Türk Sineması’nın unutulmaz oyuncularından Tarık Akan, rol aldığı filmlerin yanı sıra aydın ve demokrat kişiliğiyle de milyonların sevgi ve takdirini kazanmış bir sanatçıdır. Vakitsiz ölümü ile toplumu yasa boğan oyuncu, sanatı ve tavrıyla pek çok kuşağın hayatına dokunmuştur.
Oyunculuk kariyerine romantik komediler ve melodramlarla başlayan sanatçı, sonraları sınıfsal sorunları konu alan Maden, Sürü ve Yol gibi filmlerde rol almaya başladı. 1980 darbesinin yıkıcı etkisiyle sanatçının politik kimliği, kariyerinin yanı sıra hayatının her alanında belirginleşti. Usta sanatçının 66 yıla sığdırdığı ilham verici yaşamından kesitleri, ölümünün üçüncü yıl dönümünde sizlerle paylaşmak istedim.
Tarık Akan nam-ı diğer Tarık Tahsin Üregül 13 Aralık 1949 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Bir subay olan babası Yaşar Üregül’ün işi nedeniyle çocukluğu Anadolu’nun farklı kentlerinde geçen Tarık Akan, Erzurum’da başladığı ilkokulunu Kayseri’de tamamladı. Babasının albaylıktan emekli olmasının ardından ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı ve orta okul ile liseyi tamamlayacağı Bakırköy’de yaşamaya başladı. Ailesini geçindirmek için Ataköy plajında cankurtaranlık, sandalcılık; düğün salonunda müdürlük hatta bir dönem bilet karaborsacılığı yapan Tarık Akan, Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği bölümünü kazandığı dönemde ise gündüzleri kağıt işportacılığı yaparken geceleri ise okula devam etti.
Kariyerinin İlk Yılları
1970 yılında Ses dergisinin düzenlediği Sinema Artist Yarışması adlı yarışmaya “üçüncü bile gelsem beş bin lira alırım” diyerek katılan Tarık Akan, bu yarışmada birinci oldu. Bu dönem Makine Mühendisliği bölümünden ayrılarak, İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’na (Şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi İletişim Fakultesi) girdi.
Yarışmada birinci olmasının ardından sinema kariyeri başlayan Tarık Akan, ilk olarak 1971 yılında başrollerini Filiz Akın ile Ekrem Bora’nın paylaştığı “Emine” filminde rol aldı. Aynı yıl Hülya Koçyiğit’le “Vefasız”, Fatma Girik’le “Solan Bir Yaprak Gibi”, Türkan Şoray’la ise “Asrın Kadını: Melek mi Şeytan mı?” yapımlarında yer aldı.
1972 yılında vizyona giren, başrollerini yine Hülya Koçyiğit’le paylaştığı ve Ertem Eğilmez’le ilk kez bir araya geldiği “Beyoğlu Güzeli” filminde rol alan Tarık Akan, seneler boyunca kendiyle özdeşecek olan Ferit ismini ilk kez bu filmde kullandı. Yine 1972 yılında Hülya Koçyiğit, Adile Naşit, Münir Özkul ve Hulusi Kentmen gibi önemli oyuncularla birlikte “Sev Kardeşim” adlı filmde oynadı. Aynı yıl, Kemal Sunal’ın ilk filmi olan “Tatlı Dillim”de Filiz Akın’la birlikte kamera karşısına geçti. Aynı yıl Fatma Belgen’le birlikte “Suçlu” filminde rol alan oyuncu, buradaki performansıyla 10. Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nün sahibi oldu.
1973’te Halit Akçatepe ve çocuk oyuncu Kahraman Kıral ile birlikte Yeşilçam tarihinin en unutulmaz melodramlarından biri olan Ertem Eğilmez imzalı “Canım Kardeşim” filminde rol aldı. Kadrosunda ayrıca Adile Naşit, Metin Akpınar, Kemal Sunal ve İhsan Yüce gibi oyuncuların yer aldığı film, kan kanseri olan küçük kardeşinin en büyük isteği olan televizyonu almaya çalışan Murat ile arkadaşı Halit’in çabalarını anlatır.
