Hepimizden Biraz, Hepimizden Bağımsız: Sürgündekiler | Exils Film Eleştirisi

Yazan: Aytül Arıkan

“Kaybolup gidenler hakkında konuşmalıyız bir an önce, yitirdiklerimizi konuşmalıyız.
Hep hatalı olanlar hakkında konuşmanın tam sırasıdır.
Özgürlük hakkında konuşmalıyız bir an önce.
Kaybolup gidenleri sorgulamak gerek.
Demokrat diye geçinen yalancıları sorgulamalıyız.
Özgürlükten bahsetmek önemlidir.”

Türkçeye çevrilmiş sözlerinin bir kısmı yukarıda yazılı olan bu manifesto, insanı sarsan müziğiyle birleşip ‘Sürgündekiler’ filminin açılış sahnesinde içimize işler.

Başlayalım o halde dinlemeye…

Manifeste – Tony Gatlif

Eğer sadece oyunculardan bahsedecek olsaydım nasıl ki Bill Murray’den başlayacağımı biliyorsam; bağımsız filmlerden bahsetmeye karar verdiğimde de Tony Gatlif‘den başlamam gerektiğini biliyordum. ‘Sürgündekiler’ filmi hakkında yazan ne ilk ne de son kişi olmadığımı da.

Tony Gatlif

Filmlerini hangi yılda yaptığı fark etmeksizin, tüm zamanlara bir fark getirmesinin sebebi; aslen doğal ve sıradan olanın kabulünü göstere göstere perdeye yansıtmasıdır Tony Gatlif’in. Hüznü de kabul eder, sevinci de; dansı da kabul eder, hıçkıra hıçkıra ağlamayı da; susmayı da kabul eder, bağıra çağıra ifade etmeyi de. Oyuncu seçimleriyle doğru kişiyi izlediğimizi düşünürüz, yaşamın renklerine müdahale etmeyişi ile gerçeklikten kopmayız ve duygularımızı oya gibi işlediği için bizden biri oluverir. Seven ve sevilen olmanın pembe bir rüya olmadığını; ancak bunun sevmek ve sevilmeye engel de olmadığını biliriz artık.

‘Sürgündekiler’ bir yol filmi, hem de her yönüyle. Hem somut olarak yoldayız, hem de karakterleri tanıma yolundayız. Hepimizin biraz sürgünde sayılabileceği hayatlarımızda; hepimizden biraz ve hepimizden bağımsız bir film ‘Sürgündekiler’. Buna rağmen, kendimce yaptığım istatistiğe göre, filmi izleyenler, izlemeyenlerden her zaman daha az. İzleyiniz efendim bu eseri, müziklerini dinleyiniz; filmin bir yerinde ya da her yerinde, hiç tanımadığınız bir insanın ifadesinde, sözünde, dansında, gülümsemesinde, çığlığında kendinizi yakalayacaksınız ve bu karşılaşma sizi memnun edecek.

‘Sürgündekiler’ ile 2004 Cannes Film Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü alan Gatlif’in, sadeliği derinliğinden doğan bu filminde, Zano ve Naima’nın Paris’ten yola çıkıp Cezayir’e varışlarını izliyoruz. Çocukluğunun bir kısmı Cezayir’de geçmiş olan Zano, köklerine duyduğu özlem ve merakla, Naima’ya yola çıkmayı teklif eder ve birlikte yollara düşerler. Olduğu gibi bir kadın olan Naima, ara ara ortaya çıkan hüzünlü yüzüyle birlikte, belki de olup olabilecek en renkli yol arkadaşı olacaktır.

Naima – Lubna Azabal

Bir Tony Gatlif filmi izlerken, temizlenmek nedir bilmemiş bir otobüsün camından dışarıya bakmayı, yıkılmış binaları, kopmuş kapı kollarını, kapısız evleri, çıplak insanları, delileri, dağınıklığı, derli toplu aşkları, kucaklaşmayı, olanca doğallığıyla sevişmeleri, cenaze törenlerinde davullu zurnalı yas tutmaları görmek olağan şeyler. ‘Sürgündekiler’, yönetmenin en sade filmlerinden biri olsa da, yol boyunca yaşamın tam içinde adımlıyoruz yine. Zano rolündeki Romain Duris, kendisine verilen senaryoyu okurken, okuduğu karakterin etine kemiğine bürünen bir oyuncu, film boyunca hiç göze batmıyor ve Zano’yu bize teslim ediyor. Naima rolünü canlandıran Lubna Azabal’in ise tek kelime ile etkileyici olduğunu düşünüyorum ve bu düşüncemde yalnız olmadığımı hissediyorum.

Sürgündekiler

Bir sanat filmi demenin hiç de abartı olmadığı ‘Sürgündekiler’ filmi ile Gatlif, yürekten müzikleri ve samimi anlatımı ile bizi sarıp sarmalamayı, bilmediklerimizi göstermeyi, duymadıklarımızı haykırmayı, sustuklarımızı anlatmayı yine başarıyor.

Paris’ten Cezayir’e doğru yollara düşen Zano ve Naime, nihayet Cezayir’e vardıklarında, Zano çocukluğundan ona kalanlarla yetinirken; Naime ise olacaklardan habersiz, kendisini bekleyen, aslında derinlerinde kendisinin de beklediği bir çözülme yaşayacaktır. Bu çözülme, hem Zano hem de Naime için eskinin artık geçmişte kaldığı, geçmişin şimdiye karıştığı bir yeniden doğuş olacaktır.

“Çok uzun zaman,
Sizlerden habersiz yalnız kaldık.”

Tony Gatlif – La Molinera

Filmi izleyenler için “Bir portakalı bölüşmektir belki her şey…” diyorum; henüz izlemeyenlere de ışıkları kapatmalarını ve bu hüzünlü şölene katılmalarını tavsiye ediyorum.

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir