Son dönemlerin en çok konuşulan korku filmlerinden biri olan Ayin (İngilizce ismiyle Hereditary), en iyi yönetmen, en iyi kadın oyuncu ve en iyi senaryo ödülleri de dahil olmak üzere; çeşitli ulusal ve uluslararası platformlarda, elli ödülün sahibi olmuştur. Böylesi ses getiren filmin yönetmen koltuğunda ise Ari Aster oturmaktadır. Kendisini sıra dışı senaryo ve yönetmenlik teknikleriyle tanıdığımız Aster, Hereditary’de, sonraki filmi Ritüel (2019)’de de karşılaşacağımız ayinler ve tarikatlarla ilgili bir dünya inşa eder. Hereditary için kurduğu dünyada ise maketler yaparak geçimini sağlayan Annie, onun kocası Steve, 13 yaşındaki kızı Charlie ve 16 yaşındaki oğlu Peter yer alır.
Annie karakterini, yine bir korku filmi olan Altıncı His’ten tanıdığımız Toni Collette; Steve karakterini, usta oyuncu Gabriel Byrne; Annie’nin arkadaşı olan Joan karakterini ise, The Handmaid’s Tale dizisindeki harika oyunculuğuyla bildiğimiz Ann Dowd canlandırmaktadır. Böylesi usta isimlerin bir araya geldiği filmde, en çok dikkat çeken unsurlardan biri de elbette oyunculuklar olmaktadır. Tüm oyunculuklar baştan sona oldukça başarılıdır. Tüm oyuncular bizleri, canlandırdıkları karakterlere öylesine inandırırlar ki onları başka bir karakter ve rolde düşünmek bir süreliğine olanaksızlaşır.
Uyarı: Bu yazı bazı yerlerde spoiler bulundurmaktadır. Bu nedenle yazının okunmasından önce filmin seyredilmesi rica olunur.
Sıradan Bir Aile
Başlangıçta normal görülen bu aile, Annie’nin annesi Ellen’ın ölmesiyle birlikte kendini, ürkütücü bir trajedinin içinde bulur. Bu ölümün en çok Charlie’yi etkilediğini net bir şekilde görmeye başlarız. Charlie, Ellen’ın en sevdiği torunudur ve Ellen, ona yaşamı boyunca büyük bir ihtimam göstermiştir. Hatta doğduğunda bile onu kendisi beslemek istemiştir.
Charlie, yaşıtlarından biraz daha farklı bir çocuktur. Genel olarak herhangi bir ağlama eğiliminde bulunmaz. Davranışları çoğu zaman bir yetişkin gibidir. Öyle ki onun bir çocuk olduğunu bize hatırlatan tek detay abur cubura olan düşkünlüğüdür. Bununla birlikte Charlie, yüzünde kusurları olan biridir. Ritüel (2019) filminde olduğu gibi bu filmde de yüzünde çeşitli kusurlar taşıyan bu kişinin bazı önemli özellikleri vardır. Bununla birlikte sürekli olarak hayvanların ve oyuncaklarının kafalarıyla uğraşmaktadır.
Charlie, sürekli olarak sessiz kalan, gözlem yapan ve görece mutsuz bir çocuktur. Gergin olduğu zamanlarda ortaya çıkan bir tiki vardır. Bununla birlikte; giydiği kostümler oldukça dikkat çekicidir. Genellikle turuncu gibi sıcak renkli bir kıyafetle dolaşır. Tüm renklerin soğuk olduğu bir dünyada, canlı ve farklı olan tek renk ona aittir.
Bilinçaltı Kuyusu
Charlie’nin annesi Annie, maket yaparak yaşamını sağlar. İşinde oldukça iyi ve titizdir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar tasarlar ve etkileyici eserler ortaya koyar. Onun sanatsal yönünü ortaya koyduğu gibi gerçeklerle yüzleşmesini de sağlayan bu maketler, giderek Annie’nin bilinçaltının bir yansıması haline gelir. Söyleyemediklerini, içine attıklarını ve inkar ettiklerini maketlerle dışa vurmaya başlar. Başlangıçta para kazanmak için yaptığı bu maketler, giderek bir terapi halini alır. Annie ise gece gündüz demeden bu terapiden faydalanmaktadır. Bu durum eşi; Steve’in de dikkatini çeker.
Steve, film boyunca soğukkanlılığını koruyan, herkesi teselli eden ve aileyi bir arada tutan bir rol üstlenir. Zaman zaman geride kalır zaman zaman tepkisini ortaya koyar. Ancak ailesinin normal kalabilmesi için elinden geleni yapar. Bununla birlikte her şeyin eskiden olduğu gibi devam etmesini istemekten ve günlük olaylardan bahsetmekten ileri gidemez. Bu nedenle ailesiyle olan bağı hep sığ sularda yüzer. Ailenin de genel eğilimi konuşmak yerine susmaya yöneliktir. Arada sürekli bir mesafe vardır. Birbirlerine olan sevgilerini çok az gösterirler. Benzer şekilde, ara sıra gördüğümüz köpekleriyle de sıkça oynamazlar ve vakit geçirmezler. Herkes ve her şey bir başınadır.
Annie, başlangıçta oldukça mantıklı ve kendi dünyasında kararlı bir şekilde ilerleyen biridir. Annesinin ölümüyle birlikte yüz yüze geldiği depresyondan kendini koruyabilmek adına pozitif bilime şans tanır ve grup terapisine başlar. Bir gün yine buraya giderken Joan ile tanışır. Joan, onu annesinden tanıdığını söyler. Başlangıçta normal görünen bu arkadaşlığın içeriği aynı kalmayacaktır.
