Pavyon şarkıcısı Sabiha ile sıradan bir manav olan Halil’in aşkını anlatan öyküsüyle ilk bakışta klasik bir yeşilçam melodramı gibi görünen Vesikalı Yarim; Sefa Önal’ın edebiyattan beslenmiş senaryosu, Türkan Şoray ve İzzet Günay başta olmak üzere başarılı oyunculukları ve Lütfi Akad’ın kendine özgü anlatım diliyle dönemindeki örneklerden ayrılır. Akad’ın anılarını yazdığı “Işıkla Karanlık Arasında” isimli kitapta anlattığına göre, başka bir senaryo yazmaya çalıştığı ve pek başarılı olamadığı bir dönemde aklına bir şiir takılır ve bu şiirden bir film yapmak:
“Alnımdaki bıçak yarası
Senin yüzünden
Tabakam senin yadigarın
“İki elin kanda olsa gel” diyor
Telgrafın
Nasıl unuturum seni ben
Vesikalı yarim?”
Şiir, Orhan Veli’nin “Tahattur” isimli şiiridir. Senaryo çalışmalarına başlanır fakat araya başka bir film girer. Daha sonra Sefa Önal, Sait Faik’in “Menekşeli Vadi” öyküsünden uyarlama bir senaryo yazar. Aslında uyarlamadan çok bir esinlenmedir bu. İşte ‘Vesikalı Yarim’ sinemamızda pek de başka örneğine rastlamayacağımız bir şekilde çok değerli iki edebiyatçımıza ait bir şiir ve bir öyküden esinlenilerek kaleme alınır. Fakat film bir noktada Sait Faik’in öyküsünden tamamen ayrılır. “Menekşeli Vadi” tamamıyla ailenin tarafını tutar; ‘Vesikalı Yarim’ ise aileden taraf olmaz, Sabiha’yı kötü kadın olarak yansıtmaz fakat onun pavyonda çalışmasını da herhangi bir zorunluluğa bağlamaz.
Filmi klasik melodramlardan ayıran en önemli özellik belki de bu gerçekçiliğidir. Filmde ne Sabiha’nın çalışmasını isteyen eli silahlı adamlar ne de Halil’i eve dönmeye zorlayan zengin fabrikatör baba vardır. Halil evlidir ve evine dönmelidir. Bu gerçekçilik aynı zamanda Akad’ın teknik tercihlerinde de kendini gösterir. Filmde kullanılan mekanların gerçek mekanlar olması, kameranın genellikle durağan ve göz hizasında kullanılması buna verilebilecek en belirgin örnekler. Bu ve bunlar gibi tercihler zaten Akad sinemasını oluşturmuş ve kendisinin sinemamızdaki autor yönetmenlerden biri olarak anılmasına neden olmuştur.
Filmdeki müzik kullanımı belki de Yeşilçam filmlerine en yakınlaştığı özelliği olabilir. Şarkılar film boyunca adeta anlatıya destek olur. Özellikle Şükran Ay’ın sesinden dinlediğimiz “Kalbimi Kıra Kıra” bir çok önemli sahnede görüntüye eşlik eder. Filmin unutulmaz son sahnesinde Sabiha tek başına erkeklerin arasında kameraya doğru yürürken de bu şarkıyı duyarız. Bu son sahne de filmle ilgili önemli şeyler söyler. Bu sahne ile film, Halil’in eve dönmesiyle seyirciyi rahatlatmaz. Aksine ‘kaybedilen’i gösterir ve bu kaybın bir telafisi olmayacağını.
‘Vesikalı Yarim’in bir aşk hikayesini anlatmasının yanı sıra toplumsal bir bakışı olduğu da söylenebilir. Halil ve Sabiha ilişkisi üzerinden ülkenin modernleşmeyle olan ilişkisi de yansıtılmıştır. Halil’i gördüğümüz sahneler genellikle gündüz ve İstanbul’un daha geleneksel semtlerinde geçmekteyken Sabiha’yı gördüğümüz sahneler zaten işi de gereği genellikle gece ve şehrin daha modern kısmında geçmektedir. Filmin geneli bu tarz zıtlıklardan beslenmiştir. Geometrik şekillerle hazırlanmış jenerikte de bu zıtlığı görmek mümkündür. Türkan Şoray’ın ismi dairelerin içinde ekrana yansırken İzzet Günay’ın ismi çizgilerle çevrelenmiştir.
Katmanlı yapısıyla daha pek çok alt metne sahip olan film ile ilgili bir de “Çok Tuhaf Çok Tanıdık” isimli bir kitap yazılmıştır. Altın Portakal’da “En İyi Film Ödülü”nü Yılmaz Güney’in başrolünde olduğu ‘İnce Cumali’ isimli filme kaptıran ‘Vesikalı Yarim’, Türkan Şoray’a “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü kazandırmıştır.