Öncelikle filmi izlemeden yukarıdaki soruyu anlamanız ve cevaplamanız mümkün değil. Bu bile belki bir merak unsuru olarak aklınıza girer ve filmi ilk fırsatta izlemek istersiniz. Açık olmak gerekirse film ilginç fakat bazı noktalar atlanmış. Japon asıllı yazar Kazuo Ishiguro’nun aynı isimli kitabından uyarlanan film üç yakın arkadaşın çocukluk yıllarındaki yatılı okul maceralarından giriyor, sonrasında bizi bambaşka bir olayın içine atıyor.
Yönetmenliğini Mark Romanek’in yaptığı, oyuncu kadrosunda ise Keira Knightley, Carey Mulligan ve Andrew Garfield gibi isimlerin yer aldığı filmde açık olmak gerekirse beni en rahatsız eden şey her zaman olduğu gibi Keira Knightley’nin aşırı abartılı oyunculuğuydu. Filmde diğer rahatsız olduğum konu ise zaman zaman gidişatı tahmin edebiliyor olmaktı. Onun dışında filmle ilgili söylenebilecek pek kötü bir söz yok.
Hikayenin akışı ne hızlı ne yavaş. Fakat bazı noktalarda duygu durumlarını abartmak adına gerçekçilikten kaçınılan noktalar olmamış diyemeyiz. Özellikle uğruna savaş vermeleri gereken durumu görmezden gelen karakterlerimizin sadece kolay olan yolu seçmek istiyor olmaları kafamızı karıştıracak nitelikte. Filmle ilgili en sevdiğim kısım ise alt metin olarak sanatın bir insanın ve hatta insanlığın geleceği ve kurtarıcısı olarak verilmesi. İngiltere’nin buğulu ve kasvetli havası ise filmin atmosferine ekstra bir hüzün ve gizem katıyor.
Sağlık yönünden aşırı gelişmiş bir toplumun tasvir edildiği filmde ölümcül hastalıkların artık ölümcül olmaktan çıktıklarını görmek, birçokları için hiç olmayacak gibi düşünülebilen bir kavramken bir kısım için ütopik olarak karşılanabilir. Elbette yaşadığımız dünyada da olduğu gibi, birilerinin kurtuluşu için diğerlerinin kurban olması gerekiyor. Sorgusuz sualsiz kurban olma düşüncesi ise bizi korkunç gerçeklerle yüzleşmeye davet ediyor. Biraz duyguların karması, biraz gerçek hayat ve biraz ütopik bir gelecek fikrinin harmanlandığı bu filmi, benim gibi sizi duygularından vuran bilimkurgu türünü seviyorsanız muhakkak listenize eklemeniz gerekiyor. Film bittiğinde bazı cevapsız sorularla kalıyorsunuz fakat bu sizi o kadar da rahatsız etmiyor. Ne de olsa önemli olan tek soru: Sanat ruhlarımızı görmek için bir yol mudur?