Bu noktada, senaryo dilinden bahsetmekte fayda var. Filmde, tüm karakterler, objektif bir şekilde, kusurlarıyla birlikte ele alınmış. Hikayenin içeriğinden kaynaklanan korku unsuru her zaman diri tutulmuş ve çoğalarak artmış. Özellikle diyaloglar kimi zaman çok gerçekçi kimi zaman ise başka dünyalara ait. Bu noktada çok hassas bir denge üzerinden ilerlendiğini belirtmekte fayda var.
Tersine Kalıtım
Aster’in alışık olduğumuz katmanlı kurgusu, tarih ve arkeolojiye yaptığı atıfları ve geleneksel hikayelere olan ilgisi, bu filmde de kendini gösterir. Hem ileriye hem de geriye kalıtımla ilgilenen film, gelişim aşamasında, hikaye ilerledikçe devinim kazanır ve olaylar gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alır. Nitekim filmin gelişme aşamasından itibaren, oldukça eski bir hikaye olan Kral Paimon karşımıza çıkar.
Kral Paimon, demonolojinin en çok ele aldığı isimlerden biridir. Tacıyla tanınır, büyük bir etkiye ve üne sahiptir ve popüler kültürde de yer edinmiştir. Filmde, bu hikayenin yanı sıra oldukça ünlü çeşitli efsane ve sembollerin yer aldığını da söyleyebiliriz.
Hereditary’de, zaman zaman gerçeklik ve kurgunun iç içe geçtiği görülür. Zira ailenin başına gelen olayların tamamı, insan eliyle gerçekleşmemektedir. Örneğin evin duvarlarında farklı bir dilde çeşitli kelimeler belirmeye başlanır. Bu bakımdan filmde, gerçek dünyanın olduğu kadar mistik unsurların bulunduğu da söylenebilir.
Senaryo boyunca inanç, din, gelenekler, anne-oğul ilişkisi gibi kavramlar ele alınırken karakterleri ve hikayeyi bir gölge gibi sürekli takip eden bir diğer kavram ise vicdandır. Kişilerin vicdan duygusuyla nasıl başa çıktığı veya çıkamadığı, karakterlerin farklı özellikleriyle bizlere verilir.
“El Yapımı” Gerçekler
Oldukça özgün bir senaryo ve kurguya sahip olan filmde, en çok övgü hak eden şeylerden biri ise sanat yönetmeliğidir. Her sahne, oldukça detaylı bir şekilde ele alınmış ve tamamen karakterlerin özelliklerine göre dizayn edilmiştir. Bu noktada, en ufak bir detay bile göz önünde bulundurularak seyirciye, karakterin dünyasını yakından tanıma şansı tanınmış.
Bunun yanı sıra filmin en dikkat çekici özelliklerinden biri müziklerdir. Oldukça etkileyici ve hikayeyi tamamlayan müzikler kullanılmıştır. Filmin müzikleri, çeşitli gerilim ve korku filmlerinin de müziklerini yapan, Colin Stetson’a aittir ve oldukça başarılıdır. Notalar, izleyenlerle adeta konuşmaktadır. Bu müzikler aracılığıyla seyirci, o dünyanın gözlemcisi olmaktan çıkıp bir tanık haline gelir.
Hereditary, benzer temaları ele alan ve bir başka gizem filmi olan The Witch ile yakın bir atmosfer kurmaktadır. Nitekim bu filmin yapımcılarından biri olan Lars Knudsen, aynı zamanda The Witch filminin de yapımcılarındandır. Bununla birlikte Aster’in bir sonraki filmi olan Ritüel’de de benzer temalar farklı bir biçimde ele alınmıştır. Bu nedenle Hereditary’nin başka filmlerle de alışveriş halinde bulunan bir özelliğe sahip olduğundan söz etmek gerekir.
Çekim teknikleriyle de yenilikçi bir anlayış belirleyen Aster; seyircinin, karakterin ruh haliyle bütünleşmesini istediği anlarda, yakın plan kullanırken seyircinin yorumuna bıraktığı sahnelerde orta-uzak plan tercih eder. Bu da seyircinin, filme interaktif bir şekilde dahil olmasını sağlar.
Filmdeki her sahnenin görsel olarak oldukça etkileyici olduğunu ve bir tabloyu andırdığını belirtelim. Elbette bunda, oldukça muntazam biçimde kullanılan ışıkların da büyük bir etkisi vardır. Filmin başarılı görüntü yönetmeni Pawel Pogorzelski, daha sonraları Ritüel filminde de aynı rolü üstlenecektir. Hereditary, son derece hassas bir konuyu, derinlikli ve çok katmanlı bir hikaye, sembollerle dolu bir görüntü ve usta bir yönetmenlikle işlemiştir. Film boyunca ve filmden sonra seyircide bazı soru işaretleri ve üstüne konuşulacak konular bırakır. Bu bakımdan, diğer korku filmlerinden ayrıksı bir yerdedir. Filmin açılış sekansında pek çok maket ev görürüz ve kamera giderek bir eve yaklaşır, olaylar da bu maket evde başlar. Filmdeki mekanların ve dekorların zaman zaman bir maketi andırdığı da görülür. Belki de bu yolla, anlatılanların bir kurgu olduğu ve bir el yapımı olduğunun altı çizilmek istenir. Böylece seyirciye neye inanıp neye inanmayacağı konusunda bir seçim hakkı verilir.