Anna Biller’in yazıp yönettiği The Love Witch, modern zamanlarda geçen ve aradığı erkeği elde etmek için elinden geleni yapan bir kadın olan Elaine’ı konu alıyor. Fakat bu arzusundan dolayı gözü dönen genç kadın, kendine aşık etmeye çalıştığı birçok erkeği kaybetmekte ve bununla başa çıkmak zorundadır. Nihayet aradığı aşkı bulma eşiğine geldiğindeyse cinnetle ve delirmeyle bir imtihanı olacak ve aşkın ne olduğunu bile unutacaktır.
Renklerin ve atmosferin bizi içine çektiği film, 60’lar ve 70’ler korku filmlerini ve havasını iliklerimize kadar işliyor. Etkileyici bir kurguya sahip olan film, oyunculukların abartı olmasıyla ilgi kaybına sebep olsa da onun da bir sebebinin olduğunu biliyorsunuz. Geçmişteki korku filmlerine selam çakan yönetmen istediği havayı bu büyük oyunculuklar sayesinde seyirciye geçiriyor. Kadın erkek arasındaki çatışmalar zaman zaman rahatsız edici olsa da onları da filmin alt metnine bir güzel yediren yönetmen, ön yargılı olduğumuz için kendimizden utanmamıza sebep oluyor.
Hızlı ilerleyen bir film olduğu için sıkıcılıktan uzak olan The Love Witch, göz alıcı renkleriyle adeta halüsinojen bir etki yaratıyor. Geçmişle şimdinin bir karması olan film, aşırı seksapalitenin yanında masumiyeti içeren bir sürü öge de barındırıyor. Müzikleriyle de bizi 60’lara götüren film, baştan sona kadar bir merak unsuruyla izleyiciyi kendisine bağlıyor. Biraz rahatsız edici olsa da gerek konusu, gerek çekim teknikleri, gerekse oyunculuklarıyla bir kez daha izlerim dedirten film, titizlikle işlenmiş ve izleyicinin ilgisini sonuna kadar hak ediyor.
