Ayzenştayn : “Çizgi, Hareketin İzidir”
En genç sanatlardan biri olan sinemanın geçmiş zamanlardaki sanat çağrışımlarını sorsalar, bendeki cevap dakikaya erişmeden sadece saniyeler eşliğinde resim ve fotoğraf olurdu. Belki bu sebeptendir ki sıkı yönetmenlerin yaşamlarını araştırmadan önce, bakışlarında bir çizer ya da fotoğrafçının ikamet ettiği tahminiyle sanatçının hayali biyografisini kafamda kurarım. Bu aşamadan sonra konu hakkında araştırma yapmak -tahminlerim yanlış çıksa bile- benim için keyifli bir uğraş haline gelir.
Elbette bu her sıkı yönetmen için geçerli değil. Bazılarının bakışlarında bir şairle selamlaşmak mümkünken bazıları sadece çok kıymetli delileri kollar, kimiyse sadece katliam yuvası barındırır. Sonuçta yaşamda geçerli olduğu kadar sanat ve edebiyatta da geçerli olarak saydığım, sanata ve sanatçılara yakıştırdığım şu basit söze inanırım: “Her şey birbiriyle ilgilidir.”
Bu anlamda Ayzenştayn’ın sineması da yaşamı da, her şeyin birbiriyle nasıl da ilgili olduğuna örnek teşkil eder nitelikte. Ancak hepsini kapsamlı bir şekilde buraya sığdırmak mümkün olmayacağından şimdilik sadece çizimlerini temel alarak ilerleyeceğim.
Ayzenştayn, sinemanın içine girene kadar pek çok alanla beslendi. Küçük yaşlarda Fransızca, İngilizce ve Almanca öğrendi. Piyano çaldı. Fotoğraf çekmekten hoşlandı. Çok okudu ve çok çizdi.
Ayzenştayn’ın hayatına bakıldığında yabancı dil, müzik, fotoğraf, resim, mühendislik, tiyatro, sinema, öğretmenlik halkalarının zinciri nasıl oluşturduğunu görmek mümkün. Bugün yüz yirmi yılın üzerinde bir zaman diliminden bakıldığında bile bıraktıklarının ne denli zengin olduğunu görmek mümkün.
Çocukluk ya da Keder Zamanları
Soyumla böbürlenemem. Babam işçi değil. Annem de işçi bir aileden gelmiyor. Babam mimar ve mühendis. Bir entelektüel.
1898 yılında dönemin Çarlık Rusyası, günümüzün Letonya sınırları içerisinde olan Riga’da mühendis-mimar bir babanın ve tüccar bir aileden gelen varlıklı bir annenin tek oğlu olarak dünyaya geldi. Fiziki olarak iyi şartlarda yetişti. Dadıyla büyüdü, yabancı dilden piyanoya çok iyi eğitimler aldı ve evlerine sık sık milletvekilleri girip çıktı. Daha sonra yetiştiriliş tarzıyla ilgili “Sadece kendim için değil, aynı zamanda diğerleri için de gerekli ve faydalı olduğu ortaya çıktı.” demesine rağmen asla burjuva bir kökten gelişiyle övünmedi. Çocukluğu onda “keder zamanları” olarak yer etti. Bunun böyle olmasının en büyük etkenlerden biri anne ve babasının ayrılığıydı. Bu ayrılıktan sonra Ayzenştayn, babasıyla kaldı. Filmlerine bakıldığında da çocuk ölümlerinin hep sert bir şekilde gerçekleşmekte olduğu dikkat çeker.
Erken çocukluktan itibaren resim yapmaya başlayan Ayzenştayn I. Dünya Savaşı sırasında, hastanelerde yaralı askerleri ziyaret etti. Kimi zaman onları resmederken kimi zaman da onları neşelendirmek için müstehcen resimler çizdi.
Ayzenştayn Gençlik ve Devrim
Devrim bana hayatımdaki en değerli şeyi verdi, beni sanatçı yapan oydu. Devrim olmasaydı asla -babadan oğula- mühendis olma geleneğini bozmazdım. Eğilimler, arzular vardı ancak sadece devrimci kasırga bana temel olanı verdi: kendi mukadderatını kendi tayin etme özgürlüğü.
