“Hayatın hikayesi statiktir. Bir el her zaman öteki el ile savaşır.”
Peki bu bitmeyen savaş içinde insan hangi eline inanmalıdır? Spike Lee’nin “Do the Right Thing” (Doğru Şeyi Yap) filmi de tam olarak bu soruyu tartışmaya açar. Do the Right Thing karizmatik, ihtilaflı ve oldukça politik yönetmen Spike Lee’nin uluslararsı üne kavuştuğu ilk filmidir ve izleyiciler ile buluştuğu 1989 yılından beri tartışılmaya devam eden “Bağımsız Amerikan” sinemasının başyapıtlarından biri olmuştur. Lee yönetmenliğini yaptığı bu eserde aynı zamanda hikayenin ana kahramanı Mookie’yi de kendisi canlandırmıştır ve filmin kendisi için ne kadar kişisel olduğunu anlatırken sinema tarihinin en görkemli oyuncu-yönetmen performanslarından birine imza atmıştır.
Film yılın en sıcak gününde farklı jenerasyonlardan Siyahi, İtalyan asıllı ve Latin insanların bir arada yaşadığı canlı, enerjik bir Brooklyn mahallesi olan Bed Stuy’un dinamiklerini ve hikaye boyunca kavrulan ırksal tansiyonu taşma noktasına kadar ele alır. Sıcak artan tansiyonu sembolize etmektedir ve Lee film boyunca farklı sinemasal teknikler üzerinden havanın sıcaklığını vurgulayarak en komik, en samimi, en sevgi dolu anlarda bile artan toplumsal nefret ve uyuşmazlığın orada olduğunu biz izleyicilere hatırlatır. Lee filmde jenerasyonların, ırkların ve bireylerin ideolojik, toplumsal ve varoluşsal inanç farklılıklarını karakterler üzerinden işler ve neredeyse her karakteri akıcı hikayesinin içinde sembolleştirerek çok perspektifli bir eser sunar biz seyircilere.
Ana karakter Mookie politik pasifliği sembolize ederken arkadaşı Buggin Out Mookie’nin tam zıttı bir karakter yapısı ile aşırı politikliği sembolize eder. Mookie’nin patronu olan İtalyan asıllı pizzacı Sal ırklar arası uzlaşmanın bir örneği olarak göze çarparken oğlu Pino ise tam tersi bir bağlamda siyahilere karşı gösterilen önyargısal ırkçılığın vücut bulmuş halidir. Lee filmde yakın ilişkileri bulunan karakterleri aynasal imgelemeler ile zıtlaştırarak filme ana temasını veren düalist düşünceyi sürekli olarak hikayenin içinde tutar.
Dualist düşünce Lee’nin hikaye anlatma tarzının temelini oluşturmaktadır. Sürekli savaşan iki el; sevgi ve nefret, barış ve şiddet. Bu düşünce yapısının temelinde ise Sivil Haklar Hareketi’nin iki kahramanı Martin Luther King Jr. Ve Malcolm X’in ideolojik ve yöntemsel farklılıkları yatmaktadır. Martin Luther King Jr. Hareketin yalnızca barışsal protestolar ve yöntemler ile başarılı olabileceğini öne sürerek Gandi-esque bir ideolojiye sahipken Malcolm X ise şiddet ve militanizimin gerekli olduğu yerlerde kullanılması gerektiğini savunmaktadır. Bu iki farklı düşünce yapısı Lee dahil bütün Siyahi Amerikalıları ideolojik bir paradoksa iterken doğru olan şeyin ne olduğunu bulanıklaştırmışıtır.
Spike Lee de Do the Right Thing filminde bu paradoksu ele alır. Bu iki farklı politik görüşün mahalle için ne ifade ettiğini motifler ve semboller ile anlatırken toplumsal kaynamayı da “tracking shot”lar aracılığı ile izleyicisine dinamik ve ahenkli bir biçimde yansıtır ve sağlam bir olay örgüsü kurar. Lee kullandığı “dutch angle” çekimlerle ise hikaye ne kadar akıcı ve sağlam olsa da zeminin oldukça kaygan olduğunu belirterek izleyicisini taşma noktasına eğlenceli, gergin ve düşündürücü bir şekilde taşır.
Filmin kaynama noktasında, zirvede ise aksiyon alan karakterler Sal ve Mookie olur.Uyumlu bir ilişkisi olan iki karakter sembolize ettikleri kalıpların dışına çıkarak hareket eder ve birbirlerine karşıt duruma gelirler. İkisinin aksiyonları yayılan nefretin ve toplumsal düzenin bireyi ve inandıklarını nasıl değiştirdiğini gözler önüne alır. Olaylar sakinleşince Sal ve Mookie yüzleşirler. Konuşmaları bitince Sal Mookie’ye “Bugün dünden de sıcak olacakmış” der. Hayatın akışı statiktir.
Filmin ismi de aslında bir direktif gibidir: Doğru Şeyi Yap. Film boyunca biz izleyiciyi hazırlayarak taşıyan Lee olaylar sona erince bize şu soruyu sorar; Acaba Mookie doğru şeyi mi yaptı ? Ancak ustalıkla işlenmiş olan semboller ve anlatım bizi başka bir soruya götürür; Doğru olan nedir ki?