“Hayat yakın planda trajedi, geniş açıda komedidir”
Charlie Chaplin
Tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 pandemisi ülkemizde de varlığını her geçen gün daha çok hissettiriyor. Bir yanda hastalığa yakalanma korkusu diğer yanda karantina şartlarına ayak uydurma zorluğu varken sakin kalmaya çalışmak gittikçe zorlaşıyor. Evde kalarak vücudumuzu hastalığa karşı koruyabiliyoruz ancak günden güne akıl sağlığımızı ve muhakeme yeteneğimizi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Her sıkıntılı durumda olduğu gibi bu felakette de sanatın ve mizahın iyileştirici gücüne sığınmak yapılabilecek en aklı selim eylem.
Mizah ve Sinemanın Hayırsız Evladı: Kara Komedi
Komedi filmlerinde gülmek kolaydır. Mekanlar aydınlık, kalabalıktır. Önemli bir kısmının tip olduğu film karakterleri eğlenceli ve genellikle coşkuludur. Karakterlerin başına ne gelirse gelsin, aslında zarar görmedikleri hissiyatı oluşur. Ancak kara komedi filmleri çoğunlukla bu gelenekleri barındırmaz. İnsanların hakkında şaka bile yapmadıkları din, ölüm, savaş, doğal afet ve akıl hastalığı gibi “ciddi” konuları ele alan bu filmlerde, çoğunlukla trajik olaylar vuku bulur. Bu trajedilere rağmen filmin genelinde mizahi bir yaklaşım söz konusudur.
Bu tarz filmlerden keyif almak mizah duygusunun yanı sıra söz konusu ciddi olaylara karşı serinkanlı bir bakış açısı ve büyük resmi görebilme yetisi gerektirir. Ve bu beceri bir kez kazanıldı mı, zihniniz trajedi geçirmez hale gelir. Biz de Bağımsız Sinema olarak, bu psikolojik savaşta cephanesiz kalmamanız için, sizlerle birbirinden trajikomik 20 kara komedi filmi paylaşıyoruz. (Filmler alfabetik sıradadır.)
Adams Æbler / Adem’in Elmaları
Anders Thomas Jensen‘in yazıp yönettiği Adams Æbler, mahkumiyet süresinin son birkaç ayını izole bir kilisede geçirmek üzere hapishaneden şartlı tahliye edilen bir Neo-Nazi çete lideri Adam’ı merkezine alır. Kilisenin iflah olmaz derecede iyimser papazı Ivan; hırsızlıktan ve tecavüzden mahkum edilmiş alkolik Gunnar ile yalnızca çokuluslu şirketleri soyan Khalid’in hayatına girmesiyle Adam’ın çetesine dönme planları sekteye uğrayacaktır. İnsan doğasının sınırlarında gezindiği olay örgüleri ve zor tercihlerle karşı karşıya bıraktığı karakterleriyle tandığımız Anders Thomas Jensen, Adams Æbler ile iyi ve kötü kavramlarına özgün bir bakış açısı getiriyor.
Barton Fink
Kariyerleri boyunca Fargo, The Big Lebowski, A Serious Man gibi kara komedi türünde filmler çeken Coen kardeşlerin yönettiği Barton Fink, New York’lu ünlü bir oyun yazarının, film senaryoları yazmak için California’ya gelmesi sonrasında yaşadıklarını konu alıyor. Yazarlık sürecini ve eğlence kültürünü irdeleyen film, The Tenant, Sullivan’s Travels, The Shining gibi pek çok filme referanslar veriyor.
Buffet froid / Soğuk Büfe
Kara komediden bahsedip Buffet froid’i bu listeye almamak ayıp olurdu. Bertrand Blier’nin 1979 tarihli filmi, esasında suç ve gerilim türünde bir film olmasına rağmen modern şehir yaşamının yabancılaştırdığı ve tabiri yerindeyse canavarlaştırdığı insanları anlatırken kara mizahtan beslenir. Başrollerinde Gérard Depardieu, yönetmenin babası Bernard Blier ve Jean Carmet’nin yer aldığı Buffet froid, hayatları tuhaf ve sıradışı bağlantılarla birine bağlanan üç adamın maceralarını konu alıyor. Bu üç adamın; işsiz, genç bir adam olan Alphonse Tram, onun tek komşusu polis baş müfettişi Morvandieu ve Alphonse’un karısının katili olan bir adam olduğunu söylersek hikayenin absürdlüğüne dair bir fikir edinebilirsiniz.