Babasının tavsiyesi üzerine St.Petersburg’da İnşaat Mühendisliği Enstitüsü’ne girdi. 1917’de gazetede ilk kez bir karikatürü yayınlandı. Aynı yıl Sovyet gücünün destekçisi oldu ve 1918’de Kızıl Ordu’ya katıldı. Ordudayken çeşitli görevleri oldu. Trenler için dekorlar yaptı ve propaganda afişleri çizdi. Aynı zamanda amatör tiyatro gruplarında da aktif olarak yer aldı; tiyatro tarihini inceledi, pek çok piyesin dekor ve kostümleri için eskizler hazırladı ve tiyatroya ilişkin notlar aldı.
1920’de Minsk’te Japon bir öğretmenle tanıştı, yine yabancı bir dil karşısında büyülendi ve o yıl terhis olduktan sonra Japonca öğrenip tercüman olmaya karar vererek Moskova’da Genelkurmay Akademisi’nin Doğu Dilleri Bölümü’ne girdi. Ayzenştayn’ın doğu dil ve kültürüne olan ilgisi salt Japoncayla sınırlı değildi. Çin diline ve kültürüne de ilgi duyuyordu. Ancak tercüman olma fikri kısa sürdü. Bu fikir kısa sürdüyse de Japon ve Çin kültürü etkisini çizimlerinden tiyatrosuna, düşünüş biçiminden sinemasına, Ayzenştayn sanatlarında göstermeye devam etti. Batıda onu etkileyen isimler Leonardo da Vinci, Commedia dell’Arte, Daumier, Lautrec ve Picasso’yken doğuda, kabuki tiyatrosunu incelerken karşılaştığı Sharaku, Hokusai gibi ustalardan etkilendi.
İlk İşçi Tiyatrosu: Prolekult
Bir süre sonra tercüman olma fikrinden vazgeçen Ayzenştayn, ilk işçi tiyatrosu olan Prolekult Tiyatrosu’nun sanatçı dekoratörlüğünü yaptı. 1921’de Prolekult Tiyatrosu’nda Jack London’ın öyküsünden uyarladığı “Meksikalı (Mexican) / (Мексиканец)” oyununu Valeri Şmışlayev’le birlikte sahneye koydular. Yine bu yıl sahne yönetimiyle ilgili açılan devlet okulunun sınavlarını kazanarak Meyerhold’un öğrencisi oldu. Ayzenştayn, Meyerhold’un sahneye hazırladığı Bernard Shaw piyesi “Kırgınlar Evi (Heartbreak House) / (Дом, где разбиваются сердца)”nde çalıştı. Kostüm tasarımları ve dekor çalışmaları yaptı. Birkaç çalışmada daha görev aldı.
Ayrılış
Ayzenştayn’ın mutat bir bağlılıkla devam ettiği Meyerhold’un derslerinden birinde, Zinaida Nikolayevna Rayh (Meyerhold’un gelecekteki eşi) masanın üzerinde duran afişten bir kağıt şerit kopardı, kağıda birkaç kelime karaladı ve Ayzenştayn’a gönderdi. Şerit, vaktiyle sultanlardan yakın arkadaşlarına son hediye vazifesi gören ipek kaytan gibi uzun, ince ve yeşildi. «Seryoja, Meyerhold kendini hazır bir yönetmen gibi hissettiğinde Stanislavski’den ayrıldı.» yazıyordu.
İvan Aksenov “Sergey Ayzenştayn. Sanatçının Portresi”
(Иван Аксенов. «Сергей Эйзенштейн. Портрет художника»)
Bunun üzerine Ayzenştayn notu cebine koydu ve dersten sonra Meyerhold’la biraz sohbet ettikten sonra ertesi gün derste görüşmek üzere vedalaştı. Ancak ertesi gün gitmedi.
