The Fall
Yönetmen: Tarsem Singh
Senaryo: Dan Gilroy, Nico Soultanakis
Oyuncular: Lee Pace (Roy Walker), Catinca Untaru (Alexandria), Justine Waddell (Nurse Evelyn/Sister Evelyn), Leo Bill (Darwin), Jeetu Verma (Indian), Robin Smith (Luigi)
Türü: Macera, Fantastik, Drama
Yapımcı Firma: Googly Films Production
Yapım Yılı: 2006
Ülkesi: Hindistan, İngiltere, ABD
Süresi: 117 dakika
Filmin Konusu:
İlk yönetmenlik deneyimi The Cell’i sinemaseverlerin beğenisine sunan Tarsem Singh, ikinci filmi The Fall’la 2007 Berlin Cam Ayı-Özel Mansiyon ve 2007 Sitges Best Film ödüllerine layık görüldü. Filme büyük katkı sağlayan önemli isimlerden biri de, klip yönetmenliğinin yanı sıra, Se7en, The Game, Fight Club gibi filmlere imzasını atmış David Fincher. The Fall, yaklaşık 4 yılda, ortalama 25 ülkede çekilmiş destansı bir görsel şölen ve “gerçek”liğe mitolojik bir gönderme olarak sonunda sinema severlerin karşısında.
Film; ilk dublörlük deneyiminde sakatlanmış, aynı zamanda ruhu da yaralı bir adam olan Roy’un aynı hastanede yatan küçük ve sevimli kız Alexandria’ya bir hikaye anlatması ekseninde dönüyor. Roy’un ağzından anlatılan, Alexandria’nın hayal gücüyle görselleşen hikaye, farklı karakterlerin de olayın içine girmesiyle masalsı bir hal alıyor.
The Fall, yönetmen ve senaristlerce çeşitli Hint mitleriyle desteklenmiş, sürreal bir kurguyla beyazperdeye aktarılmış bir yapım ve baştan sona müzikleriyle Ludwig Van Beethoven’in 7. senfonisi eşlik ederken seyirci tarafından yaşanılan bir hikaye.
Filmin Fragmanı:
6 yorum
Bunca muhteşem resme rağmen hiç bir görsel efektin kullanılmadığı bir film… Filmi bu naçizane bilgi ışığında izlediğinizde sağ eliniz sürekli düşen çeneninizi kapatmakla meşgul olacak… Fakat endişelenmeyin… Film o kadar şahaser ki bunu yaparken hiç mi hiç pişmanlık duymayacaksınız…
Anektod : Filmi izlerken ‘Hadi canım bu da mı efekt değil!’ şeklinde içinde bolca hayranlık bulunduran şaşkınlık nidaları çıkarırken içten içe duyulan yoğun kıskançlıktan olsa gerek kafamızda sürekli mantıklı bir açıklama bulma işlemi devinip duruyordu.
Filmin bir sahnesinde kamera şehre kuşbakışı bakıyordu. Evlerin hepsi aynı mimari yapıdaydı ve her birinin bir duvarı maviye boyalıydı. ‘Canım ne var ki? Nasıl olsa filmi 4 senede çekmişler. Alırsın 100 kilo boya, 50 tane evin duvarını boyayıverirsin olur biter! Kesin mekanı böyle yapmışlardır’ dedik. Fakat daha büyük bir resimde kocaman bir şehrin muazzam mavi dokusunu görünce dumurdan dumura koştuğumuz anı şu an hemen unutmak istiyorum…
Bu film hakkında şu ana kadar hiç olumsuz yorum okumadım. En kısa zamanda izmeleyi düşünüyorum.
çok değil çok çok çok güzel film 🙂
iyi film
izlenesi filmlerden …
Romantik, duygusal bir yapım. Lee Pace’i keşfettiğim ve oyunculuğuna hayran kaldığım film. Filmin sonu da bence çok güzel ve duygusal bitti. Filmin unutulmaz repliği ise “Öcü, öcü, öcü, git buradan.” cümledsiydi.