Choyonghan kajok / Sakin Aile
Babalarının işinden atılması üzerine şehir dışında bir pansiyon açan Kang ailesi, günler boyunca bekledikleri ilk müşterilerini odasında ölü bulurlar. Halihazırda kötü giden işlerinin böyle bir talihsiz olaydan etkilenmemesi için kolları sıvayan aile, kendilerini zamanla sıradışı bir metanet ve soğukkanlılık kazandıkları olayların içinde bulur. Kim Jee Woon’un ilk filmi olan Sakin Aile, döneminin ötesinde bir kara komedi.
Cornetto Üçlemesi: Shaun of the Dead, Hot Fuzz, The World’s End
Edgar Wright, Simon Pegg ve Nick Frost’un işbirliği sonucu ortaya çıkan Cornetto üçlemesi Shaun of the Dead, Hot Fuzz ve The World’s End filmlerinden oluşuyor.
hayatıyla ne yapacağına karar vermemiş Shaun adında bir adam ve yakın arkadaşı Ed’in patlak veren bir zombi felaketinde yaşadıklarını anlatan ve zombi/felaket klişelerini, romantik komedi klişeleriyle birleştirip bunu kendine özgü mizah anlayışıyla harmanlanmasıyla ortaya çıkan Shaun of the Dead;
Başarılı ve yetenekli polis memuru Nicholas Angel’ın asayişin biraz fazla berkemal olduğu bir kasabaya sürülmesinin ardından yaşadığı trajikomik olayları anlatan Hot Fuzz;
23 yılın ardından bir araya gelen beş okul arkadaşının başına gelen olayları anlatırken, dostluk, aşk, bira ve galaksi dörtgeninde köşe kapmaca oynayan ve insan olmaya dair muhtelif tanımların yanında kendi tarifini de muzip bir dürüstlükle anlatan The World’s End;
kara komedi filmlerinin önde gelen yapımlarındandır. Üç filmin türü farklı olmasına rağmen, hepsinde de büyümeye direnen, modern dünyanın karşısında dostluğa, içkiye ve mizaha tutunan karakterler görüyoruz. Bu karakterler bize, mutluluğun birden çok tanımı olduğunu ve önceden yapılmış hazır tariflere uymak zorunda olmadığımızı hatırlatıyor.
De grønne slagtere / Çaylak Kasaplar
Yine bir Anders Thomas Jensen klasiği… Filmi slapstick komedi hissiyatı veren “Çaylak Kasaplar” gibi talihsiz bir çeviriyle tanısak da, De grønne slagtere “kan donduran” bir mizah barındırıyor içinde. Film, despot patronlarının yanından ayrılarak kendi kasap dükkanlarını açan devamlı terlediği için sosyal ortamlarda alay konusu olmuş Svend ile anne ve babasını kaybettiği ikiz kardeşi Eigil’i ise 7 yıllık bir bitkisel hayata mahkum eden bir trafik kazasından sonra hayatının odağını kaybetmiş Bjarne’ın trajikomik hikayesini anlatıyor. Fazlasını söylersem spoiler vermiş olurum. Mutlaka izleyin.
Den Brysomme Mannen / Uyumsuz Adam
Norveç’ten bir kara komediyle, Jens Lien’in yönettiği Den Brysomme Mannen ile listemize devam ediyoruz. Oraya nasıl geldiğini anımsamadığı bir kente varan Andreas, kısa sürede burada bir evi, işi hatta bir eşi bir diğer deyişle kurulu bir düzeninin olduğunu farkeder. Ancak çok geçmeden etrafındaki insanların akıl dışı derecede duygusuz olduğunu ve olağandışı şekilde saçma gündemlere sahip olduğunu farkeden Andreas olanları sorgulamaya başlayacaktır. Yönetmeni Jens Lien’e göre bu filmi özel kılan, “duygulardan yoksun bir toplum düşüncesini dışa vurma biçimidir”.
Festen / Şölen
Thomas Vinterberg’ün yönettiği Festen, babalarının 60. yaşı şerefine düzenlenen şenlik için bir araya gelen bir aileyi merkezine alır. 1996 yılında Danimarka Ulusal Radyosu’nda geçen bir aldatmaca yayınından ilham alınarak kaleme alan filmde, babası şerefine yaptığı konuşmada tatsız aile sırlarını ortaya döken Christian’ın yaşadıkları anlatılıyor. Başta aile kavramı olmak üzere, pek çok ciddi konunun mizahi bir tonda anlatıldığı Festen, Dogma 95 Manifestosu’na uygun şekilde çekilmiştir.