1974 yılında Perihan Savaş, Hale Soygazi, Gülşen Bubikoğlu, Filiz Akın, Selam Güneri gibi aktrislerle birlikte “Esir Hayat”, “Kanlı Deniz”, “Mahçup Delikanlı”, “Memleketim”, “Boşver Arkadaş” filmlerinde rol aldı. Ancak Tarın Akan’ın o yıl en çok dikkat çeken filmi kadrosunda Emel Sayın, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe, Münir Özkul, Kemal Sunal, Adile Naşit ve Perran Kutman’ın yer aldığı Ertem Eğilmez “Mavi Boncuk” filmi oldu. Emel Sayın’ın kendini canlandırdığı film, kötü muamele gördükleri gazinodan intikam almak için şarkıcıyı kaçıran dört arkadaşın hikayesini anlatmaktaydı.
1975’te Ertem Eğilmez’le olan işbirliğine Rıfat Ilgaz’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan “Hababam Sınıfı” filminde canlandırdığı “Damat Ferit” karakteri ile devam etti. Senaryosunu Umur Bugay’ın kaleme aldığı film, Özel Çamlıca Lisesi’nin maç izlemek için okuldan kaçan, kopya çeken, her fırsatta öğretmenlerle alay eden 6 Edebiyat A sınıfı (nam-ı diğer Hababam Sınıfı) öğrencilerinin, okula yeni atanan müdür muavini Mahmut Hoca ile olan tatlı çekişmelerini anlatır. Kel Mahmut, Hafize Ana, Güdük Necmi, Damat Ferit, Tulum Hayri, Hayta İsmail, Domdom Ali, Deli Bedri, Badi Ekrem ve Kemal Sunal ile özdeşleşmiş olan İnek Şaban gibi pek çok karakteri hayatımıza sokan “Hababam Sınıfı”, yalnızca Yeşilçam döneminin değil Türk sinema tarihinin en çok akılda kalan filmlerinden biri oldu. Tarık Akan 1976 yılında “Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı” ile Hababam Sınıfı serisine geri döndü. Ardından “Öyle Olsun”, “Kader Bağlayınca”, “Aşk Dediğin Laf Değildir” filmlerinde rol alan Akan, aynı yıl Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’ndan mezun oldu.
Ferit’ten Seyit Ali’ye
1977 yılında romantik komedilerin aranılan jönü olan Tarık Akan daha ciddi filmlerde rol almaya karar verdi. Oyuncu, Şerif Gören, Atıf Yılmaz, Yavuz Özkan, Zeki Ökten gibi yönetmenlerin, toplumsal sorunlara değinen nitelikli filmlerinde oynayacaktı. Akan’ın oynadığı son romantik komediler, başrollerini Gülşen Bubikoğlu ile paylaştığı Türker İnanoğlu filmi 1977 tarihli “Bizim Kız” ile “Sevgili Dayım” oldu. Aynı yıl başrollerini Öztürk Serengil ve Robert Widmark ile paylaştığı Türkiye-İtalya ortak yapımı komedi filmi “Babanın Evlatları” ve yine İtalyan yapımı olan “Polizia selvaggia” (Cani) filmlerinin kadrosunda yer aldı. Tarık Akan’ın 1977’de rol aldığı son film sal ile yola çıkan sekiz gencin doğa ana ile olan mücadelesini anlatan Şerif Gören filmi “Nehir” filmi oldu. Sosyal içerikli hikayeleri anlatan filmlerde rol alma kararı veren Tarık Akan’ın kariyeri için dönüm noktası, senaryosunu Yılmaz Güney’in hapishanede yazdığı ve Zeki Ökten’in yönettiği 1978 tarihli “Sürü” filmi oldu. Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz’le birlikte rol aldığı film, Veysikan aşiretinin 520 koyunuyla Güneydoğu’dan Ankara’ya olan yolculuğunu anlatır. Yine 1978 yılında tehlikeli çalışma koşullarına karşı çıkan maden işçilerinin mücadelesini anlatan Yavuz Özkan imzalı “Maden” adlı filmde Cüneyt Arkın, Hale Soygazi ve Meral Orhonsay ile birlikte rol aldı. Ardından senaryosunu İhsan Yüce’nin kaleme aldığı ve Erden Kıral’ın yönettiği ilk uzun metrajlı film olan “Kanal”da yer aldı. Film 16. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ile En İyi Müzik ödüllerinin sahibi oldu.
1979 yılında Tarık Akan askerlik görevini yerine getirdiği için yalnızca iki filmde rol alabildi. Bunlar 1962-1964 yılları arasında Kargın ilçesinin Peritli köyünde geçen bir olaya dayanan ve Güneydoğu’nun geri kalmış dinsel törelerini gözler önüne seren Arıf Yılmaz filmi “Adak” ile Akan’ın başrollerini Fikret Hakan’la paylaştığı “Demiryol” filmleriydi. “Demiryol” filmi de tıpkı Kanal gibi 16. Altın Portakal Film Festivali’nden ödüllerle döndü. Bu ödüller En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu dallarındaydı.
