Başarı için neleri göze alırsınız? Ya da şöyle sorayım neleri gözden çıkarabilirsiniz? Vicdanınız? Merhametiniz? Peki ya insanlığınız? Cevabınız evetse, “Nightcrawler” sizin için rehber niteliğinde bir yapım. Cevabınız hayır ise arkanıza yaslanın ve son zamanlarda çekilmiş olan en derinlikli medya eleştirisinin tadını çıkarın.
Başrollerinde Jake Gyllenhaal, Rene Russo, Riz Ahmed ve Bill Paxton’ın yer aldığı “Nightcrawler”, öncesinde “The Fall”, “The Bourne Legacy” gibi filmlerin senaristliğini yapmış olan Dan Gilroy’un yönettiği ilk film.
Çalıntı bakır kablo, tel örgü, hatta rögar kapağı satarak geçinen Louis Bloom, oldukça azimli, çalışkan ve disiplinli bir adamdır. Yine çalıntı malları sattığı bir gece evine dönerken kaza yapmış bir araba görür. Olay yerinde kazazedeyi araçtan çıkarmaya çalışan polisler ve ambulans ekibi vardır. Normal insanlar için travmatik olabilecek bu manzarada Louis’in dikkatini çeken, yaşanan dramın kurbanı olan kazazede değil olayı görüntüleyen kamera ekibidir. Louis o an adeta büyülenir ve kendi içinde bir aydınlanma yaşar. İnsan hayatının da çalınıp satılabilecek bir şey olduğunun farkına varan Louis, olay yeri televizyonculuğu yapmak için kolları sıvar.
Pisi Psikopatım!
“Nightcrawler”, esasında sevdiği işi yapabilmek uğruna hiçbir engel tanımayan bir adamın hikayesi. Bu hikayeyi ilginç kılan şey ise kahramanımızın bir psikopat olmasıdır. Bu kelimeyi lafın gelişi olarak söylemiyorum. Louis Bloom, gerçekten de psikopati hastalığına sahip bir kişi. Kriminal psikoloji alanında çeşitli araştırmalar yapan ve çalışmalarını psikopatoloji üzerine yoğunlaştıran Dr. Robert D. Hare’in oluşturduğu “Hare PCL-R Kontrol Listesi”ne göre Louis bu hastalığın pek çok belirtisini taşıyor.
Yüzeysel cazibe, kendine aşırı değer biçme, heyecan gereksinimi, patolojik yalancılık, insanları kullanma, pişmanlık ve suçluluk duymama, duyguların sığ olması, empati yoksunluğu, suçu başkalarına atma gibi çoğu semptomu gösteren Louis, sözlükteki psikopat tanımının ete kemiğe bürünmüş halidir. Peki onun psikopat olması başarısında ne derece etkilidir?
“Psikopat Testi” isimli kitabın yazarı Jon Ronson’a göre psikopatiden muzdarip pek çok kişinin iş hayatında hatırı sayılır yerlere gelmesi şaşırtıcı değildir. Günümüz dünyasında başarıya giden yol, ahlak, onur gibi ağır yükleri taşımak için oldukça dik ve engebeliyken, heybesinden bu yükleri çıkarmış olanlar veya psikopatlar gibi zaten bir heybesi olmayan insanlar için yürüyen bir merdiven gibidir.
Çoklu Delilik (Folie à Plusieurs)
Louis’in kendiliğinden sahip olduğu duyarsızlık ona, doktorların yıllar süren tecrübelerinden sonra edindikleri soğukkkanlılığa benzer bir özgün bakış açısı sağlamaktadır. Elleri titremeyen bir cerrah tıp için neyse gözlerini kaçırmayan bir haberci de medya için odur. Ancak bu durum işin sadece bir boyutu. Burada esas dikkat edilmesi gereken şey, olay yeri haberciliğine prim veren toplumun kendisidir. Louis, bu noktada yalnızca bir aracıdır. İnsanların felaket görüntüleri izlemekten histerik bir zevk alması, Louis’in suçu değildir. Psikoloji literatüründe yer alan “Paylaşılmış Psikotik Bozukluk”, (“Çoklu Delilik” hali olarak da bilinir) adındaki rahatsızlık, iki veya daha fazla kişinin aynı sanrıları paylaşması olarak tanımlanır. Louis’in insan yaşamına karşı duyarsızlığı onu, gizliden gizliye şiddete ve kana meraklı olan insanoğlunun gözünde vazgeçilmez kılar.
Vahşet görüntüleriyle karşılaştıklarında, elleriyle gözlerini kapatan ancak hemen sonrasında parmaklarının aralayan insanlar, bunu güvenli evlerinde, dört kilitli kapılarının ardında deneyimleyebilmek için Louis gibi aracılara ihtiyaç duyarlar. Louis Bloom’un medya basamaklarını hızla tırmanabilmesinin asıl nedeni toplumdaki “beterini görüp haline şükretme” eğilimini tatmin etmesidir.
Meydan Okumaları Seven Aktör: Jake Gyllenhaal
“Nightcrawler” filminin bu kadar çarpıcı olmasındaki en büyük neden, şüphesiz Jake Gyllenhaal’un kusursuz performansıdır. Gelmiş geçmiş en yetenekli metod oyuncularından biri olan Gyllenhaal, Louis Bloom rolü için de pek çok hazırlık yapmıştır. Senaryoyu okuduktan sonra çok etkilenen oyuncu tıpkı bir tiyatro oyunuymuşçasına tüm filmi ezberler. Bunula da kalmaz karakter üzerine de çalışmalar yapar. Lou Bloom’u aç bir çakal olarak resmeden oyuncu, izleyicileri de bu algıya ortak etmek için 13 kilo verir. Gyllenhaal’un ön hazırlığı yalnızca fiziksel olmaz. Filmde Louis’in yardımcısı Rick’i canlandıran Riz Ahmed’le birlikte Los Angeles sokaklarını turlar.
Oyuncunun ilk olarak “Donnie Darko” filminde keşfettiği ve karakterizasyonun bir parçası olarak kabul ettiği göz kırpma/kırpmama metodunu “Nightcrawler”da da kullanmıştır. Daha önce “Prisoners” filminde çocukken istismara maruz kalmış olan dedektif Loki karakterini, gözlerini devamlı kırparak canlandıran oyuncu “Nightcrawler”da ise bunun tam tersini yapar. Gyllenhaal, çekimler sırasında da rolünü ileri götürür. Filmde yer alan aynayı yumruklama sahnesinde -ki bu sahne senaryoda yoktur- elini yaralayan oyuncu acilen hastaneye götürülür. Oyuncu daha sonra bu olayı “Sadece o anda aklıma gelen bir tercihti” diyen oyuncuya 14 dikiş atılır. Hem kariyerinin hem de sinema tarihinin en başarılı performanslarından birini sergileyen Jake Gyllenhaal’un Akademi Ödüllerine aday gösterilmemesi büyük bir talihsizlik olmuştur.
Kısaca belirtmek gerekirse, “Nightcrawler”, gerçekçi senaryosu ve doğal oyunculuklarıyla medyanın ve günümüz modern toplumunun ahlaki çatlaklarının arasına ışık tutuyor.