Four Lions
Christopher Morris’in yönettiği Four Lions, dört beceriksiz Britanyalı cihatçının eylem girişimini anlatan satirik bir kara komedi filmi. Batı’nın İslamiyet ile özdeşleştirdiği terör olaylarını tarafsız bir yaklaşımla ele alan film, yalnızca birer terörist olarak yaftalanan kişilerin hayatlarına insani bir bakış açısıyla bakmayı başarmış. Senaristlerden biri olan Christopher Morris’in filmi yazmaya başlamadan önce üç yıl boyunca araştırma yaptığını; terörizm uzmanları, gizli servis, imamlar ve müslümanlarla görüştüğünü ekleyeyim.
Gwoemul / Yaratık
Son dönemin en özgün ve vizyon sahibi yönetmeni Bong Joon Ho Bong’nun üçüncü uzun metrajlı filmi olan Gwoemul, doğanın mizah anlayışının ne denli kara olabileceğini gösteren bir janr filmi. Güney Kore’deki bir Amerikan ordu üssünden Han Nehrine dökülen düzinelerce formaldehit şişesi, nehirde yaşayan bir amfibiyi mutasyona uğratır ve birkaç yıl içinde amfibi şehre korku salan devasa bir canavara dönüşür. Bir gün Han Nehri’nde bir gezintiye çıkan bu canavar, nehir kıyısında bir büfe işleten Park ailesinin küçük kızları Hyun Seo’yu kaçırır. Uyumsuzluklarını bir kenara bırakan aile, şehir lağımlarında aramaya koyulur.
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?
Levent Kazak’ın Türk gölge oyununun önde gelen karakterilerinden olan Hacivat ve Karagöz’ün hayatından yola çıkarak kaleme aldığı Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filmini Ezel Akay yönetti. Arka planda 14. yüzyıl Anadolu’sunu ve o dönem Türk’lerin yaşam tarzını objektif ve eğlenceli bir dille ele aldığı film, herkesin günahını yüzüne söyleyen mizah anlayışları yüzünden başları derde giren Hacivat ve Karagöz’ün trajikomik hikayesini konu alıyor.
Hunt for the Wilderpeople / Vahşiler Firarda
Taika Waititi’nin Barry Crump’ın Wild Pork and Watercress isimli kitabından uyarladığı film, daha önce sayısız ailenin yanında kalan Ricky Baker’ın hikayesini konu alır. Yeni koruyucu ailesiyle birlikte Yeni Zelanda kırsalında mutlu bir yaşam süren Ricky, üvey annesinin ani ölümünden sonra çocuk esirgeme kurumunun onu geri alma niyetini öğrenir. Hayatından vazgeçmeye hiç niyeti olmayan Ricky, üvey babasıyla birlikte ormanın derinliklerine doğru bir kaçış yolculuğuna koyulur. Tabii ki tüm ülke ve çocuk esirgeme kurumu yetkilileri peşlerine düşecektir.
Kraftidioten / Buz, Kar ve İntikam
Başrollerinde Stellan Skarsgård ile Bruno Ganz’ın yer aldığı film, örnek bir vatandaş olan kar küreyici şöförü Nils’in, aşırı dozdan öldüğü söylenen oğlunun bir cinayete kurban gittiğini düşünmesi sonrasında onun katillerini arama sürecinde başına gelen trajikomik olayları konu alıyor. Sinema ve reklam filmi yönetmeni Hans Petter Moland’ın çektiği bu kapkara komedi-aksiyon, Berlin Film Festivali’nde prömiyerini yapmıştı.
Life of Brian / Brian’ın Hayatı
İngiliz Monty Python ekibi tarafından çekilen Life Of Brian, Nasıra’da İsa’yla aynı gün doğan Brian’ın hikayesini anlatır. Başına gelen tuhaf olaylar ve aksilikler sonucunda halk tarafından mesih olarak kabul edilen Brian her ne kadar inkar etse de bir türlü halkı mesih olmadığına inandıramaz. Gösterildiği dönem pek çok tartışmaya neden olan film, Hristiyan gruplar tarafından dine küfretmekle suçlandı. Anti-hristiyan tonu olduğu ve İsa ve İncil’i açıkça aşağıladığı söylenen film, ilk çıktığı dönemde İrlanda, Singapur ve Norveç’te tamamen yasaklanmıştı.
Relatos salvajes / Asabiyim Ben
Yönetmenliğini Damián Szifron’un üstlendiği bu antolojik kara komedi, stres altındaki insan davranışlarının aşırılığını ve insalığın intikam arzusunu keşfe çıkan altı kısa filmden oluşuyor. Bürokratik yozlaşma, sosyo-ekonomik eşitsizlik, adaletsizlik gibi günlük yaşamımızı direkt etkileyen ciddi kavramları ele alan film, insan psikolojisine dair gerçekçi varsayımlarda bulunuyor.
Thank You For Smoking
Christopher Buckley’nin aynı adlı romanından uyarlanan Thank You For Smoking, milyar dolarlık tütün endüstrisini, Big Tobacco’nun baş sözcüsü Nick Naylor’ın bakış açısıyla anlatan bir satirik komedi. Bir yandan işini iyi yapmaya çalışan Nick, diğer yandan 12 yaşındaki oğlu için bir rol modeli olmaya çalışacaktır. Filmde özellikle Nick’in “Ölüm Tacirleri” diye tabir ettiği tütün, silah ve alkol lobicileriyle olan sohbetleri bile filmi kara komedi yapmaya yeter acımasızlıkta.
The Death of Stalin / Stalin’in Ölümü
The Thick of It, Veep, In The Loop gibi politik taşlamalarıyla bilinen hiciv ustası Armando Iannucci’nin yönettiği film, Stalin’in ölümünün ardından ortaya çıkan kaos ortamına odaklanıyor. 1953’te hayatını kaybeden Joseph Stalin’in zehirlendiği, tıbbı bir komplo kurbanı olduğu gibi suikast komploları varlığını korurken, Fabien Nury ve Thierry Robin’in aynı adlı grafik romanından uyarlanan filmin neler olduğu konusunda kara komedi tadında bir fikri var gibi görünüyor. Bu arada filmin Rusya’da yasaklandığını söylememe gerek yok sanırım.
The Lobster
Bekar olmanın yasadışı olduğu distopik bir toplumu anlatan filmde, eşi tarafından terkedilen David’i izliyoruz. Ormana yakın bir otele yerleştirilen David’e kendine yeni bir eş bulması için 45 gün süre verilir. Bu süre zarfında kendine uygun bir eş bulamazsa yönetim tarafından gerçekleştirilecek bir operasyonla tercih ettiği bir hayvana dönüştürüleceği söylenir. Otelde kısa zamanda arkadaş edinen David, kendine benzeyen bir eş arayışına girer ancak olaylar hiç de beklediği gibi gelişmez.
The Royal Tenenbaums / Tenenbaum Ailesi
Wes Anderson’ın yönettiği The Royal Tenenbaums, üç çocuklu işlevsiz Tenenbaum ailesini anlatıyor. Çocukluklarında farklı alanlarda gösterdikleri yeteneklerle başarılı olan Chas, Margot ve Richie babalarının evi terketmesinin ardından gösterdikleri başarılar yerini hatalar ve hayal kırıklıklarına bırakır. 20 yılın ardından babaları Royal Tenenbaum’un aile üyelerine ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve son günlerini ailesiyle birlikte geçirmek istediğini söylemesi üzerine aile bir araya gelir. Aile, yabancılaşma, kimlik gibi hayatımızı derinden etkileyen kavramlara farklı bir perspektiften bakar.
Vavien
Senaryosunu Engin Günaydın’ın kaleme aldığı Vavien, karısı ve oğluyla mutsuz bir yaşam süren Celal’i anlatıyor. Bir Anadolu taşrasında elektrikçilik yapan Celal’in yegane eğlencesi Samsun’da gittiği pavyon kaçamaklarıdır. Orada çalışan Sibel’e aşık olan Celal, karısı Sevilay ile ilişkisini “bitirip” yeni hayatı için planlar yapar. Ancak Celal’in hiçbir planı yolunda gitmez. Taylan biraderlerin yönettiği film, sade bir konuya sahip olmasına rağmen yereli evrensele dönüştürmesi ve aile, cinsiyet eşitsizliği, yabancılaşma, şiddet gibi kavramlara yaptığı göndermelerle hem ülke sineması hem de kara komedi türü külliyatında özel bir yere sahiptir.
1 yorum
harika bir derleme olmuş. çok teşekkür ederim