1980 yılında 12 Eylül Darbesi’nden dolayı çok az film çekildi ve Tarık Akan’ın askerliği askerliği halen devam ediyordu. Bu nedenle Tarık Akan bu yıl içerisinde hiçbir filmde rol almadı.
“Cunta”ya Rağmen Sinema
1980 darbesi sonrasında film çekmek gittikçe zorlaşmıştı. Mevcut iki aşamalı sansürün de etkisiyle film senaryoları sıkı denetim altındaydı. O dönem, Yılmaz Güney senaryosunu hapishanede tamamladığı “Bayram” filmini çekmesi için Erden Kıral’la görüşmüştü. Film, Bayram izniyle İmralı Yarı Açık Cezaevi’nden memleketlerine giden mahkumların hikayelerini anlatıyordu. Filmin konusunu duyduğu andan itibaren heyecanlı olan Tarık Akan o sırada devam ettiği projesini yarıda keserek “Bayram” filminin çekilebilmesi için harekete geçti. Şartların zorluğuna rağmen özellikle Tarık Akan’ın gösterdiği özveri ve çabalar sonucunda “Bayram” filminin çekilebilmesi için komiteden onay çıktı. Ancak çekimlerin başlamasından kısa bir süre sonra Yılmaz Güney’in isteğiyle Erden Kıral yönetmenlikten alındı ve yerine Tarık Akan’ın önerisiyle yönetmenliğe Şerif Gören getirildi. Çekimler kaldığı yerden devam etti ancak sürecin her anında cuntanın baskısı hissediliyordu. Tüm engellere rağmen filmin çekimleri tamamlandı. Ancak bir engel daha vardı. İkinci sansür süreci filmin dağıtımını imkansız kılacaktı. Bu nedenle çekilen görüntüler, yurtdışına kaçırılarak orada kurgulandı. Kurgu sırasında filmin adı Yılmaz Güney tarafından “Yol” olarak değiştirildi. Başta Tarık Akan olmak üzere tüm film ekibinin emeği sayesinde tamamlanan yapım süreci, daha sonra meyvesini verecekti.
“Yol”, Mayıs 1982’de dünyanın en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen ve Cannes Film Fesivali kapsamında verilen Altın Palmiye’nin sahibi oldu. Bu ödül ilk kez bir Türk filmine verilmişti. Tarık Akan da filmdeki rolüyle festivalde En İyi Erkek Oyuncu dalında aday gösterildi. Yol filmi Tarık Akan’ın sinema kariyerinde büyük bir öneme sahipti. Yol’un uluslararası platformdaki başarısına rağmen, film Türkiye’de 1983 yılında yasaklandı. Ancak on altı yıl sonra İmaj Stüdyoları tarafından restore edilerek 1999 Şubat’ında gösterime girdi.
“Anne Kafamda Bit Var”
Tarık Akan, 1980 darbesi sonrasında Almanya’da yaptığı bir konuşma nedeniyle yurda dönüşü sırasında tutuklandı. 2,5 ay cezaevi hücresinde kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
2002 yılında Can Yayınları’ndan yayımlanan kitabı “Anne Kafamda Bir Var”da tutuklandığı andan beraatine kadar olan süreçte yaşadıklarını anlatacaktı. Kitapta ayrıca Yol filminin yapım öncesi, süresi ve sonrasında yaşanılanlar da yer almaktaydı.
Tarık Akan’ın mahkemesi devam etmekteydi. O süreçte birkaç film çekti. Bu filmlerden ilki Müjde Ar’la birlikte oynadığı Atıf Yılmaz imzalı “Deli Kan”dı. Zeyyat Selimoğlu’nun 1976 yılında yayınlanan Deprem isimli hikaye kitabından uyarlanan film, balıkçı bir gençle kötü yola düşen sevgilisi arasındaki ilişkiyi anlatmaktaydı. Akan’ın rol aldığı bir diğer film ise, başrollerini Cihan Ünal ve Hülya Koçyiğit’le paylaştığı ve bir aşk üçgenini konu alan “Herhangi Bir Kadın” filmleriydi.
