çektiği ikinci uzun metrajlı film.
Filmin başrollerini Haluk Bilginer, Güven Kıraç ve Derya Alabora paylaşıyor. Hapisten yeni çıkan Yusuf’un, hayat kadını olan Uğur ve onun aşığı, aynı zamanda pezevengi de olan Bekir ile kesişen yolları bizlere zorlu ve acımasız bir gerçeklikle kaplı bir hikâyenin kapılarını açıyor. Gerçekten masumiyet bu üç suçlunun günahlarını ödeme biçiminde mi saklı diye düşünmeden edemiyor insan?