Duyguların Derinliklerine Yolculuk: Cemre Ebüzziya ile Su Yüzü Filmindeki Rolü Üzerine

Yazan: Berna Balkaya

31. Adana Altın Koza Film Festivali‘ni ardımızda bıraktık. Birçok başarılı yapım izledik. Bunlardan bir tanesi de yönetmenliğini Zeynep Köprülü‘nün yaptığı Su Yüzü filmiydi. Cemre Ebüzziya, “Su Yüzü” filminde önemli bir rol üstlenerek, festivalde dikkatleri üzerine çekiyor. Film, içsel bir yolculuğu ve insan ilişkilerini derinlemesine işleyen bir izleti sunuyor seyirciye. Cemre’nin canlandırdığı karakter ise duygusal bir evrim geçirirken, izleyiciye güçlü bir performans sergiliyor. Ebüzziya, ekran ve sahne deneyimiyle karakterin psikolojik derinliğini başarıyla sergiliyor. Cemre’nin oyunculuğu, duygusal anlarda izleyici ile kurduğu samimi bağ sayesinde fazlasıyla etkileyici hale geliyor. “Su Yüzü” görsel etkileyiciliği ve şahane müzikleriyle de uzun süre akıllardan silinmeyecek gibi görünüyor. Cemre’nin rolü ise filmin temasını güçlendiren bir unsur haline geliyor.

Genel olarak baktığımızda, Cemre Ebüzziya’nın performansı, “Su Yüzü” filmini izlemeye değer etkenlerden biri olarak öne çıkıyor.

Cemre Ebüzziya gerek oyunculuğu, gerek stili ve hayat tarzıyla uzun zamandır markajımda olan bir isimdi. Festival ve festivalde gösterilen filmi sayesinde bir araya geldik ve filmde canlandırdığı “Deniz” karakteri üzerine Cemre’nin düşüncelerini konuştuk. Lafı fazla uzatmadan Cemre’ye bırakıyorum.

Su Yüzü, Deniz karakterinin geçmişiyle yüzleşmesini konu alıyor. Bu karakterle nasıl bir bağ kurdunuz ve onun içsel çatışmalarını canlandırmakta sizi en çok zorlayan ne oldu?

Senaryoya ve dramaturjiye saygı duyan bir oyuncuyum. Deniz’i yaratmak için aradığım tüm bilgiler Selin Sevinç ve yönetmenimin yazdığı metinde mevcuttu. Babasının ölümünden kendini sorumlu tutan ve travması ile sağlıklı bir biçimde yüzleşme süreci yaşamamış bir genç kadının TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) geçirdikten sonra eve yüzleşmek için geri döndüğü bir hikaye anlatıyoruz. Öncesinde Deniz yurt dışına gidiyor. Seyirci ve diğer karakterler bunu kaçmak olarak algılayabilir ama aslında yüzleşemediği için kendini oradan uzaklaştırma, koruma refleksi bu. Senaryoda panik atağına benzer, denizden (yani travmanın yaşandığı yer ve mekanlardan) çekinme, bakamama, kendini sevmeme, aynada kendine bakmakta zorlanma, bedeni ile barış içinde olmama, fotoğraf çektirmekten çekinme gibi yazılı ipuçları vardı. Oyuncu olarak işim bu bilgilerin tümünü araştırarak doğru ve anlamlı bir karakter yaratabilmek.

Film Deniz‘in iyileşmek, yüzleşebilmek ve annesinin düğünü için geri dönüşü ile başlar ve sonrasında travmalarını çözebilmek, nefes almaya çalışmasını yani su yüzüne çıkma çabasını izleriz. Bu sayede de Deniz artık büyümeye ve olgunlaşmaya başlamıştır. Filmin iyileşme isteğindeki bu pozitif olgu ayrıca oyuncu olarak da beni çok mutlu etti. Çünkü iyileşme temalarının konuşulması ve ekrana taşınmasının değerli olduğunu düşünüyorum. 

Hepimizin toplumsal veya kişisel travmalarla yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum. Umarım Deniz gibi iyileşmeyi ve sularda gülerek akmayı seçeriz. 

İlk filmini çeken bir yönetmenle çalışmak nasıldı?  Oyunculuk konusunda özgür bir alanınız var mıydı?

Adana Film Festivali’nde sektörün bu seneki başarılı filmlerini izleme fırsatım oldu. Çok güçlü bir seçki ve üretim vardı. Seyirci olarak çok etkilendiğim bir sene oldu; özellikle seçkideki bir film ve onun söyleşisi. Yönetmen oyuncularına serbest kreatif alan tanıdığını, onların birikimine, hayatlarına, varlıklarına ve işlerinin ehlileri olduğu için onlara güvendiğini ve kendi oyuncularının bu becerileri ve derinlikleri nedeni ile rolü onlara güvenerek verdiğini dile getirdi. Setteki herkesi eşit ve ortak bir üretime davet eden bu bakışı açısını duymak beni çok mutlu etti. Çünkü sinema ne kadar bir yönetmenin kurduğu bir dünya olsa da tüm birimlerin cesur ve işinin en iyisini yapabilmesi için onlara güvenli bir ortamda üretmelerine izin vermek ve güvenmek gerektiğini düşünüyorum.

İlk filmlerin zorlukları başka olabiliyor; bazen heyecan, stres, yeni deneyimler ve maddi kaygılar tüm bir süreci etkileyebiliyor. Ben üretimde yukarıda paylaştığım kreatif alan tanınan bakış açısını destekleyen bir oyuncuyum ve yönetmenin bütün tavrının da sete yansıdığını düşünüyorum. Yönetmenin tüm ekip ve oyuncu birimleriyle sağlıklı ve doğru bir iletişim kurmasını önemli buluyorum. Açık olmak, sorgulamak, farklı fikirlere ve renklere yer vermek değerlidir; herkesi bir işin parçası olarak hissettirir ve ne güzel bir duygudur; görülmüş, duyulmuş ve bir bütünün parçası olarak hissedersiniz: Kollektif özgür kreatif üretim.

Yapımcı ve yönetmen dengesi de ayrıca benim için önem taşır; onların aldığı kararlar dengeli, saygılı ve sağlıklı olursa tüm sete ve dahil olanlara sirayet eden açık ve özgür bir alan olur.

Açık olmak, sorgulamak, farklı fikirlere ve renklere yer vermek değerlidir; herkesi bir işin parçası olarak hissettirir ve ne güzel bir duygudur; görülmüş, duyulmuş ve bir bütünün parçası olarak hissedersiniz: Kollektif özgür kreatif üretim.

Film; suçluluk, korku ve bastırılmış öfke gibi temaları işliyor. Sizce bu hikaye sinemada kadın anlatıları açısından nasıl bir katkı sağlıyor?

Çok sevindim bu konuları hissetmenize. Kadınların başrol olduğu, minutajda da eşit ve derinlikli yazıldığı projeler maalesef hala az. Ayrıca kadınların yönettiği ve sektörde karar verici mevkilerde olması da bir o kadar önemli. Umuyorum bu oran ileride eşitlenir, televizyonda ve sinemamızda hikayelerimizi, dertlerimizi ve sevinçlerimizi daha da çok anlatan ve kutlayan projeler izleriz. Ben oyuncuların da yönetmenler kadar kariyerlerinde bir tema ve tarzda bir seçim yapması gerektiğine inananlardanım, onlar da bir kariyer ve sinema duygusu inşaa ediyorlar.

Benim için sanat, gözlemi ve sorgulamayı getirir ve sinemaya da hep buradan bakmak istedim. Oynadığım tüm karakterlerde derinlik ve katman aradım, bir sorgulama olması benim için kıymetli. Projelerin bizleri ve gerçeğimizi yansıtmasını dilerim hep. 

Deniz’in yolculuğu oldukça kişisel. Bu duygusal yoğunluğu fazla olan rol için nasıl bir hazırlık süreciniz oldu? Kendi hayatınızdan ilham aldığınız anlar oldu mu?

Her birimizin yolculuğu kendi içimizde kişisel evet ve hepimiz Deniz gibi testlerden ve süreçlerden geçiyoruz. İlhamdan ziyade yaşadığımız toprakların bize dayattığı bir hikaye var maalesef. Her yıl, her ay ve her gün kadınlar, çocuklar, doğamız ve hayvanlarımız şiddet, ölüm ve travma ile yaşıyor. Ayrıca buna doğa afetlerindeki hazırlıksızlığımız ve yalnızlığımız eklenince, toplumsal acılarımız ve travmalarımız bizi dağ gibi ezebiliyor. Bizleri koruyacak yasalar eksik ve yetersiz.

Bu neden ile iyileşme, iyi olma ve sağlıklı yüzleşme süreçlerini hatırlamak ve hatırlatmak benim için değerli. Deniz’in çevresi film boyunca ona travmasını hatırlatıyor ve onu bir nevi tetikliyor ama o iyileşmesi gerektiğini biliyor, aynaya bakıp kendini sevmeyi tercih ediyor. Kendi duvarını kırıp, sularda akmayı seçiyor ve bu tercihten dolayı onu güçlü buluyorum. Çünkü o başkalarını suçlamaktan vazgeçip, travmanın tekrarından çıkmayı beceriyor, cesareti benim için ilham verici.

Aynı hikayeyi tekrarlamak yerine, suyun içine girerek kendine sahip çıkmanın ve kendi hikayesinin yazarı olmasının gücünü hepimize yansıttığını umuyorum.  

Film aslında kadınlar üzerinden ilerleyen, kadın hikayelerinin anlatıldığı bir film. Kadınlar üzerinden ilerleyen bir film izliyoruz. Bu durumun filmde yer alma kararınızda etkisi oldu mu?

Evet, bağımsız sinemada halen çoğunlukta erkek karakterler üzerinden kadınları izlediğimizi düşünüyorum ama bu filmin başrolleri farklı jenerasyonlardan ve renklerden kadınlar. Bu filmi sevmemdeki en büyük etken olanların hikayesi ve Deniz’in yolculuğu. 

Ben oyuncuların da yönetmenler kadar kariyerlerinde bir tema ve tarzda bir seçim yapması gerektiğine inananlardanım, onlar da bir kariyer ve sinema duygusu inşaa ediyorlar.

Projeye dahil olma süreciniz nasıldı?

Yönetmenim Zeynep Köprülü ve yapımcım Utku Zeka bana ulaştı ve benimle çalışmak istediklerini söylediler, bir buluşma yaptık ve güzel bir ilk tanışma oldu. Ondan iki üç gün sonra kendimi okuma provasında ve üç hafta sonra da sette buldum. 

Senaryo ve Deniz in dinamikleri beni heyecanlandırdı. Umarım seyirci ile festival sonrası yine güzel buluşmalarımız olur, filmimizi beyaz perdede sizlerle tekrar izler ve paylaşırız. 

Su Yüzü, dünya prömiyerini de ilk Adana Altın Koza Film Festivali’nde yaptı. Seyircinin filme karşı ilgi ve tepkisi nasıldı?

İki sene sonra ben de ilk defa filmimizi seyirci ile beraber izledim, aynı salonda paylaşmanın keyfi bambaşka. Özellikle kadın seyircilerin hikayeyi daha fazla hissettiğini düşünüyorum, söyleşi sonrasında bir sürü insan kendi anne-kız ilişkisini izlediğini paylaştı. Bizim için çok değerli tabii bu geri dönüşler.

Ayrıca bir iki profesyonel fotoğrafçı da Deniz’in filmin içinde çektiği fotoğraflardan ve yarattığım doğaçlamadan etkilendiklerini paylaşınca çok gururlandım. Hikayenin seyircide bir etki bıraktığını düşünüyorum.

Su Yüzü sonrasında sizi neler bekliyor? Paylaşabileceğiniz yeni projeler ya da heyecan duyduğunuz yeni roller var mi?

Heyecanlı ve yoğun bir süreç içerisindeyim. Magarsus’un ikinci sezonuna başlıyoruz önümüzdeki hafta. Değerli meslektaşlarım ile beraber üretmek çok mutlu ediyor beni. Sonrasında başka projeler de var ama henüz paylaşmam için erken. Fakat. benim için bereketli bir sene olacak diyebilirim.

Umarım hepimiz için huzurlu ve güvende olduğumuz bir sene olur. 

Kapak Fotoğrafı: François Berthier

Yorum Yapın

Bunlar da İlginizi Çekebilir