Sinematek/Sinemaevi, Sessiz Perşembe programı dahilinde İsveç sinemasının öncülerinden Victor Sjöström’ün filmlerini gösteriyor. Bu yazı, retrospektif içinde çeşitli kısımlarda öncülük etmiş bir film üzerine: Hayalet Fayton (Körlarken). Selma Lagerlöf’ün aynı adlı romanından uyarlama film, ölüm, fedakarlık, pişmanlık ve dönemin azılı hastalıklarından tüberküloz üzerine seyirciyi düşünmeye davet ediyor.
Kapıyı Çalan Ölüm
Film, 1920’lerin İsveç’inde Selamet Ordusu hemşiresi Edit’in, son isteği olarak David Holm’ü görmek istemesiyle başlıyor. David Holm ise sokaklarda sürten ve aile hayatını boşlamış biri. Arkadaşlarına önceki yıl ölen Georges’un hikayesini anlatır. Hikayeye göre hayalet bir fayton her yılbaşında dünyayı ziyaret eder. Faytonu süren kişi her yılbaşı değişir çünkü yılbaşında ölen kişi bir öncekinin yerine geçer. Bir kavga sırasında ölen David’in ruhu, faytonu süren Georges ile karşılaşır. Olaylar gelişir.
1930’lu yıllara kadar optik taramanın icat edilmemesinden dolayı kamerada çift pozlamayla hayalet faytonu aktaran Sjöström, fantastik ve korku sinemasına teknik olarak da öncülük eder. Çift pozlamayı muntazam bir şekilde kullanması dönemin koşullarına göre ölüm ile yaşamın bir aradalığını sahici ve ikna edici bir şekilde gözler önüne seriyor.
Ayrıca dönemine göre yenilikçi sayılabilecek bir anlatım tarzı olarak birbirinin içine geçmiş flashback sahneleriyle seyircinin anlatıya daha aktif bir şekilde katılmasını sağlıyor. Öte yandan karakterlerin iç dünyası ve birbirleriyle ilişkileri ilmek ilmek işlenir hale geliyor. David’in aile hayatı, ayyaşlığa düşüşü, hemşirelerin David’le yolunun kesişmesi gibi hadiseler arada boşluk bırakmayarak birbirine eklemleniyor.
Yozlaşma ve Yüzleşme
Film, aynı zamanda I. Dünya Savaşı sonrası toplumunun içine düştüğü karamsarlık ve yozlaşmayı da aktarıyor. Karakterlerin geçim sorunları nedeniyle aile içi şiddetin artması ve boş zaman etkinliği olarak barlarda vakit geçirmeleri dönemi yansıtan özellikler arasında. Ayrıca, dönemin azılı hastalığı olan tüberkülozun etkileri de filmde görülüyor. Zira, Selma Lögerlof romanı yazarken tüberküloza farkındalık yaratmak için Hayalet Fayton‘u yazmış. Sjöström, yazarın aksine farkındalık yaratmak yerine dönemin İsveç’ini görsel kontrastı ve karanlığı sıkça kullanarak karamsar bir şekilde yansıtmış.
Yıkık dökük dekorlar ve kendisini takip edecek Bergman gibi, Sjöström’ün yüzlere odaklanması da filmin diğer dikkat çeken özellikler arasında yer alıyor. Bergman’ın Yedinci Mühür ve Yaban Çilekleri filmlerinde olacağı üzere karakterin ölümle burun buruna gelmesi ve kendi eylemleriyle yüzleşme temaları bu filmle paralellik taşımaktadır. Zira Sjöström, yıllar sonra Yaban Çilekleri‘nde ölüme yakın ve hatalarıyla, geçmişiyle yüzleşen Isak Borg karakterini canlandıracaktır. Dolayısıyla Bergman ve Sjöström arasında dönemsel ve metinlerarası bir okuma yapılabilir. Ayrıca çekiçle kapı kırma sahnesiyle Stanley Kubrick’in Cinnet filmine ilham kaynağı olduğunu da belirtmek lazım.
Sonuç Yerine
Hayalet Fayton, dönemine göre ilerici bir deneyim sunan bir psikolojik, fantastik korku filmi olarak tanımlanabilir. Ölüm, ölümden sonraki hayat, geçmiş hatalarla yüzleşme, yozlaşma ve yabancılaşma kavramlarını kendi içinde barındıran; tekniğin olanaklarını sonuna dek kullanan bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Film, 2015 yılında İsveç Sinematek’i tarafından dijital olarak yeniden restore edilmiş. Sinematek/Sinemaevi’nin, Kurukahveci Mehmet Efendi sponsorluğunda düzenlediği “Sessiz Perşembe” retrospektifinde 23 Mayıs ve 13 Haziran tarihlerinde gösterildi. Filmin her iki gösterimine perdeli ve perdesiz gitarda Mert Pekduraner, davulda Nihal Saruhanlı, yaylı tamburda Muaz Ceylan ve bas gitarda Eren Dilli eşlik etmişlerdir. Hayalet Fayton, sonuç itibarıyla hem dönemini hem de kendinden sonraki yönetmenleri etkilemeyi başarmış bir erken psikolojik korku örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Filmi merak ediyorsanız Criterion Collection’ın Three Reasons adlı videosuna da göz atabilirsiniz: