Bir insanı iyi yapan şey, üstündeki kıyafeti mi? Ayağındaki ayakkabı mı? Taktığı aksesuarlar mı? Yoksa karakterini besleyen, duyguları mı? Ya da kimliğini oluşturan iç benliği midir? Peki, iyi filmleri yaratan, kimliğini oluşturan unsurlardan biri, neden yüksek bütçeyle çekilmiş olması olsun ki? Sonuçta filmleri yaratan bu eserlere can veren kişiler insanların fikirleri değil midir? Kapalı bir yerde kalıp da özgür olabilen tek şey insan zihnindeki düşüncelerdir. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi taslağa dönüştürdüğümüz zaman artık pozitif ya da negatif bir değer biçilir.
İşte filmlerin ortaya çıkış noktası da ilk düşünülen, zihinde yer bulduğu o özgür olduğu andır. Bundan sonrası eser sahibinin aktarım gücüne bağlıdır. Eseri yaratan kimi kişiler nasıl bir mesaj vermek istediğini ya da aktarmak istediği düşüncesini kendi hayalinde oluşturduğu görsele dayandırarak belli imkânlar doğrultusunda yaratıcı bir şekilde aktarmak ister. Bu listemizde, filmlerinin temelini yüksek bütçe kaynağıyla oluşturmadan, zekice ve yaratıcı bir şekilde aktarmayı seçen senarist ve yönetmenlerin eserlerini inceleyeceğiz. İyi okumalar dileriz 🙂
Raw
Fransız film yönetmeni ve senaristi Julia Ducournau’nun eseri olan RAW filminin, adının İngilizcedeki kelime anlamı çiğ, işlenmemiş demek. Yani filmin isminin kelime anlamı aslında bize konusuna dair bir ipucu veriyor. RAW, konu olarak yamyamlık üzerine kurulu anlatı yapısıyla çarpıcı ve oldukça rahatsız edici sahnelere sahip olan bir kanibalizm filmi. Filmdeki ana hikâye Justine karakterinin benliğini bulup kendini keşfetme öyküsü üzerine kurulu. 2016 yılında gösterime giren film, çeşitli festivallerden ödüllerle dönmüş hatta ülkemizde ilk kez 36. İstanbul Film Festivali’nde gösterime girmiştir.
The Man From Earth
Listemize belki de dünyadaki en düşük bütçeli bilim kurgu filmlerden biri olan The Man From Earth filmiyle devam edeceğiz. Açıkçası bu filmi izlerken kime, neye, nasıl inanacağınızı şaşıracaksınız. Abartmak gibi olmasın, anlaşılmaz bir film değil. Fakat film tek bir mekânda geçiyor ve karakterler hep bir diyalog halinde bu da izleyiciyi sürekli olayları sorgulamaya itiyor ama net bir cevap yok. 2007 yılında gösterime giren bu film, yönetmen Richard Schenkman’ın söylediğine göre hiç kurgu yüzü görmüyor. Tam bir bağımsız sinema filmi olan; tek bir odada geçen, dinler, yaşam, mitler ve daha birçok konu üzerine sohbetlerin döndüğü bu 90 dakikalık eseri kaçırmayın deriz.
Mr. Nobody
2009 yapımı olan Mr. Nobody filminin başrolünde, Suicede Squad filminde Harley Quinn’in “my puddin” diye seslendiği ve çoğu kişiyi pudingden soğutan, Joker karakterini canlandıran Jared Leto oynuyor. Leto’ya eşlik eden başarılı diğer bir oyuncu da Diane Kruger. Gelelim filmimizin konusuna; 2092 yılında 118 yaşında olan Nemo karakteri (Jared Leto), Dünya’da yaşamını sürdüren en yaşlı insandır. İlerleyen ve gelişen teknoloji sayesinde dünyadaki yaşam işleyişi artık tamamen farklı bir yönde ilerlemektedir. İnsanlar artık ölmemeye başlar ve Nemo ölümlü olan son kişidir. Nemo bir gün bir gazeteciye hayat hikâyesini anlatmaya başlar ve seyirci de olaylara Nemo’nun gözünden eşlik etmeye başlar. Alışılmışın dışındaki kurgusuyla dikkat çeken bu film, bilimkurgu türündeki en dikkat çekici önemli filmlerden biri olarak yerini alıyor.
Coherence
Yine düşük bütçeli ama iyi bir gişe hasılatı yapan Coherence filmi işlediği paralel evren konusuyla bu türdeki en değerli filmlerden bir tanesi olarak gösteriliyor. Bir arkadaş topluluğunun evdeki akşam yemeği etkinliği sırasında üstlerinden bir kuyruklu yıldızın geçmesiyle birden tuhaf olaylar yaşanmaya başlanır. Tek bir evin içeresinde geçen bu filmi daha iyi algılayabilmek için konuşmalara iyi odaklanıp parçaları birleştirmek gerekiyor.
Get Out
Jordan Peele’nin ilk yönetmenlik deneyimi olan Get Out filmi son zamanların en başarılı korku-gerilim türündeki bağımsız sinema filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Korku, fantezi gerilim türlerinin başarılı şekilde işlendiği bu filmde Peele, ırkçılığı kendi yarattığı atmosferde başarılı bir şekilde eleştirerek izleyicinin beğenisine sunuyor.
Primer
Shane Carruth’un hem senaristliğini yapıp, hem yönettiği hem de oynadığı Primer filmi İki genç mühendisin yaptıkları deneyler sırasında kazara zamanda yolculuğun keşfini bulmalarını konu ediniyor. Sundance film festivalinde de jüri özel ödülü kazanan bu film, kullandığı bilimsel terimlerle anlaşılırlığını zor bir seviyeye çekmesine ve oldukça kafa karışıklığı yaratmasına rağmen 7000 dolarlık düşük bütçesiyle, en önemli bilimkurgu filmleri arasında gösteriliyor.
Bacurau
Kleber Mendonça Filho ve Juliano Dornelles’in yönetmenliğini yaptığı ve Cannes’dan Jüri Özel Ödülü ile dönen Bacurau’da izbe bir kasabada yaşayan halkın hayatta kalma öyküsüne odaklanıyoruz. Gerilim dolu hikâye akışıyla seyirciyi de içinde tutan Bacurau, Politik anlamda sıkı eleştirilere sahip olan 2019’un en hırçın filmlerinden bir tanesi olarak yerini alıyor.
Monos
Monos, yine sıkı politik mesajları olan 2019 yılının gerilim dozu yüksek filmlerinden biri. Latin Amerika’nın dağlık ortamında belirsiz bir örgüt tarafından insanları öldürmek için eğitilen çocuklardan oluşan bir gerilla grubunun öyküsü. Bir grup çocuk üzerinden, onların hikâyesi üzerinden mesajını eleştirel bir dilde seyirciye başarılı şekilde aktaran Monos, Alejandro Landes’in yönetmenliğinde 2019 yılında adından övgüyle söz ettiren filmlerden biri oluyor.
Ich Seh Ich Seh
İkiz kardeşlerin, estetik bir operasyon geçirdiği için yüzü bandajlı olan kadının, anneleri olmadıklarını düşünmeleri sonucu gelişen olayları izliyoruz. 2014 yılı Avusturya yapımı olan film, genel olarak tek bir evin içinde geçiyor. İçerdiği gerici sahnelerle ve merak duygusuyla seyirciyi elinde tutan bu film, vurucu final sahnesiyle adeta bir şok etkisi de yaratıyor.
I Lost My Body
2019 yılının belki de en iyi animasyon filmlerinden biri olan I Lost My Body, şiirsel ve metaforik anlatımıyla izleyiciyi adeta büyülüyor. İki farklı karakterinin hikâyesini paralel bir şekilde işleyen, melankolik bir atmosferde, fantastik bir dille anlatan bu film, yılın en iyi animasyon filmlerinden biri oluyor.