Macbeth ve Duncan’ın Ölümü
Ayzenştayn, enstitüden arkadaşı tiyatro ve sinema yönetmeni Sergey Yutkeviç’le birlikte “Macbeth (Макбет)” piyesinin kostüm ve dekorasyonu üzerine çalıştı. Ancak oyun başarısız oldu ve sadece bir hafta sürdü. 1931’de Meksika’da bir çekim molasında Macbeth teması Ayzenştayn’ın aklına tekrar geldi ve “Duncan’ın Ölümü (Смерть Дункана)” isimli bir eskiz dizisi çizdi.
Ayzenştayn ve İngiltere (İngiliz) Kültürü
Ufak yaşlarda İngilizce öğrenen Ayzenştayn’ı besleyen kaynaklardan biri de İngiliz kültürü oldu. Sherlock Holmes ve dedektif Nick Carter, onun hayatına yine erken çocuklukta girdi. Çocukluğunun yanı sıra Shakespeare’den Dickens’a, Poe’dan Modern İngiliz Edebiyatı’na pek çok İngilizin takipçisi oldu. 1922’de Sherlock Holmes ve Nick Carter için kostüm eskizleri tasarladı. 1929’da kısa bir İngiltere yolculuğu yaptı. Cambridge ve Oxford’da çizdiği Tudor kemerlerinin “Korkunç İvan (Ivan the Terrible / Иван Грозный)” filmi dekorasyonunda etkili olması ihtimaller arasında.
Ayzenştayn ve ilkler yılı
Meyerhold’dan ayrıldıktan sonra tekrar Prolekult Tiyatrosu çalışmalarına yoğunlaşan Ayzenştayn 1923 yılında Aleksandr Ostrovski’nin “Enough Stupidity In Every Wise (На всякого мудреца довольно простоты)” piyesinin yönetmenliğini yaptı. Modernize ettiği Ostrovski oyunu, onun tiyatrodaki tam teşekküllü ilk yönetmenlik deneyimiydi. Bu oyun için çekilen kısa film “Glumov’un Günlüğü (Glumov’s Diary) / (Дневник Глумова)” ise oyunun sonunda gösterildi. “Glumov’un Günlüğü”, Ayzenştayn’ın ilk sinema denemesi olmasının yanı sıra, sinemada erken avangardın da ilk örneklerindendir.
1923, Ayzenştayn için verimli bir yıldı. O yıl “LEF (ЛЕФ)” Dergisi’nde, kurgu üzerine yazdığı “Atraksiyonların Kurgusu (Montage of Attractions) / (Монтаж Аттракционов)” başlıklı makalesi yayınlandı.
Sinemadaki ilk denemesinden sonra, kısa bir süre daha tiyatroya devam etti. 1924’te çektiği “Grev (Strike / Стачка)” filmiyle birlikte tamamen sinemaya geçmiş oldu. 1925 yılına gelindiğindeyse “Potemkin Zırhlısı (Battleship Potemkin /Броненосец «Потемкин»)” filmi tüm dünyayı sarstı.
Çizimleriyle Ayzenştayn Filmleri
Aleksandr Nevski (1938)
Korkunç İvan (1942)
U.S.A, Avrupa ve SSCB
1928’de Ayzenştayn, Grigori Aleksandrov ve Eduard Tisse ile birlikte Amerika ve Avrupa’nın pek çok yerini dolaştı. Londra, Amsterdam, Brüksel ve Hamburg’daki üniversitelerde dersler verdi. 1930’da Charlie Chaplin’le buluşup tenis oynadı. Film çalışmalarına devam etti. Çeşitli aksiliklere maruz kaldı. Sovyetler Birliği’ne döndü. Bilimsel ve pedagojik faaliyetlerin yanında sinema çalışmalarını sürdürdü. Bu dönemde çizimlerine de yoğunlaştı. Ülkesinde de çeşitli problemler yaşadı. 1948 yılında henüz 50 yaşındayken “Korkunç İvan (Ivan the Terrible / Иван Грозный)”ın üçüncü bölümü çekimleri sırasında kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Müzik
Eisenstein’ın açıklamalarını inceleyecek olursak, her şeyi nasıl da ‘atraksiyonlar’a, yani epizodlara ayırdığını görürüz. Bu epizodların hepsi de hata payı olmaksızın vurucu bir sona sahiptir. Eisenstein bu parçaları, anlatılan öyküleri geliştirmek gibi geleneksel bir amaçla değil, müzikal ilkelere göre oluşturmuştur. Ritmin doğasını anlamadığımız sürece bunun anlaşılması imkansızdır. Ritim, kesin ve uyumlu bir bütünsel plan sonucu ortaya çıkar. İşte Eisenstein’ın yaratıcılığı da çalışmalarında izlediği ritmik yöntemde yatar.
Vsevolod Meyerhold “Chaplin ve Chaplinizm”
Ayzenştayn ve müzik
Ayzenştayn filmlerinin vurucu unsurlarından biri de müziktir. Her ne kadar başka bir ana başlık altında incelenecek kadar zengin bir içeriğe sahip olsa da, buraya Ayzenştayn ve Prokofiev uyumunu gösterir nitelikte bir link bırakma taraftarıyım.
“Kalemsiz ve kağıtsız kendimi bilmiyorum.”
Sergey Mihayloviç Ayzenştayn
Ayzenştayn‘ın ölümünden sonra hakkında yazılan kitaplar, genellikle sansür yüzünden hemen basılamadı. İlerleyen zamanlarda basılmış olsa da bilgi ve birikimlerini yansıttığı oldukça zengin çalışmaları bugün bile araştırılmaya devam ediyor. Amerika, İngiltere gibi ülkelerde sergileri yapılıyor. Rusya Edebiyat ve Sanat Arşivi’nde çalışmaları korunuyor. Bizdeyse 1975 Mayıs ayında İstanbul Sinematek Derneği’nde “Ayzenştayn Desenleri” sergisi açılmış. 2017’de Naum Kleiman’ın (Rus film eleştirmeni, sinema tarihçisi, Ayzenştayn uzmanı), “Kağıt Üzerinde Ayzenştayn (Эйзенштейн на Бумаге)” isimli Ayzenştayn’ın çizimlerini derlediği kitabı, Martin Scorsese’nin ön sözüyle yayınlandı. Geçtiğimiz yıl, sanatçının 120. yaşı Rusya’da çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Son olarak Google’ın Ayzenştayn için hazırladığı sanal müzeyi de aşağıya iliştiriyorum.
https://artsandculture.google.com/exhibit/YgKC3Cneu0iiKg
Sergei M. Eisenstein Kaynakça:
- https://www.culture.ru/persons/680/sergei-eizenshtein
- https://arzamas.academy/mag/272-eisenstein
- https://www.kinopoisk.ru/media/article/3064984/
- https://artsandculture.google.com/exhibit/YgKC3Cneu0iiKg
- https://humus.livejournal.com/6622716.html
- https://ar.culture.ru/ru/subject/eyzenshteyn-izuchaet-yaponskiy
- Составитель-редактор Р. Н. ЮРЕНЕВ – Эйзенштейн в воспоминаниях современников, Москва «Искусство» 1974
(Redaktör R.N. YUREYEV tarafından derlenmiştir – Çağdaşlarının Hatıralarında Ayzenştayn, Moskova “Sanat” 1974 - Yon Barna – Eisenstein Yaşamöyküsü ve Yapıtları (İzdüşüm Yayınları, 2000)
- Milliyet Sanat Dergisi 23 Mayıs 1975, Sayı: 133 Ayzenştayn’ın Desenleri:
Ayzenştayn, Filmlerindeki Plastik Üstünlüğü Desenlerine Borçludur – Canan Çoker / Ayzenştayn: “Desen Çizmeyi Nasıl Öğrendim?” – Onat Kutlar - Vsevelod Meyerhold – Tiyatro Üzerine “Chaplin ve Chaplinizm” (Agora Kitaplığı, 2014)
- Rusça – Türkçe Sözlük, Vedat Gültek (Bilim ve Sanat Yayınları, 2004)