Çektiği iki filmin ardından, mahkemesi görülen Tarık Akan 31 Mart 1982’de beraat etti. Beraat ettikten sonra Fikret Hakan’la birlikte 1982 yılında Nazmi Özer’in “Arkadaşım” adlı filminde oynadı. Filmin senaryosu İhsan Yüce’ye aitti. Daha sonra, ilk versiyonu 1962’de Ömer Lütfi Akad tarafından “Üç Tekerlekli Bisiklet” adıyla çekilen “Kaçak” filminde rol aldı. Ardından; “Derman”, “Çocuklar Çiçektir: Kuduz”, “Gecenin Sonu”, “Beyaz Ölüm” ve “Yosma” gibi filmlerde oynadı. “Derman” filmi, 1984’te Karlovy Vary Film Festivali’nde Uluslararası Sinema Eleştirmenleri Ödülü’ne, aynı yıl Valencia Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’ne değer görüldü.
1984 yılına gelindiğinde Tarık Akan’a bir dava daha açıldı. Nazım Hikmet’in doğum yıldönümüne katılmaktan ve Barış Derneği’ne üye olmaktan hakkında beş yıldan oni iki yıla kadar hapis isteniyordu. Yıllarca devam eden dava sonucunda Tarık Akan pek çok aydınla birlikte beraat etti.
1984 yılında Zeki Ökten’in yönettiği “Pehlivan” filminde görev aldı. Akan bu filmdeki performansıyla 21. Altın Portakal Film Festivali’nden “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü kazanırken, 35. Berlin Uluslararası Film Festivali kapsamında da Gümüş Ayı ödülünün sahibi oldu.
1986 yılında Zeki Ökten’in Ses, Şerif Gören’in Beyoğlu’nun Arka Yakası filmleri başta olmak üzere birkaç filmde daha rol aldı. “Yağmur Kaçakları”, “Skandal”, “Su da Yanar” gibi filmlerde yer aldığı 1987 yılında oyuncunun en dikkat çeken filmi işçi sınıfının en örgütsüz ve en çok ezilen kesimlerinin yaşantısına ışık tutan Çark oldu. Ertesi yıllarda çeşitli filmlerde rol alan Akan’ın o dönemde ses getiren bir diğer filmi, Meral Konrat ile birlikte oynadığı “İsa, Musa, Meryem” oldu.
Kariyerinin Son Çeyreği
1990’lı yıllarda daha az sayıda filmde rol alan Tarık Akan kariyerinde ilk kez televizyon dizilerinde de oynadı. 1990 yılında başrollerini Füsun Demirel ile paylaştığı “Bir Küçük Bulut” ve Atıf Yılmaz’ın “Berdel” filmlerinde rol aldı. Daha sonra Rıfat Ilgaz’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Karartma Geceleri isimli filmde Nurseli İdiz ile kamera karşısına geçti. Oyunucunun 1991 yılındaki en dikkat çeken filmi iki Kürt gencin aşkını konu alan “Sîyabend û Xecê” filminde Sîyabend’i canlandırdı. 1992’de hiçbir filmde oynamayan oyuncu, kariyerinde ilk kez bir televizyon dizisinde, Yusuf Kurçenli’nin yönettiği “Taşların Sırrı”nda, rol aldı. 1993 yılında ne bir sinema filminde ne de televizyon dizisinde oynadı. Ertesi yıl Başar Sabuncu’nun Nazım Hikmet’in eserinde uyarladığı “Yolcu” filminin başrolünde yer aldı. 1995 yılında Aziz Nesin’in vefatından sonra Nesin Vakfı başkanlığını üstlenen oğlu Ali Nesin’den bu görevi devraldı.
Tarık Akan, izleyici karşısına çıktığı son filmi “Deli Deli Olma”ya kadar, “Eylül Fırtınası”, “Gülüm”, “Abdülhamit Düşerken”, “Vizontele Tuuba”, “Ankara Cinayeti” gibi filmlerde ve Koçum Benim, Gece Yürüyüşü ve Ahh İstanbul gibi dizilerde rol aldı.
Akciğer kanserine yakalanan Tarık Akan tedavisini sürdürdüğü İstanbul’da 16 Eylül 2016 tarihinde yaşama veda etti. Vefatından iki gün sonra Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda düzenlenen anma etkinliğinin ardından, Teşvikiye Camii’deki cenaze töreni sonrasında Bakırköy Mezarlığı’na defnedildi.
Yazımı bu büyük ustanın bir sözüyle tamamlıyorum.
“Yılmaz Güney’den bana kalmış bir inatçılık var. Taviz vermeyen, müdanasız bir adam var. Düşüncelerinden asla geri adım atmayan, her adımını ülkesi, insanlık ve emek için atan bir sanatçı var. Para ve şöhret için değil bunlar için yaşanan bir hayat var…”